Derleyen: Betül Topaklı / Milliyet.com.tr – Hayatı Girit’te bir Türk mahallesinde başlayan Musa, Trablusgarp’tan Balkanlar’a, Çanakkale’den Yemen çöllerine kadar neredeyse her yere vatanı için koştu, gönderildiği her cephede savaştı. 1880 yılında gözlerini dünyaya açtı ve ömrünün tamamını ‘Zenci Musa’ diye anılarak geçirdi. Erken yaşta babasını kaybettiği için Mısır sınırlarındaki Kahire’de Türklerin yaşadığı bir mahalleye gönderilen Musa, dedesiyle birlikte Türkçeyi iyi seviyede öğrendi. 2 metrelik boyu sayesinde tüm dikkatleri üzerine çeken Musa, sadece fiziksel açıdan değil mental açıdan da oldukça sağlamdı. 1911 yılında dedesiyle birlikte gönüllü olarak Trablusgarp Savaşı’na katılması, sağlam karakterinin en somut deliliydi. Üstelik bu savaş onun için bir dönüm noktasıydı. Savaşta tanışacağı kişi, Zenci Musa’nın hayatını tamamen değiştirecekti.
Zenci Musa, Trablusgarp Savaşı’nda Kuşçu Başı Eşref (Eşref Sencer) ile tanışıp onun emir eri oldu. Musa’nın yaşı küçüktü ama yetenekleri büyüktü. Arapça, İngilizce, Fransızca, Farsça ve Türkçe olmak üzere 5 dil biliyordu. Bu durum Sultan II. Abdülhamid’in kurduğu ‘Yıldız İstihbaratı’nın subaylarından biri olmasını sağladı.
Musa, Trablusgarp’tan sonra Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, Birinci Kanal Hareketi gibi pek çok yerde ve savaşta daha görev yaptı.
GERÇEKLEŞMESİ ZOR GÖREVLERİN ASKERİYDİ
Sudanlı Musa’ya bir gün komutanı Eşref Sencer önemli bir görev verdi. Uzun zamandır Yemen’de destek iletilemeyen 7. Ordu’ya 300 bin altın götürülecekti. Bölgede İngilizler ve kışkırttıkları bedeviler bulunduğu için bu gerçekleşmesi zor bir görevdi ancak Musa da gerçekleşmesi zor görevlerin askeriydi.
Eşref Sencer emri altında bulunan ekibi 2’ye ayırdı. Bunlardan biri Sudanlı Musa’nın olduğu koldu. Ekibin Eşref Sencer kolu, 25 bin kişilik bir kuşatmanın altında kaldı ve 2 gün süren çatışma sonrasında birçoğu hayatını kaybetti. Kuşçubaşı Eşref Bey ise yaralı bir şekilde esir alındı.
7. ORDUYA 300 BİN ALTINI ULAŞTIRDI
Tüm bunlar yaşanırken Zenci Musa, develeriyle ve savunmasız bir şekilde çölü aştı, uzun zaman sonra Yemen’de zor durumda olan 7. Ordu’ya 300 altını ulaştırdı. Sudanlı Musa, kendisine verilen görevi başarıyla yerine getirmişti ancak Kuşçu Başı Eşref Bey’ini artık göremeyecek olmanın hüznünü üzerinden hiç atamadı.
Zenci Musa’nın diğer bir lakabı da Sudanlı Musa’ydı. Cesur adam, Osmanlı’nın tehlikeli görevlerini yerine getirmesinin yanı sıra üstün yetenekleri sayesinde İngilizler’den de ciddi bilgiler almasını bildi. Bunu Teşkilat-ı Mahsusa için İngiliz casuslarının arasına bir köle kılığına sızarak yaptı. Kimliği açığa çıkıp İstanbul’a gidene kadar İngilizlerin bütün planlarını öğrenerek zekâsıyla adeta kendine hayran bıraktı. Hatta namını duyan Britanya Ordusu Generali Charles Harington, onlar adına çalışması için kilolarca altın teklif etti ancak Zenci Musa buna karşılık generali sol omzundan vurdu.
‘FAKİR MİLLETTEN MAAŞ ALAMAM’
Sait Paşa bir gün cami çıkışında ömrünü cepheden cepheye koşmakla geçiren Zenci Musa ile karşılaştı. Maddi durumunu pek iyi görmediği için ona emeklilik maaşı bağlatmak istediğini söyledi. Yiğit adamın Sait Paşa’ya cevabı, “Paşam, ben bu fakir milletten maaş alamam” oldu. Yaşanan bu olayın üzerine Sait Paşa, İstanbul hamallar kâhyası Ferit Bey’e giderek Zenci Musa’ya bir iş teklifinde bulunmasını rica etti.
ÇANTASINDAN ÇIKANLAR AĞLATTI
Ferit Bey, bu isteği yerine getirdi ancak Musa’dan aldığı cevap tam da ona yakışan türdendi: “Ben kâhyalık yapmam. Bu işi yaşlı birine verin, hamallık işi varsa yaparım.”
Özbekler Tekkesi’nde yaşayan Sudanlı Musa, 1919’da tüberküloz yani verem hastalığına yakalanması nedeniyle hayata gözlerini yumdu ve Özbekler Tekkesi’nin avlusuna gömüldü. Vefat ettiğinde çantasından Kur’an-ı Kerim, Eşref Sencer’in fotoğrafı, Osmanlı haritası ve bir tane kefen bezi çıktı. Bu ana tanıklık edenler ise gözyaşlarını tutamadı. Şu anda mezar yeri tam olarak bilinemediği için mezarlıkta belirlenen bir yere Zenci Musa’nın anısına kitabe yerleştirildi.