Türkiye soykırım suçlamaları karşısında kendisini yeterince savunuyor mu? Cesur ve dinamik davranıyor mu?
Rusya kaynaklı haberler veren Medya Günlüğü internet sitesinde siyaset bilimci Andrey Yepifantsev’in yorumlarını görüyoruz…
Rus uzman, Ekim 2017’de yol gösteriyor:
“Soykırımın tanınması için herhangi bir ülkenin, parlamentosunun veya liderinin konuyla ilgili açıklaması yeterli değildir. Çünkü BM tüzüğünde net bir şekilde, ‘Bir olayın soykırım olarak tanınmasına bazı ülkeler değil, BM Adalet Divanı karar verebilir’ yazıyor. Ermeniler ise on yıllardır BM mahkemesine başvurmak istemiyor. Çünkü bu mahkemede yüzde 100 kaybedeceklerini biliyorlar. Trajik olayların soykırım olarak tanınması için başvuracakları diğer uluslararası mahkemelerde de davayı kaybedecekler.”
Aynı Rus uzman Haziran 2016’da Türkiye’nin bu konulardaki yavaşlığına vurgu yapıyor:
“Türkiye, soykırımın olup olmadığını netleştirmek için neden BM Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmuyor? Ermeni tarafının neden başvuramadığı belli: Soykırımı kanıtlayamazlar. Peki Türkler neden bu konuya uluslararası hukuk çerçevesinde ebediyen nokta koymak için çaba göstermiyor? Oradan soykırım vardır kararı çıkması ihtimali yoktur…”
RODİNA
Sovyetler Birliği’nin tamamen orijinal tasarımlı ilk otomobili ikinci dünya savaşı sırasında üretildi…
1942 yılında otomobil fabrikasını ziyaret eden Lider Jozef Stalin işçilerle sohbet ederken yeni otomobile ne ad koyacaklarını sordu…
İşçiler fiyakalı bir ad düşünmüşlerdi:
– Rodina, dediler…
Rodina, Rusça ‘da “Anavatan” anlamına geliyor.
Stalin bir an durdu düşündü.
Yeni aracın fiyatını merak edip sordu:
– Rodina’yı (yani anavatanı) kaça satacaksınız yoldaşlar?
İşçiler bu soru üzerine ayıldı…
Yapılan hata anlaşıldı…
Onun üzerine piyasaya yeni çıkacak araca “Pobeda” yani “Zafer” adı kondu…
Anavatan satılmaktan kurtarıldı!
Bu olay dünyada fıkra olarak anlatılır. Ama gerçektir.
ALKIŞ
Anadolu’nun ücra bir köşesinden gelen seksenlik dede, torunuyla birlikte padişahın cuma selamlığını izliyormuş. O sırada yollara dizilmiş halk:
– Padişahım çok yaşa, diye bağırıyor…
Alkış kıyamet yeri göğü inletiyor…
Seksenlik dede kıs kıs gülmüş.
Sonra torununa dönüp demiş ki:
– Ne tuhaf… Ben dört padişah gördüm… Halk hepsine “Padişahım çok yaşa” diye alkış tutardı. Hiçbiri çok yaşamadı. Bana kimse çok yaşa diye bağırmadı. Ben onlardan fazla yaşadım…
Kıssadan hisse… Alkışlara aldanmayın…
SİKKE
Twitter’da bir katılımcı mesaj geçiyor:
“Marmaray inşaatı sırasında bulunan paha biçilemez altın sikkelerin nerede olduğunu veya sergilendiğini bileniniz var mı?”
Yazar Mine Kırıkkanat katkıda bulunmuş:
“Yıllar önce, Marmaray kazısı özel sergisi vardı ve bulunanlar arasında sikkeleri gördüm. Ne oldu, kayıp mı?”
Evet Marmaray kazısında bulunan değerli eserler bir süre Yenikapı İstasyonu’nda sergilendi. Sonra ne oldu? Doğal olarak merak ediliyor.
Bu sikkelerin Arkeoloji Müzesi’ne zimmetlenmiş olması gerekir.
Yukardaki sorulara yanıtı da Arkeoloji Müzeleri’nin veya Kültür Bakanlığı’nın vermesi gerekir.
Arkeoloji Müzeleri’nin eski Genel Müdürü Alpay Pasinli geçenlerde bir açıklamasında, müzenin depolarında 600 bin sikke bulunduğunu bildirmişti.
Bu sikkeler nasıl korunuyor? Belirli aralıklarla denetim ve sayım yapılıyor mu?
Bir açıklama bekliyoruz…
SİMGE
Okurumuz Yaşar Altıntartı yazıyor:
“Kahramanmaraş depreminde yıkılmayan örnek binalardan biri olan Mimarlar Odası binasının yıkımı söz konusu imiş.
Bilimsel tekniklere uygun inşa edilen o örnek yapıyı, bırakın yıkmayı, bizim gibi bir deprem ülkesinde, gelecek kuşaklara aktarmak gerekir.
Bilimin yol göstericiliğini simgelemesi adına, o yapıya gözümüz gibi sahip çıkmalıyız.”
DANIŞMA
Büyük İskender uzun yıllar yanında bulunan danışmanını bir gün yanına çağırmış:
– Senin işine üzülerek son veriyorum, demiş…
– Neden, diye sormuş yardımcısı…
– Bunca yıldır yanımdasın, demiş İskender, bir tek hatamı eleştirmedin… Hatalarımı görmüyorsan cahilsin, görüyor da söylemiyorsan hainsin…