Bodrum katında 10 bin beyin! Aradığı kişi 738 numaralı kovadan çıktı

Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Lise Søgaard Danimarkalı genç bir kızdı. Dönem dönem büyükannesinin yanına gidiyor, onun anılarla dolu evini incelemekten keyif alıyordu. Bir gün daha önce fark etmediği bir detay olduğunu gördü. Büyükannesinin duvarında bir aile fotoğrafı asılıydı. Fotoğraftaki çoğu kişiyi tanıyordu ancak içlerinden biri ona oldukça yabancıydı. Fotoğrafta gördüğü küçük kızın kim olduğunu düşündü. Sonrasında aklına yıllardır konuşulmayan, üstü örtülen ve henüz kimsenin yüksek sesle konuşmaya cesaret edemediği bir sır geldi. “Acaba o sır bu küçük kızla ilgili olabilir mi?” diye düşündü. Büyükannesine fotoğraftaki küçük kızın kim olduğunu sorarak emin olmak istedi. Büyükannesi ona fotoğraftaki küçük kızın adının Kirsten olduğunu ve yıllar önce ölen kız kardeşi olduğunu söyledi. Ancak başka hiçbir cevap vermedi. Søgaard ise daha fazla üstelemek istemedi ancak yıllar yılları kovalarken küçük Kirsten’ın hikâyesini hep çok merak etti.

CESARETİNİ TOPLADI VE SORDU: ‘KIRSTEN’A NE OLDU?’

Birkaç yıl sonra 2020 yılının ilk aylarında Lise’in büyükannesi bir bakım evine yerleştirildi. Onu ziyaret etmekten hiç vazgeçmeyen Lise, bir gün cesaretini topladı ve büyükannesine tekrar Kirsten’ın kim olduğunu sordu. Büyükannesi ise sanki kendisine bu sorunun sorulmasını bekliyormuş gibi bir anda her şeyi anlatmaya başladı. Lise, büyükannesinin anlattıklarını duyunca şaşkına döndü.

Kirsten Abildtrup, 24 Mayıs 1927’de 7 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi. Lise’in büyükannesi Inger, Kirsten’le vakit geçirmeyi çok seviyordu. Çocukken çok sessiz olan ancak aşırı derecede zeki olan Kirsten 14 yaşına geldiğinde bazı tuhaf davranışlar sergilemeye başladı. Inger ve Kirsten çok yakınlardı, 7 kardeş olmalarına rağmen 2 kız kardeş birbirlerine delicesine bağlıydı. Kirsten’ın uykularından bağırarak uyanması, ruhsal sorunlar yaşaması karmaşık bir hâl alınca Inger’ın ailesi bir Noel günü evdeki tüm çocukları akrabalarının yanına gönderdi ve küçük kızları Kirsten’le birlikte kaldılar. Kardeşler eve döndüğünde Kirsten’ın evde olmadığını gördü. Inger kardeşinin nerede olduğunu defalarca sordu ancak ailesinden aldığı tek cevap Kirsten’ın gittiği ve bir daha dönmeyeceği oldu. Gerçekten de böyle oldu, Kirsten şizofreni teşhisiyle Risskov Psikiyatri Hastanesi’ne yatırıldı ve çok geçmeden kısa bir süre sonra öldüğü ailesine bildirildi.

II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Danimarka’da akıl hastalarının tedavi edildiği Risskov Psikiyatri Hastanesi’ne bağlı Beyin Patolojisi Enstitüsü kuruldu. Burada genelde savaş sonrası ruhsal bunalımlarla mücadele eden askerler tedavi ediliyordu ve hastane o yıllarda neredeyse dolup taşıyordu. İlk bakışta tamamen hastaları tedavi etmek amaçlı olan bu hastanede zamanla karanlık işlerin döndüğü fısıltıları yayıldı. Fısıltıların detayı öylesine korkunçtu ki… O yıllarda ruh sağlığı konusunda yeterli bilgi yoktu, bu nedenle Erik Stromgren ve Larus Einarson adında iki doktor ölen hastaların otopsileri sırasında hastaların beyinlerini alıp saklamak için bir plan yaptılar.

Aarhus Üniversitesi’nde tıp bilimi tarihçisi ve araştırma danışmanı olan Thomas Erslev, Danimarka’da 1945 ila 1982 arasında ölen tüm psikiyatri hastalarının yarısının – bilmeden ve rızası olmadan – beyinlerinin çıkarıldığını söyledi.

KOLEKSİYONU İLMEK İLMEK İNŞA ETTİLER

Kısa bir süre içinde bölüm büyüdü ve Danimarka’nın Aarhus kentindeki Risskov Psikiyatri Hastanesi’ne bağlı Beyin Patolojisi Enstitüsü olarak tanındı. Kısa bir süre sonra Doktor Stromgren ve Doktor Einarson’a Patolog Knud Aage Lorentzen’da katıldı ve 5 yıl sonra enstitüyü devraldı. Sonraki 30 yıl boyunca da akıl hastanesinde ölen hastaların beyinlerini çıkarak koleksiyonlarını inşa ettiler. Bu işlem elbette hastalardan ve ailelerden gizlendi.

