Can yelekleriyle insanlık duvarı

Seyhan Akıncı  – Alan Kurdi’nin cansız bedeni kvıyıya vurduğunda unutursak kalbimiz kuruyacaktı. Oysa şimdi “O kimdi ?” diye bir düşündünüz belki de… Mültecilerle kurduğumuz ilişki bir süredir “yük” oldukları düşüncesinden öteye gitmiyor. Her “kötülüğün” altından onlar çıkıyor! Çıkmadımı da yerli ve milli bir sessizliğe bürünüyoruz. Kendilerinden çalınan hayat karşılığında bir parça özgürlük için bekleyen milyonlar var dünyanın her yerinde. Ve yine dünyanın her yerinde konfor kaçırmayı seven sanatçılar var. Bunlardan biri de heykel, enstalasyon, küratörlük, fotoğraf ve sinema alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Çinli aktivist sanatçı Ai Weiwei. Weiwei, imza attığı son çalışmasıyla insanların insanlığa ördüğü duvarı anımsatıyor. 

Sömürgecilik tarihi 

Ai Weiwei, her yıl 25 Haziran-10 Ekim tarihleri arasında Kanada’daki Quebec City’de düzenlenen açık hava sanat festivali Passages Insolites kapsamında Akdeniz’i geçmeye çalışan Suriyeli mülteciler tarafından kullanılan iki bin can yeleğini bir araya getirdi. Çalışmada yer alan can yelekleri, Yunanistan’ın Midilli adasının kıyılarından toplanıp Kanada’ya getirilerek Quebec City kentinde bulunan 17. yüzyıldan kalma tarihî sur duvarına yerleştirildi. Bu duvarın göç ve sömürgecilik tarihi için de sembolik bir anlamı var. Surun parçası olduğu Royal Battery, 1691’de Fransızlar tarafından İngiliz saldırılarından korunmak için inşa edilmişti. 10 günlük çalışmayla tamamlanan eser için burayı seçmelerinin nedeni olarak Kuzey Amerika’nın kendi göç ve sömürgecilik tarihini vurgulamak istediklerinin altını çizen Weiwei, “Sanat hayattır, hayat sanattır. İkisini birbirinden ayırt edemem” diyor. Sanatçı, daha önce Viyana, Kopenhag ve Berlin’de de mültecilerin can yeleklerinden oluşan çalışmalara imza atmıştı. 

Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün sahibi

Suriyeli mültecilere ait iki bin can yeleğiyle oluşturduğu eserle bir kez daha mülteci sorununa dikkat çeken Ai Weiwei, daha önce de aynı sorunu “Human Flow” adlı belgeselle ele almıştı. Ai Weiwei’nin ilk uzun metraj filmi olma özelliğini de taşıyan belgeselin çoğunluğu Midilli Adası’nda çekilmişti. Belgesel, 23 farklı ülkedeki 40 mülteci kampındaki çekimler ve röportajlarla dünyanın gözlerini başka yöne çevirmeyi tercih ettiği bir gerçeği tam merkezden aktarıyordu. Yoksulluk, iklim krizi ve savaş gibi nedenlerle ülkelerini terk etmek zorunda kalanların hikâyelerinin anlatıldığı belgeselin yanı sıra eserlerinde “ötekilere” yer veren Ai Weiwei insan hakları ihlallerini çalışmalarında gündeme getirmesi nedeniyle 2017 yılında Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün de sahibi olmuştu.

Kenyalı çocukların umutları zaman kapsülünde

Zaman dünyanın tüm çocukları için aynı akmıyor elbet. Ve yine aynı şeyleri getirmiyor her çocuğa. Çocukların geleceğe dair hayallerini içine hapseden zaman kapsülü büyük umutlarla geçtiğimiz günlerde Nairobi’nin Eastlands Kütüphanesi’nin arazisine gömüldü. 21 Temmuz 2032’de açılacak zaman kapsülünü Kenya’nın halk kütüphanelerinin restorasyonuna öncülük eden Book Bunk yarattı. Nairobi’deki kütüphaneyi kullanan çocuklardan ülkeleri için umutlarını paylaştıkları mektuplar yazmaları istendi. Önümüzdeki 10 yılda Kenya’nın geleceği ne olacak ve buna nasıl uyum sağlamak istiyorlar? Kenya’dan siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak ne istiyorlar? Yerel görsel sanatçı Ami Doshi Shah tarafından tasarlanan zaman kapsülü Uluslararası Zaman Kapsülü Topluluğu tarafından da kayıt altına alındı. Zaman kapsülü ile Kenya’nın mirasını korumak ve sıradan insanların deneyimlerine odaklanmak amaçlanırken projenin bir diğer ayağında Nairobi kütüphanelerinin dijital arşivleri için de önemli çalışmalar yürütülüyor. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir