Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Son günlerde gerek sosyal medyada dönen bilgiler, reklamlar gerekse çevre tavsiyesiyle birçok kişi başta vitaminler olmak üzere gıda takviyelerine yoğun ilgi gösteriyor. Özellikle pandemiden sonra sağlıklı yaşama verilen önem ve sebze-meyvelerden gerekli vitaminlerin alınamadığına yönelik düşünce de bu artışta etkili oldu. Peki gıda takviyesi kullanımı gerçekten gerekli mi? Bu takviyeleri kullanırken nelere dikkat etmeliyiz? Gıda takviyeleri ilacın alternatifi olabilir mi? İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya ve Dr. Ender Saraç, bu konuda kafasında soru işareti olan herkesin mutlaka bilmesi gereken çok önemli bilgiler verdi.
‘BİR HASTALIĞI İYİLEŞTİRMEZ, VÜCUTTA BİRİKİR’
Uzm. Dr. Ayça Kaya, gıda takviyelerinin vitamin ve mineraller olarak sınıflandırılabileceğine ancak bu takviyelere ilaç denilemeyeceğine dikkat çekti. Uzm. Dr. Kaya, “İlaç; bir hastalığı iyileştirmek, vücutta ortaya çıkmış disfonksiyonel bir durumu düzeltmek için kullandığımız tedavi yöntemidir. Gıda takviyeleri ilaç değildir çünkü bir hastalığı iyileştirmez” ifadelerini kullandı. Son dönemde ilaçlara karşı ön yargılı yaklaşılmaya başlandığını ve birçok kişinin artık yalnızca gıda takviyeleri kullanarak kendilerini tedavi edebileceğini düşündüklerini belirten Kaya, gıda takviyelerinin Sağlık Bakanlığı değil, Tarım Bakanlığı onaylı ürünler olduğuna vurgu yaparak açıkladı:
“En basit vitaminlerden tutun yağ eritici olduğu söylenen takviyelere kadar zaman zaman gündeme geliyor. Bunlar insan sağlığını çok olumsuz etkileyebilir. Gıda takviyesi kullanılacaksa doktor kontrolünde kullanılması gerekiyor. Önce kişinin muayene olması, kan tahlillerine baktırması, eksik vitamini ya da minerali varsa bu doğrultuda vitamin takviyesi alması gerekiyor. Aksi takdirde bilinçsizce kullanılan vitaminler vücutta birikebilir.”
‘MUTLAKA KAN TAHLİLİ YAPILMALI’
Dr. Ender Saraç da bütün antioksidan, vitamin, mineral ve doğal desteklerin bir grup altında toplandığını belirterek önce kişinin kan tahlili, imkân dahilinde ise vücut bileşenleri analizi yaptırması gerektiğini belirtti. Kan tahlili yaptırmanın önemine, “Yağ oranı, kas oranı, bedenin hangi yapıdan oluştuğu; eksisi fazlası, su, protein, kemik ağırlığı gibi etkenler saptanmalı ve ondan sonra yaşa cinsiyete hatta mevsime göre karar verilmeli. Ergenliğe girmiş bir gencin kullanacağı vitamin başka, menopoza girmiş bir kadının kullanacağı vitamin başka, prostat riski taşıyan bir adamın kullanacağı vitamin başka. Mutlaka kan tahlili yapılmalı” diyerek dikkat çeken Dr. Saraç, aşırı dozda kullanılan bazı vitaminlerin de sağlık için tehlikeli olduğunun altını çizdi.
‘UYUYAN KANSER HÜCRELERİNİ HAREKETE GEÇİREBİLİR’
Özellikle yağda eriyen vitaminlere (A, B, E ve K) değinen Dr. Ender Saraç, bu vitaminlerin kontrolsüz kullanımında vücutta meydana gelebilecek riskleri, “Örneğin aşırı A vitaminin yoğun sigara içenlerde akciğer kanseri yapabileceğine dair yayınlar var. Hap yoluyla alınan vitaminlerden bahsediyorum. B vitaminin fazlalığının kireçlenme, damar sertliği ve böbrek taşı yapma riski var. E vitaminin fazlalığının da ellerde titreme ve huzursuzluk yapma riski mevcut” ifadeleriyle sıraladı. K vitamininin K1 ve K2 diye iki çeşidi olduğunu, K2’nin D vitamini fazlalığında kemiklerde kireçlenme, damar sertliği ve böbrek taşı oluşturma riskini azalttığını ancak K1 vitamininin fazlalığının pıhtılaşmayı artırdığını dile getiren Dr. Saraç, şunları söyledi:
“B vitamini kullanımının çok fazla olması idrardaki yoğun sarı renk ve kendine özgü bir kokuya sahip olmasıyla belli olur. B ve C vitaminleri genelde suda eriyen vitaminler olduğu için fazlalığı belli bir eşiği geçince böbrekten süzülüp atılıyor. Ancak aşırı miktarda C vitamini almak vücutta asit-baz bozukluğu yaratabilir. B12 vitamini ve folik asitin aşırı miktarda ve sürekli alınması hücre bölünmesini tahrik ederek uyuyan kanser hücrelerini harekete geçirmesi bakımından risk yaratabilir.”
KİMSENİN BİLMEDİĞİ ‘SİBUTRAMİN’ TEHLİKESİ
Konuya demir eksikliği üzerinden bir örnek veren Uzm. Dr. Ayça Kaya ise, “Bir erkekte kansızlık varsa ya da menopoz sonrası bir kadında kansızlık varsa bunun altında çok ciddi hastalıklar ortaya çıkabiliyor. Böyle bir durumda araştırarak takviyeler vermek gerekiyor. Ancak kişi kendi kafasına göre demir takviyeleri alırsa demir, vücutta ve karaciğerde birikebilir. Bu sebeple karaciğerde birikim yapıp hemokromatoziste dediğimiz karaciğer hastalığına neden olabiliyor” ifadelerini kullandı. Kaya, kontrolsüz kullanılan çinkonun da bakırı bağlayıp bakır eksikliğine sebep olabileceğini de ekledi. Özellikle zayıflatıcı olduğunu söylenen bazı kapsüllerin içinde zayıflatıcı yan etkisi olan ilaçlar eklenebildiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Kaya, şöyle devam etti:
“Sibutramin diye eskiden zayıflama tedavisinde kullanılan bir molekül vardı, literatür bunu 15 mg’ye kadar öneriyordu. Sonra toplatıldı, şu an kullanılmıyor. Ancak bugün hâlâ bazı kalitesiz gıda takviyelerinin içinde yüksek dozda sibutramine rastlanabiliyor. Kişi lahana kapsülü içtiğini düşünüyor ama bunun içinde 15 mg sibutramin var diyelim. Kişi kafasına göre günde 3 kapsül alıyor diyelim, etti 45 mg. Bu sefer halüsinasyonlar görmeye başlıyor, hipertansiyonlara bağlı inme olabiliyor, felç geçirebiliyor. Kısacası ölüme kadar götürebiliyor.”
‘ORGANİK BESLENEMEDİĞİMİZ İÇİN GEREKLİ AMA BİR ŞARTLA’
Vitamin ve gıda takviyelerinin fazlasının zararlı olduğu gibi yeterli miktarda ve doktor kontrolünde kullanımını desteklediğini söyleyen Dr. Ender Saraç, şu bilgileri verdi:
“Artık organik beslenemediğimiz için kaliteli ve doğal takviyeler almayı destekliyorum. Buna ihtiyacımız var, peki neden? İngiltere’de yapılan bir araştırmada son 10 yıl içerisinde topraktaki en önemli antioksidan olan selenyumun yüzde 60 oranında düştüğü saptandı. Nedeni de şöyle: İlkokul derslerinde hatırlayalım, her 4 senede bir toprak nadasa bırakılırdı ve her 4 senede 3 verim alınırdı. Şimdi ise sadece bir yılda 3 verim alınıyor. Dolayısıyla topraklarımız yorgun ve içerisindeki antioksidan, vitamin ve mineral oranları çok düştü. Genel bir halsizlik ve bağışıklıkta düşme de var. Dolayısıyla bu konuda deneyimli bir hekimin kontrolünde ve kan tahliliyle bu tür doğal desteklerin alınmasının en azından şu dönemde daha gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü hepimizin organik beslenme taze ve mevsiminde genetiği değiştirilmemiş organizmaları yeme şansımız yok. Şu anda maalesef soğan-sarımsak dışında çoğu şeyin genetiğiyle oynanmış durumda.”
GIDA TAKVİYESİ ALIRKEN NELERE BAKALIM?
Dr. Ender Saraç hangi takviyenin, ne zaman ve nasıl tüketileceğinin bilinmesinin uzmanlık gerektirdiğine dikkat çekerek, “Alacağınız ürünün markası, cinsi, son kullanma tarihi, ürünün sıcak bir ortamda bekletilip bekletilmediği gibi faktörlere dikkat edin. Sirkülasyona hızlı olan bir eczaneden alınması daha doğru olur” ifadelerini kullandı. Dr. Ayça Kaya da gıda takviyelerinin doğru kullanımıyla ilgili eş dost faktörüne değinerek sözlerini noktaladı:
“Bu ürünleri ‘Komşuya iyi gelmiş, bana da iyi gelsin’ diye kontrolsüzce kullanmak çok yanlış. ‘Gıda takviyesi tamamen bitkisel. Hiçbir yan etkisi yok, içeyim daha da iyi olayım’ derken insanlar mevcut sağlıklarını daha da kaybedebilir. Bir ilacı içerken ve takviyeyi kullanırken komşuya çok iyi gelen bir diyabet ilacını nasıl kendimiz için kullanmıyorsak bu tür takviyelere de aynı dikkatle yaklaşmamız gerekiyor. Doktorunuz ne diyorsa o.”