30 yıl içinde toplanan beyin sayısı 9 bin 476’ya ulaştı. 2018 yılında fon yetersizliği nedeniyle beyin koleksiyonu ülkedeki başka bir üniversiteye taşındı. Üniversitede çalışan Patolog Dr. Martin Wirenfeldt Nielsen yapılan koleksiyonu derinlemesine denetledi ve inceledi. Her bir beyin yeni beyaz kovalara aktarıldı. Daha sonra beyinlerin her birine ayırt edilebilmesi için numaralar verildi. Beyinler daha sonra üniversitenin bodrum katına taşındı. Şu anda odada yaklaşık 10 bin kova olduğu biliniyor. Kovaların içindeki insan beyinlerinin 5 bin 500’ü bunama, bin 400’ü şizofreni, 700 tanesi de depresyon hastalığıyla ve daha birçok başka nörolojik hastalıkla mücadele etmiş insanlara ait.

GÖMÜLMESİ TALEP EDİLDİ

II. Dünya Savaşı yıllarındaki fısıltılar zamanla daha yüksek sesle konuşulur hale geldi. Hastaların ailelerinin rızası olmadan alınan bu beyinlerin gerçek bir koleksiyona dönüşürüldüğü 80’li yılların sonunda ortaya çıktı ve 1987’de Danimarka Etik Konseyi kuruldu. Etik Konseyi beyinlerin belirli kısıtlamalar uygulanarak kullanılabileceğini söyledikten sonra, SIND (Danimarka Psikiyatrik Sağlık Ulusal Birliği) beyinlerin gömülmesini talep ederek Danimarka’daki ilk büyük etik bilim tartışmalarından birini ateşledi.

Hastaların ailelerine tazminatlar ödendi ancak tartışmaların alevi söndürülemedi. Beyinlerin dosyalanıp kaplarda saklandığı Danimarka’nın beyin deposu belgesellere konu oldu. CNN, şizofreni ve depresyon gibi akıl sağlığı sorunları olan hastalardan alınan ve gizlenen beyin koleksiyonunu yakından inceledi. 2017 yılında finansman eksikliği beyinleri tehdit etti ve koleksiyon, Dr. Martin Wirenfeldt Nielsen’in devraldığı Odense’ye taşınarak kurtarıldı. Koleksiyonun etikliğiyle ilgili tartışmalar devam ederken Danimarka Ruh Sağlığı Derneği’nin direktörü Knud Kristensen şu açıklamayı yaptı:

“Koleksiyonlar ilgili birçok tartışma ve fikir var. Kimileri bu koleksiyonu yok etmemiz, beyinleri gömmemiz ve etik yollarla onlardan kurtulmamız gerektiğini söylüyor. Kimileri ise bu koleksiyonun öyle ya da böyle bir şekilde yapıldığını ve beyinleri incelememiz gerektiğini söylüyor.”

‘738 NUMARALI’ KOVADA BULUNDU

Kısa bir süre içinde beyinlerin yok edilmek yerine incelenmesine karar verildi. Koleksiyonun sorumluluğu ise tamamen Dr. Martin Wirenfeldt Nielsen’a devredildi. Büyükbabaannesinden çok da yeterli bilgi alamayan ancak uzun araştırmalar yapan, koleksiyondan haberdar olan Lise Søgaard, Dr. Nielsan’a ulaşarak büyükannesinin kız kardeşiyle ilgili bilgi almak istedi. Søgaard, büyükannesinin ona anlattığı hikâyedeki eksik parçaları birleştirerek, Kirsten’ın bu koleksiyonun bir parçası olduğunu düşündü. Søgaard kararını verdi ve durumunu anlatarak mail attı.

Kısa bir süre sonra mailine, “Sizin için bir şey bulduk, isterseniz gelin bakın” şeklinde bir cevap aldı. Søgaard hemen yola çıktı. Yapılan araştırmalar sonucunda Kirsten’ın beyninin 738 numaralı kovada olduğu bilgisi verildi. Lise Søgaard, Kirsten’la ilgili öyle çok şey biliyordu ki oldukça heyecanlandı ve kendisine kovanın gösterilmesini istediğini söyledi. Yetkililer, Lise Søgaard’ı 738 numaralı kovanın yanına götürdüler. Ve işte oradaydı! Büyükannesinin duvarında duran aile resmindeki küçük Kirsten’ın anılarına dair her şey o kovadaydı. Yaşadıklarını büyükannesine anlatan Søgaard, duvarda duran fotoğrafın gizemini çözdüğü ve yıllarca konuşulmaya cesaret edilemeyenleri gün yüzüne çıkardığı için çok mutluydu. Büyükanne Inger, torununa döndü ve şunları söyledi:

“Sana minnettarım, artık kendimi kız kardeşime daha yaklaşmış hissediyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir