Mert İnan – Arkeoloji dünyasının duayeni, bu alanda hocaların hocası sayılan Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ile Milliyet’in aylık yayınladığı Arkeoloji Dergisi için bir araya geldik. Türkiye’nin arkeoloji alanındaki doğruları, eksikleri ve nelerin yapılması gerektiğini masaya yatıran İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Prehistorya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özdoğan’ı yakalamışken Göbeklitepe’yi sormadan edemezdik. Dile kolay, tam 38 yıl boyunca Göbeklitepe ve çevresinde arkeolojik kazılar yürüten, bugüne kadar yüzlerce önemli kazıya öncülük eden ve son olarak da Kırklareli’nde M.Ö. 8 binlere uzanan neolitik döneme ait yaşam izlerinin ortaya çıkmasını sağlayan Prof. Dr. Özdoğan, Göbeklitepe Kültürü’nün önemini özetlerken, “Kentleşme, devletleşme, bürokrasi, ticaretin yanı sıra endüstri devrimine kadar olan herşeyin tetiği Göbeklitepe’de çekildi” ifadelerini kullandı.
‘Komplo hep var’
Mehmet Hoca ile konuşmamıza Göbeklitepe başta olmak üzere piramitler ve benzeri tarihi mirasa yönelik komplo teorilerini sorarak başladık. “Komploların her zaman alıcısı vardır, çünkü para kazandırır” diyen Prof. Dr. Özdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyanın ve insanlığın geçmişini tek düzleme indirir ve dar bir pencereden bakarsanız, istediğiniz senaryoyu kurarsınız. Ancak bilimsel araştırmalar yaptıkça zaman içinde insanlığın nasıl bir biyolojik, kültürel ve sosyolojik evrim geçirdiğini anlarsınız. Mısır ve Maya piramitlerini uzaylıların yaptığına inanan insanların sayısı az değil. Oysa ki üst elit, sınıflanmış topluluklarda anıtsal, prestijli, görkemli yapılar inşa edersiniz. Tonoz ve kemeri keşfetmemişseniz yapacağınız tek çözüm üçgen piramittir. Tonoz ve kubbeyi yani taşıyıcı sistemi bulan Romalılar. Göbeklitepe’ye bilim penceresinden bakar ve 5 – 6 metrelik T şeklindeki dikey taşları dikkatlice incelerseniz el işçiliği ile yapıldığını görürsünüz. İtiraf etmeliyim ki Göbeklitepe’de ilk buluntular ortaya çıktığında şaşırmış, gördüklerimize inanmakta zorluk çekmiştik. Göbeklitepe’den önce Neolitik dönem insanlarının avcılıktan tarıma geçişte büyük kıtlık ve açlık yaşadıklarını düşünüyorduk. Yani öylesine büyük bir kıtlık ve açlık baş göstermiş olmalıydı ki, o dönemin insanları ekip biçmeyi, yabani buğday ve arpayı evrimleştirmeyi öğrenmiş olsun! Göbeklitepe insanlarının yaban buğdayına bile muhtaç kaldıkları için tarımcılığın ortaya çıktığı öngörüsü hâkimdi. Ancak arkeolojik buluntular, o dönemki ahalinin bolluk içinde yaşadığını, yabani buğday, arpa gibi ürünlerin 3 bin yıllık süreç içinde evcilleştirildiğini göstermiş oldu.”
Zamanda yolculuk
Prof. Dr. Özdoğan’a Göbeklitepe’nin önemini, nasıl anlaşılması gerektiğini sorduğumuzda ise zamanda uzun bir yolculuğa da çıkmış olduk: “Göbeklitepe’nin çekirdek oluşum bölgesi ilk tarım, ilk köy yaşantısının ortaya çıktığı model. İlk önceleri avcı toplayıcı bir kültür söz konusu. Ancak M.Ö. 8 bin 500’lerde avcılığa uygun tarım modeli geliştikçe insanlar alüvyon ovalara inmeye, Harran ve civarına yayılmaya başlıyorlar. Ancak çekirdek bölgedeki kültür 7 bin 400’lere kadar devam ediyor. 7 bin 400’lerde doğal çevrenin tahribatı ve iklim değişikliği nedeniyle çiftçiler baş kaldırıyor. Göbeklitepe’nin hikayesindeki kırılma tam da M.Ö. 7 bin 400’lerde yaşanıyor. Doğal çevre tamamen tahrip oluyor. Oysa ki bu Göbeklitepe Kültürü’nün başlangıcı saydığımız M.Ö. 10 binlerden M.Ö. 7 bin 400’e kadar bölgede çok olgun doğal çevre, geniş çayırlıklar söz konusu. Çevre tahribatı ve iklim değişimine kadar Göbeklitepe çevresinde binlerce ceylan, yaban koyunu, yaban domuzu, yaban sığırı cirit atıyor. Halk, yaklaşık 3 bin yıla yakın tarım yapmadan avcılıkla rahatça yaşamlarını sürdürürken, iklimsel değişim ve nüfus artışı ile birlikte kendi çevrelerini tüketmeye başlıyorlar. Yaban buğdayı, arpa gibi ürünleri keşfedip tarımla uğraşma süreci bir gün de olmuyor. Yüzlerce yıllık süreçlerden söz ediyorum. Zaten yabani buğdayı kolay kolay yiyemezsin. Deneme yanılma yöntemleri ile yaklaşık 3 bin yıllık süreçte tanıştıkları ürünleri ekip biçip, evcilleştiriyorlar.”
