EFNAN ATMACA- “Onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, destânımızda yalnız onların mâceraları vardır…” Bu sözlerle başlar Nâzım Hikmet, 100. yılını kutladığımız Cumhuriyet’in destanını yazmaya. Cumhuriyet’in 100. yılı Türkiye’nin dört bir yanında sergiler, filmler, konserler, oyunlarla kutlanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları da “Cumhuriyetimizin 100. Yılına Saygı…” duygusuyla “Bu Memleket Bizim” adlı oyunu hazırladı. Önceki gün Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde seyirciyle buluştu bu görkemli prodüksiyon. Oyunda 300’ü aşkın oyuncu, 20 kişilik dans ekibi ve genişletilmiş Şehir Tiyatrosu Orkestrası görev aldı. Neredeyse tam kadro oradaydı İBB Şehir Tiyatroları. Sahnede olmayanlar da seyirciler arasından alkışlarıyla destek verdi meslektaşlarına.
Çabaya ihtiyaç yok
Bir büyük ustayla açıldı perde; Zihni Göktay çıkınca sahneye ayağa kalktı herkes saygıyla. O da 109 yıldır koltukları dolduran ve alkışını esirgemeyen seyirciye teşekkürünü ettikten sonra Cumhuriyet’in 100. yılını coşkuyla kutlamak için hazırlanan oyunu başlattı. “Bu Memleket Bizim” adına ve amacına yarışır şekilde maddi, manevi hiçbir emekten kaçınılmamış bir prodüksiyondu. Oyuncuların, dansçıların ve müzisyenlerin ‘yürekleri’yle sahnede oldukları her sözden, her notadan, her figürden geçti seyirciye. Metin çok tanıdıktı. Çünkü Atatürk’ün “Nutuk”undan, Nâzım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı”ndan ve Erol Toy, İsmet Küntay, Samim Kocagöz ile Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun milli mücadele üzerine yazdığı metinlerinden oluşuyordu. Zaten o metinler öyle güçlü ki coşkuyu yaratmak için fazladan bir çabaya ihtiyaç kalmadı. Ulu önder Atatürk beliriveriyorsa dev ekranda, mavi gözleriyle yüz yıllar sonra da ayakta kalacak Cumhuriyet’e bakıyorsa ve sesizlikte sözleri yankılanıyorsa ne kadar şanslı bir milletin evlatları olduğumuzla yarınlar için üzerimize düşen ödevleri hatırlamamıza yetiyor. “Bu Memleket Bizim” güvenli bir yol seçti ve seyircinin milli duygularını coşturan metinleri bir araya getirerek kutlamaya katkıda bulundu. Oyunun yönetmen koltuğunu Ali Gökmen Altuğ, Aslı Öngören, Yıldırım Fikret Urağ ve Yiğit Sertdemir paylaştı. Çiğdem Erken’in direktörlüğünde Deniz Noyan orkestrasyonu üstlenip oyuna özel müzikler besteledi, “Bu Memleket Bizim”de orkestranın şefliğini Hakan Elbir üstlendi.
‘Yaşa Kemal Paşa’
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinden kesitleri sahneye getiren “Bu Memleket Bizim”de bu destan anlatılırken en can alıcı metinler seçilmeye özen gösterilmiş. Oyunda işgal yıllarında insanların farklı düşünceleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün halkı aynı ülküde buluşturma çabası ve 7’den 70’e herkesin fedakârlığıyla kurulmuş cumhuriyetin hikâyesi anlatılırken bugüne dair tespitler yapıldı ve yarına öğütler yollandı. Araya serpilen marşlar da milli duyguları en üst seviyeye taşıdı. Elbette son nokta “İzmir Marşı”yla konuldu. Tüm emeği geçenler ve seyirciler tek yürek “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” diyerek bir kez daha şükranla andı Atatürk’ü. Onun “Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar” sözü akıllara kazındı. Oyun teknik ya da içerik olarak eksikleriyle, fazlalıklarıyla tartışmaya açık olsa da amacı olan Cumhuriyet’in 100. yıl kutlamasına coşkulu bir katkı sundu.