Hemen her konuda o kadar çok yorulduk ki, en son isteyeceğimiz şey “değişim” olacaktır ama buna rağmen ısrarla “Eğitimde değişim şart” diyorsak, bu sese de mutlaka kulak verilmelidir.
Eğitimde değişim isteyen, mevcut eğitim sistemlerini demode ve uzun bulan sadece biz değiliz. Dünyanın hemen her yerinde benzer rüzgârlar esiyor.
Arayışların ortak noktası ise eğitimi gençlere daha cazip hale getirmek. Yoksa eğitimden koparlar ki, bunu da hiç kimse istemiyor.
Diploma ve sınav odaklı eğitim yerine yetkinlik ve üretim odaklı bir eğitim düşünülüyor ama nasıl olacağı konusunda görünen o ki her ülkenin “yoğurt yiyişi” kendine özgü olacaktır.
Bize gelince eminiz ki ülkemiz ve gençlerimiz için en doğru ve en hayırlı olanını eninde sonunda bulacağız.
Bunan için fazlasıyla birikimimiz ve tecrübemiz var. Yeter ki isteyelim, yeter ki irade ortaya koyalım, gerisi kendiliğinden gelecektir…
Fabrika ayarları?
MEB fabrika ayarlarına geri mi dönüyor?
Bu yönde önemli gelişmeler söz konusu!
Değişim rüzgârı hemen her alanda esecek, hatta fırtınaya dönüşecek ama en serti eğitimde eseceğe benziyor. Bugüne kadar yapılan değişiklikler hep ters tepti.
4+4+4 dışında kalıcı olanı yok gibi.
Ondan da memnun olan yok…
Çok yakında fabrika ayarlarına yani Cumhuriyetimizin temel dinamiklerine ve bugüne kadar denenmiş ve başarılı olmuş eğitim sistemlerine yeniden dönülürse hiç şaşırtıcı olmaz. Pek çok yenilik denendi, olmadı.
Örneğin Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu da onlardan biriydi ama bugüne kadar çok işlevsel olmadı.
Genel müdür yardımcılarının kaldırılıp daire başkanlıklarının artırılması da yeterince uygulanabilir olmadı ki her genel müdürlüğe ikişer tane olmak üzere 34 genel müdür yardımcısı alınmasına karar verildi.
Baştan beri çok işlevsel olmayan bakan yardımcılığı sistemi de değiştirilse “iyi oldu” diyen çok olacaktır.
Bu yönde de ciddi sinyaller geliyor.
Bakan yardımcılarının yerine daha önce olduğu gibi müsteşar ve müsteşar yardımcılıkları ihdas edilirse, kaybolan değerli bir eşyanın bulunmasının yarattığı etkiyi yaratacaktır…
Öğretmen atama ve kariyer sisteminde mülakatın yerine liyakat, okulların sıradanlaştırılması yerine nitelik, öğretmen odalarındaki ayrıştırmanın yerine tek tip öğretmenlik, kadro dağılımlarında bilindik tabloların yerine adil bir dağılım, ölçme değerlendirmede kolaycılığın yerine ayırt edicilik ve daha pek çok konuda bugüne kadar denenmiş ve başarılı olmuş modellere yeniden dönülürse uzun süredir asık olan yüzler gülecektir.
Hatasız kul olmaz misali, hatadan dönmek bir zaaf değil, erdemdir. Yeter ki alışkanlık haline getirilmesin…
Milli ve manevi değerler gibi eğitim de her şeyin üzerindedir ve öyle kalmalıdır…
Tepkiler ne yönde?
Bu yönde okurlarımızdan gelen bazı değerlendirmeler de şöyle, Umarız dikkate alınırlar…
Gençler adına çok üzülüyorum, hepsi pırlanta gibi enerjik, muhteşemler. Meslek lisesinden mezun olan öğrenciler bir üniversite arayışına ihtiyaç duymadan, ekmeğini kazanabilmelidir. Lakin uygulama notlarına ve beceri eğitimine baktığımızda bu mümkün görünmüyor.
İnsanları zorla okulda tutmanın anlamı yok. Hakkıyla okumak isteyen okumalı.
12 yıllık zorunlu eğitim yanlış. Ortaokul sonrası çıraklık ve mesleki liseler teşvik edilmeli. Hatta mesleki eğitim ortaokul düzeyine inmeli. Herkes LGS’ye yükleniyor. O olmadı, normal liseye ya da vasıfsız üniversiteye yöneliyor ve sonrası hüsran bir gençlik.
Öğrenciler günlük hayatla matematik arasında ilişki kurmak istiyor. Bu benim ne işime yarıyor diyor. Bu önyargıyı yıkmalıyız.
Meslek liselerindeki öğrencilere ne temel bilimler tam anlamıyla veriliyor ne de mesleki eğitim. Gençler mezun olduğunda iki taraftan yoksun mezun oluyor. Meslek lisesinden mezun olan öğrenci mesleki eğitimde uzmanlaşamıyor.
Yıl olmuş 2024 ama hâlâ 40 sene önceki gibi devlet okulunda İngilizce öğrenilmiyor. Zaman gelişti, her şey değişti ama hiç ilerleme yok. Çocuklara ilkokul 1’den itibaren İngilizce öğretmek çok mu zor? Yurt dışına çıkınca dilsiz gibi kalıyoruz. Bu konuyu lütfen gündeme getirin.
Özetin özeti: Yapacak çok işimiz var…