Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüklerindeki depremlerden sonra özellikle deprem bölgesinde bulunan ve ayakta kalan yapıların güvenlikleri kafalarda soru işaretleri oluşturmuştu. Deprem bölgesindeki yapılar artçıların da etkisiyle ciddi anlamda hasar görebiliyor. Binalarının güvenli olup olmadığını araştıranlar ise uzmanların açıklamalarıyla birlikte sağlam olmayan zeminde bile yıkılmayan binaların sırrını çözmeye çalışıyor. Asırlara meydan okuyan, Mimar Sinan’ın inşa ettiği İstanbul Büyükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü ile ondan 400 yıl sonra yapılan Dubai’deki 7 yıldızlı Burj Al Arab Oteli’nin temelindeki kazıkların sırrını Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sabriye Banu İkizler anlattı.
MİMAR SİNAN’IN ‘KAZIK TEMELLİ’ ESERLERİ
Osmanlı devleti baş mimarı Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman’a kıyamete kadar yıkılmayacağının sözünü verdiği bir cami inşa edecekti. Bu cami aynı zamanda kendisinin en görkemli eserlerinden biri olacak ve İstanbul’da meydana gelecek yıkıcı depremlere karşı dimdik ayakta kalacaktı. Sarayburnu Tepesi üzerindeki Süleymaniye Camii’nin yapımında 6 metrelik temel çukuru içine binlerce kazık çakıldı. Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olan Süleymaniye Camii, 5 asır boyunca depremlerden hiçbir şekilde hasar almadan ayakta kalmayı başardı.
Ancak kazık temellerin kullanıldığı tek yapı bu görkemli cami değildi. Yapımı 1567 yılında tamamlanan Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü, günümüzde Büyükçekmece Gölü’nün Marmara Denizi ile birleştiği noktada sapasağlam ayakta duruyor. Köprünün su üzerindeki ayaklarında da kullanılan kazık temel, sağlam olmayan kum zeminlerde dahi yapıların temelini güvenilir hale getirdiğinin somut kanıtlarından biri.
En az bin 200 yıllık geçmişi olan kazıklı temel sisteminin örnekleri Neolitik Çağ’da bugünkü İsviçre’de insanların saldırganlardan korunmak için sığ göllerin ortasına ağaç kazık çakarak oluşturdukları barınaklarla kayıtlara geçti. Daha sonra Türk mimarisinde Osmanlı Devleti Baş Mimarı Mimar Sinan da eserlerinde kazıklı temel sistemiyle asırlardır ayakta kalmayı başaran sağlam yapılar inşa etti.
BİRÇOK İLKE BU KÖPRÜDE İMZA ATILDI
Prof. Dr. Sabriye Banu İkizler, 456 yıllık Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü ile ilgili, “Zemin koşullarının yetersiz olması sebebiyle daha önceden göl üzerinde Roma Dönem’inden kalma köprü yıkılmıştı. Farklı uzunlukta ve büyüklükte 4 köprü birbirine yapay adalarla eklenerek toplam 636 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğinde, 28 kemerden oluşan, ayrıca seyir köşklerinin de bulunduğu bir yapı inşa edildi” dedi.
Mimar Sinan’ın bu köprüde yapım ve mühendislik açısından birçok ilki bir arada kullandığını belirten Prof. Dr. İkizler, “Önce 3 adet yapay ada inşa edildi. Daha sonra köprü ayak ve temellerinin yerleşeceği zeminin sağlamlaştırılması için o dönem ‘sanduka’ olarak adlandırılan, günümüzde ‘batardo tekniği’ denilen yöntem kullanılarak ayakların geleceği yerlerdeki sular büyük tulumbalar yardımıyla boşaltıldı. Zemine 2.5 metre boyunda 40 bine yakın kazığı şahmerdan yardımıyla çakarak zemin güçlendirildi. Üzerine arşın taşları döşenmiş bu yöntemle kazıklar ve taşlar arasında elastikiyet oluşturularak yapının depremden zarar görmemesi hedeflendi” diye konuştu.
7 YILDIZLI OTELDE 400 YIL SONRA AYNI TEKNİK
Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Dubai şehrinde bulunan ve 1999 yılında ilk misafirlerini ağırlayan 7 yıldızlı Burj Al Arab Oteli de kum zemin üzerine kazık temel sistemi kullanılarak inşa edilmişti. Prof. Dr. Sabriye Banu İkizler, otelde kullanılan sistemi şu şekilde anlattı:
“Sadece sınırları zorlayan mimarisiyle değil, aynı zamanda zemin şartlarıyla da inşaat mühendislerini bir hayli zorlayacak bir yapı olan Burj Al Arab, Mimar Sinan’ın 450 yıl önce kullandığı teknikle yapıldı. 321 metre yüksekliğindeki Burj Al Arab, yumuşak kumlu zemine 250 adet kazıkla inşa edilmiştir. Mühendisleri ilk etapta en çok zorlayan unsur, zeminin kum olması ve yapının su üzerinde yüzüyormuş izlenimini vermesi için binanın su üzerinde yer almasının istenmesiydi. Yapı aynı zamanda fay hatlarının yakınında yer alıyordu ve hızı neredeyse saatte 144 kilometre hıza ulaşan Basra Körfezi’nin ağır rüzgâr yüklerine maruz kalıyordu. Gökdelenler ve maruz kaldıkları yanal yükler (deprem ve rüzgâr yükleri), yüksek yapıların var oluşundan beri üzerinde düşünülen ve çözüm bulmaya çalışılan konulardır. Bütün bu riskleri bertaraf etmek için 1.5 metre çapında ve birçok bölgede 45 metre uzunluğunda 250 adet kazıkla temel sistemi tasarlandı.”
ZEMİNDE SIVILAŞMAYA KARŞI 3 SAĞLAMLIK FORMÜLÜ
“Büyük hasarlara sebep olması nedeniyle özellikle sismik açıdan aktif olan bölgelerde inşa edilecek yapıların tasarımında sıvılaşma potansiyelinin öncelikli olarak dikkate alınması gerekir” diyen Prof. Dr. Sabriye Banu İkizler, zemin sıvılaşmasının bulunduğu bölgelerde yapıların bu tehlikeden nasıl korunacağını da 3 maddede şöyle anlattı:
1- Sıvılaşmaya yatkın zeminlerden kaçınma: Alternatif alanların mevcut olması halinde sıvılaşmaya yatkın olan zeminlerden kaçınmak akla gelen ilk ve en ekonomik önlemdir.
2- Sıvılaşmaya karşı dirençli yapıların inşa edilmesi: Uygun alanların mevcut olmaması gibi nedenlerden dolayı yapıların sıvılaşmaya yatkın olan zeminler üzerine inşa edilmesi gerekebilir. Böyle bir durumda derin temellerin kullanılması yapının sıvılaşmaya karşı direncini artırır.
3- Zeminin değiştirilmesi veya iyileştirilmesi: Sıvılaşma duyarlılığı bulunan zeminin derin ve geniş bir alanda yayılmamış olması halinde kazılıp yerine sıvılaşma eğilimi bulunmayan bir zemin konulabilir. Ayrıca zeminin doğal durumuna oranla daha sıkı hale getirilmesi için sıkıştırılması, zeminin drenaj kapasitesinin artırılması, bağlayıcı bir katkı malzemesi ile enjeksiyon ve karıştırma yapılması gibi yöntemler sıvılaşmaya karşı direncin artırılmasında kullanılan en yaygın iyileştirme yöntemleridir.