Kimi annesini, kimi babasını kimi evladını verdi toprağa. Kimi ise bir başına kalakaldı, bütün sevdiklerini kaybetti. 6 şubat depreminde yarım kaldı hikayeler… Aileler paramparça oldu.
Annem, kardeşim, ablam, onun üç kızı, eşi, iki tane kuzenim… Bunlar yakın olanlar. Bir de uzak akrabalarım var. Zaten 20-25 kişi onlar çıkıyor. Evler gitti, hepsi gitti…
Hatay’da cenazesi olmayan aile yok. Herkes yaralı, herkes buruk, eksik. Onlardan biri 42 yaşındaki Leyla Kokusever. “Hayatta kimse kalmadı” diyor, bir başına konteynerde yaşama tutunuyor. Anlattıkça gözlerinden yaşlar süzülüyor…
Bir tane şehir olsa, diyeceğim ki; bazı şeyler daha çabuk düzelir ama tek bir yer değil. Bencillik yapamayız. Herkesten Allah razı olsun. Arama kurtarma çalışmalarında adama yalvardım En son annem kalmıştı o binada. Yalvardım “Ne olursunuz, annem içerde, bodrum katta” Öldüğünü biliyorum artık, ölüsünü almak için bir umut bekliyorum. Ölüsünü buluyorum ‘inşallah parçalanmamıştır’ diye ümit ediyorum. Artık neye sevineceğimi de bilmiyorum. Şuan tekim, hiç kimse yok. Şehir dışına gittim, dayanamadım geri geldim. Başka yerde de yapamıyorum. Cenazeleri defnettim, döndük bambaşka bir hayat başladı. Hiçbir şey yerinde değil. Düzelir mi bilmiyorum, düzelirse de hiçbir şey artık eskisi gibi değil. Sadece onlardan hiçbir şey kalmadı. Ne bir tek resim, ne bir eşya. Yok… yok… Sıfırsın. Sanki yeniden doğdum ama hiçbir şey yok.”
Manevi destek bile bizim için o kadar önemli oluyor diyen Kokusever: “Geliyorlar, teselli oluyoruz anlık kafamız dağılıyor. İçimden birşey istemek de gelmiyor. Yok düşündüğüm zaman da istediğim birşey de yok. 5 saniye bile boş kalsak biz o gecedeyiz hala” dedi.
“Ben nasıl çıktığımı bilmiyorum enkazdan. Çıkıncaya kadar da dışarıda ne olduğunu bilmiyordum. Bir çıktım herşey gitmiş. Cehenem gibiydi. Onlar cennete, gitti biz cehenemdeyiz. Nefes aldığımıza şükrediyoruz ama asıl cehennemde olan biziz. Ölenleri düşünüyorum ‘şehit oldular, kurtuldular’ diyorum. O biraz yüreğimi ferahlatıyor. Ne olacağını bilmiyorsun, o da kötü. Yoksa derdimiz yemek, içmek karnımızı doyurmak değil. Sokakta da yaşanıyor, onu da gördük. Nefes aldığın müddetçe her şeyi yapabiliyorsun. Ama yanımızda sevdiklerimiz olsaydı biraz birbirimize tutunarak devam ederdik. Ama hiç kimse olmayınca… Her şeyi aynı anda yaşadık ya biz tımarhaneye gitmedik diye şaşırıyorum. Öyle şeyler gördük ki… Ceset torbaları elimizde gezdik, canlarımızı elimizde taşıdık, soğuk bedenlerine sarıldık…”