Trezeguet’nin dönüşü muhteşem oldu. Çok formda, her maçta Trabzonspor’a gol ve asist anlamında katkı sağlıyor. Kritik anlarda sahneye çıkıyor, iş bitiriyor. Hırslı ve istekli duruşu takım arkadaşlarına da olumlu yansıyor. Teknik Direktör Abdullah Avcı’nın Afrika Kupası sonrası tereddüt etmeden ve hiçbir sorunla karşılaşmadan ilk on bire koyduğu Mısırlı oyuncu, bordo-mavili forma altındaki en parlak dönemini yaşıyor bence. Trabzonspor’un devre arasında Meunier ile birlikte yaptığı en iyi transfer (!) odur kuşkusuz.
Takımını öne geçiren golü atmasının yanı sıra, 90 dakika boyunca rakip kaleyi yoklama girişimi, ne kadar iştahlı olduğunun kanıtı idi.
Avcı, milli takımlara giden oyunculardan yoksun kalmanın sıkıntısını haftalarca yaşadı. Saha sonuçları da kötü olunca, derdini “Marko paşaya” bile anlatamadı. Kupa dahil son üç maçta alınan skorlar, eksiklerin de giderilmesiyle pozitif bir enerji yükledi takıma.
Futbolda moral motivasyonu ve özgüven önemlidir. Kazandıkça kafanı kaldırır, bir sonrasına bakarsın. Adana Demirspor maçına Onuachu ve Pepe gibi isimlerin yedek başlaması teknik direktör tercihi olmaktan öte, hakkaniyet anlamında görev verilen oyunculara açık kredidir. “İsimlere bakmam, doğru kullanan, devam eder” mesajıdır.
Skordan bağımsız söylemem gerek; Trabzonspor’u ilk yarıda bu denli etkili, üretken, istekli ve sonuca odaklı görmedim. Hep kanat organizasyonlarının eksikliğinden şikayet ederdik ya. Sağda Menuier’in kısa sürede Visca ile uyum sağlaması, diğer tarafta Trezeguet’nin verdiği güvenle Eren’in cesur çıkışları ciddi bir değişim getirdi.
Eksik yok mu? Çok. Orta alan organizasyonları hâlâ yetersiz. Mendy’nin stopere geçmesiyle birlikte ikinci bölgede Umut Güneş ve Berat ikilisinin görev tanımı kafa karışıklığı yaratıyor. Savunma mı, ofansif aksiyon mu? Avcı’nın ilerleyen haftalarda bu kurgu ile devam edeceğini sanmıyorum. Çünkü topu ileriye taşıyacak ve takımı rahatlatacak hamle adamlarına ihtiyaç var.
İkinci yarıda kötü alışkanlıklarından henüz kurtulamayan bir Trabzonspor izledik. Hız kesti, rölantiye geçti ve rakibini cesaretlendirdi. Kalesinde yaşadığı tehlikeler çok ciddi ve sonucu değiştirecek boyutta idi. Oysa ikinci golü atıp rahatlamalı ve inisiyatifi ele almalı idi. Bu tarz kabuslar artık yaşanmamalı. Tamam, her rakip ciddiyle alınmalı ama yaptığınız işin de önemini de bilmeniz gerek.
Onuachu ile Pepe’nin yanı sıra Fountas’ı sahaya süren Avcı’nın hamleleri düşündüğü katkıyı sağlayamadı. Belli ki bazı oyuncuların dönüşleri Trezeguet gibi hızlı ve verimli olmayacak.
Trabzonspor kazandı ve seriyi sürdürdü. Taraftar mutlu mu? Elbette. Futbol tatmin etti mi? Hayır. Çalışılması gereken çok şey var.
Gelelim Adana Demirspor’a. Gençlik yıllarımızdan beri emekçi sınıfının temsilcisi olarak bildiğimiz Demirspor, İtalyan futbolunun sembol ve isyankar kulübü Livorno ile kardeş olmuş, benzer ideolojilerin, ideallerin peşinde koşmuştu. Maalesef Livorna düzene direnemedi ve her sezon yaşadığı çöküşle birlikte iflas etti.
Günümüzün anlayışı farklı olsa da, Balotelli ve Nani gibi geçmişin efsane, bugünün ise emekliye ayrılmış futbolcuları ile ligde tutunma çabasına giren Adana temsilcisinin sonu, umarım yoldaşı Livorno gibi olmaz.
Çok üzülüyorum ve kulübün varoluş değerlerinden bihaber insanların Adana Demirspor’u bu hale getirmelerine içerliyorum.