MÜJDE IŞIL- İstanbul Film Festivali kapsamında ilk kez geçen sene Milliyet Sanat tarafından verilmeye başlanan En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nün bu seneki sahibi, bir kısmı Japonya’da çekilen ve sanal bir dünyayı resmeden “Iguana Tokyo” filmiyle Meral Efe Yurtseven ve Emre Yurtseven oldu. Biz de tecrübeli çift ile ödül heyecanını paylaştık.
*“Iguana Tokyo” sanat yönetimi açısından dünyasını kurmanın kolay olmadığı bir film. Çekimlerin Japonya’da yapılması da zor bir süreç olmalı. Film için nasıl bir çalışma gerçekleştirdiniz?
Pek kolay olmadı. Bugüne kadar bir filmin dünyasını kurgularken yaptığımız bütün deneme ve kurgulama eskizleri izleyeceğimiz yolu bulmamıza, nasıl ilerleyeceğimize yön veren, neyi nasıl yapmamız gerektiği üzerinden akan sorulardı. “Iguana Tokyo” da bu yaklaşımı tersten okuttuk. Sınırlı zaman ve imkân ile yola çıktığımız için sorularımız ‘neyi yapmamalıyız?’ı sormakla başladı. Biz öncelikle sınırlarımızı belirleyerek işe başlamayı tercih ettik. Bu belirlediğimiz ana hat üzerinden tüm limitleri sonuna kadar kullanıp filmin dünyasını yaratmaya başladık. Yapacağımız tasarımın gerçekleşebilmesinin iki koşulu vardı; minimalist ve ekonomik davranmalıydık. Böylece filme dair öngörülerimiz, filmin atmosferi de çıkmış oldu. Filmde gördüğümüz ve görmediğimiz tüm mekânlar tasarlanıp modellendi. Tüm grafik çalışmaları ve aksesuarlar özgün bir şekilde üretildi.
Japonya çekimlerimiz, filmin İstanbul’daki tüm çekimleri bittikten bir süre sonra gerçekleşti. Japonya’da hangi sahneleri nerede çekeceğimizi çok öncesinden konuşmuştuk. Bu iki farklı dokuyu eşlemek ve herhangi bir detayı kaçırmamak çok önemliydi. Kaan Müjdeci ile nasıl bir dünya yaratmamız gerektiğini sürekli konuştuğumuz için ortak bir noktada buluşmamız çok rahat oldu. Kaan gibi paylaşımcı yönetmenlerle çalışmanın en güzel yönü, aynı tarafta olduğunuzu bilerek sürekli daha iyisini bulmak adına keyifli bir mücadele içinde olmanız.
*Sanat yönetmenliğinde örnek aldığınız ustalar, meslektaşlarınız var mı?
Sanat departmanında çalışmaya karar verdikten sonra mesleki anlamda şanslı olduğumuzu hissettiğimiz noktalardan biri de Veli Kahraman ile çalışmamızdır. Sadece estetik-sanatsal anlamda değil aynı zamanda sektörel anlamda da dünyada bu işin nasıl yapıldığı, nasıl bir iş kolu olması gerektiği sorularına hem akademik hem de etik anlamda da çok kafa yoran, bu vizyonda olan birinin ekibinde çalışmış olmak çok kıymetli. Dünyada tasarım anlamında çok beğendiğimiz yapımlar ve Production Designerları saymak gerekirse: “2001: A Space Odyssey/Uzay Yolu Macerası” ile Ernest Archer ve Harry Lange; “Arrival/Geliş” ve “Dune” ile Patrice Vermette, “Mad Max: Fury Road/Mad Max: Öfkeli Yollar” ile Colin Gibson, “Pan’s Labyrinth/Pan’ın Labirenti” ile Eugenio Caballero, Wes Anderson filmlerinden tanıdığımız Adam Stockhausen, “To Kill a Mockingbird/Bülbülü Öldürmek” filmi ile bilinen Henry Bumstead.
*İstanbul Film Festivali’nde kazandığınız, Milliyet Sanat tarafından desteklenen En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Meral Efe Y.: Milliyet Sanat ile olan bağım lisede, üniversiteye hazırlık dönemimde başladı. Üniversite yıllarımda da düzenli takip ettiğim bir dergiydi. Öğrencilik yıllarımda ajandama sanat etkinliklerini Milliyet Sanat üzerinden not aldığımı söyleyebilirim. Üniversiteyi kazandığımda Tuğrul Eryılmaz’ın hocam olduğunu öğrendiğimdeki heyecanımı hâlâ unutmam. Mesleki hayatımda onun paylaştığı deneyim ve anekdotların önemi büyüktür.
Emre Y.: Türkiye’de kültür sanat adına sembol olmuş bir dergiden, İstanbul Film Festivali kapsamında böyle bir ödül almak bizim için çok anlamlı.
Bu yazı Milliyet Sanat dergisinin mayıs sayısından altıntılanmıştır. Tamamını dergide okuyabilirsiniz.