‘Her şey göç ile başladı’
Göbeklitepe halkının tam çiftçi haline geldiklerinde yoğun ruhban sınıfının baskısına dayanamayıp göç etmeye başladıklarını söyleyen Prof. Dr. Özdoğan, sürecin bugüne kadar uzanan etkilerini ise şöyle anlattı: “Gruplar haline göçler başlıyor. Bir rota Kafkaslar’a, bir rota İran içinden Orta Asya içlerine, bir rota Akdeniz kıyısından İspanya’ya, bir rota Trakya – Kırklareli üzerinden Avrupa içleri ve İngiltere’ye kadar uzanırken, bir rota da Sakarya üzerinden İstanbul’a gelip kalıyor. Göbeklitepe’deki çiftçi göçü sonrası çok kısa zaman sonra sadece kuzey Yunanistan, Bulgaristan ve Trakya çevresinde 300 yerleşim yeri kuruluyor. Göbeklitepe’de kalanlar ise sonraki dönemlerde Mezopotamya uygarlığının tetiğini çekiyorlar. Mezopotamya’ya göç edenler Sümerler’den önce sulu tarıma başlıyor. Obeyd ve Uruk adını verdiğimiz kültürel gruplar sulu tarım sonucu artı ürün elde ederken, artı ürün artı değere dönüşüyor. Artı değer kentleşmeyi doğuruyor. O sırada Avrupa ve Anadolu’ da çiftçilerin kuru tarımla yetiştirdikleri artı ürün ve artı değerin oluşmadığı bir yaşam söz konusu. Mezopotamyalılar kentlileşirken, Anadolu ve Avrupa’ya göçenler köy yaşamını devam ettiriyorlar. Artı ürün ve değer oluştukça ticaretin, işçi sınıfı, kentler, tapınağa bağlı kast sistemi meydana geliyor. Bir süre sonra devlet ve bürokrasi ortaya çıkıyor. İşte Göbeklitepe tüm bu kurumsal yapıların tetiğinin çekildiği yer olması açısından çok önemli. Göbeklitepe’de artı değer ve üretim yoktu ancak sonrasında oluşan tüm sistemin çıkış yeriydi. Kentleşme, devletleşme, bürokrasi, ticaretin yanı sıra endüstri devrimine kadar olan herşeyin tetiği Göbeklitepe’de çekildi.”
‘Duraklarından biri Kırklareli oldu’
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, ilk tarım ve köy yaşantısının asırlar içinde dünyaya yayılım duraklarından birinin de Kırklareli olduğunu belirterek, “Göbeklitepe’deki çiftçilerin büyük kısmı M.Ö. 7 binlerde Kırklareli’ye yerleşirken, zamanla bu insanların torunları Avrupa içlerine, İngiltere ve İrlanda’ya kadar göç edip yerleşiyor. Kırklareli kent merkezinde, otogarın 500 metre bitişiğindeki kazı alanındaki buluntular bu bölgede M.Ö. 6 bin 400’lere kadar Göbeklitepe’den göçüp gelenlerin durağı olduğunu gösteriyor. Göbeklitepe kapitalist yaşam varken Kırklareli çevresine göç eden ahali komün hayat sürüyordu. Göbeklitepe’den çıktıktan sonra tüm Anadolu ve Avrupa’ya yayılan çiftçi gruplarda bu komün hayatı görüyoruz. 45 bin yıldır insanın yaşamadığı yer yok ancak yaprak oynatmamışlar. Avustralya yerlileri, İngilizler gelene kadar 46 bin yıl boyunca aynı yaşam kültürünü sürdürüyor. Göbeklitepe’den göç etmek zorunda kalan çiftçi topluluklar asırlarca iddialı bir yaşam içine girmiyorlar. Anadolu’nun batısı ve Trakya üzerinden Avrupa içlerine kadar göç eden insanlar arasında üst yapı, elit bir ruhban sınıfı yok. Kast sisteminin olmadığı bir kültür söz konusu.”
‘Dünyanın her yerindeler’
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “Göbeklitepe’den 30 bin yıl önce homo sapiens diye tanımladığımız atalarımız gruplar halinde dünyanın her yerinde yaşam sürüyordu. Fransa’da M.Ö. 35 – 40 bine tarihlenen Gravet Kültürü’ne ait buluntular mevcut. Şahsi fikrim Göbeklitepe kültürünü oluşturan insanların M.Ö. 30 bin ile 18 bin yılları arasında Çekya’dan Sibirya’ya uzanan bir hattan bölgeye göçtüğü yönünde. Ancak bu görüşün bilimsel olarak ispatlanmış değil sadece öngörüm… Yaban hayvanlarının cirit attığı üst kültür ve ruhban kültürü olan step topluluklarının asırlar içinde av hayvanlarını takip ederek M.Ö. 10 binlerde muson yağmurlarının hakim olduğu, ılıman iklime sahip Şanlıurfa’ya gelmiş olabileceklerini düşünüyorum. Kitlelerin steplerden güneye göç etmesindeki neden, iklim değişikliğine bağlı. Av hayvanları güneye indikçe, insanlar da bu hayvanların peşinden gidiyor. Çekya’dan Sibirya’ya uzanan step hattında M.Ö. 30 binlere geçmişlenen bir takım sembol ve eşyalar söz konusu, bu kalıntılar bize o dönemlerde bile ruhban sınıfının olduğuna işaret ediyor.”