Hayatta durduğumuz yeri belirlerken bildiklerimizden çok hissettiklerimizin etkili olduğu bir gerçek. Çok azımız, o da ancak bilinçli ve bir hayli ağır bir çaba sonucunda, kararlarımızın duygularımız tarafından rehin alınmasını engelleyebiliyoruz. Bilgi ve duygu dünyamızın kararlarımıza olan etkilerini çok azımız dengeli bir şekilde işleyebiliyoruz. Ve yine çok azımız bilgi ve duygu süzgecinden hakkıyla geçmiş sonuçlara bakarak veriyor kararlarını. Dolayısıyla çok azımız doğruya en yakın diyebileceğimiz “sağlıklı” kararlarla devam ediyor hayatına. Geri kalan büyük çoğunluğumuz ise hayatımızı neden ve niye öyle olduğuna dair pek de bir fikrimizin olmadığı “kanaatlerimizle” yürütmeye devam ediyoruz. Oradan buradan edindiğimiz, “kısa, çarpıcı ve mümkünse kafiyeli” bir takım cümleleri bilgi yerine koyarak, kerameti kendinden menkul bir takım kanaat önderlerinin davranışlarını da duygularımız yerine koyarak oluşturuyoruz bu kanaatleri. Bu bile çaba isteyen bir süreç.
En çarpıcı örneği
Ama artık sosyal ağlar ve her boyutuyla medya, kanaatlerimizin oluşmasında bu küçücük çabayı bile gereksiz kılan bir seçenek sunuyor insanlığa. Biz insanlar da bu seçeneğe büyük bir iştahla sarılıyoruz. Bir kere daha tekrarlamakta fayda var. Elbette ki sosyal ağların demokrasi, insan hakları ve ifade hürriyetine büyük katkıları olmuştur ama bu katkıların çoğu sosyal ağ şirketlerinin arzusu hilafına gerçekleşmiştir. Ve ilk fırsatta da bu “katkının” bir daha tekrarlanmamasını sağlayacak tedbirler alınmıştır. Ve bu devam eden bir süreçtir. Bunu unutmamak lazım.
İsrail-Hamas çatışması ise bunun son ve en çarpıcı örneğini sunuyor bizlere. Maksadım bu meselenin “özüne” dair bir şeyler anlatmak ya da buradan bir takım büyük siyasi analizlere girişmek değil. Bu mesele çerçevesinde yaşanan durum özelinde “hakikatin” sosyal ağlar ve medya tarafından nasıl rehin alındığını hatırlatmaya çalışıyorum.
Kendi kurumu adına belirlediği meslek ilkeleri yayıncılığın temel kuralları olarak kabul gören BBC mesela… Çünkü BBC haberlerinde Filistinliler “kendi kendilerine” öldü ama İsrailliler “birileri tarafından” (Hamas) öldürüldü.
Reuters mesela, bir bombayla parçalanarak ölen kendi personelinin nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü hiçbir şekilde açıklayamadı.
Muhtemelen propaganda ve çarpıcı başlık peşinde bir gazeteci, İ24 kanalı muhabiri Nicole Zedek, ırkçı bir yerleşimciden, David ben Zion’dan duyduğu bir takım stereotip “Arap-İslam nefreti içeren cümleleri “40 bebeğin kafası kesildi” yalanına dönüştürerek canlı yayında dile getirdi. Bu cümle bizim ülkemiz dahil tüm dünyanın gündemine girip konuşulduktan sonra ABD Başkanı tarafından bir canlı yayında üstelik “fotoğraflarını gördüm” cümlesiyle tekrarlandı.
İsrail başbakanı sosyal ağlarda, 16 yıldır abluka altında olan Gazze’nin, içindeki yarısı çocuk 2 milyon insanıyla ne kadar büyük bir bombardıman altına alındığını videolarla anlattı.
Filistinlilere “insan hayvan” denildi.
Canlı yayınlarda orayı “dümdüz” edin cümleleri kuruldu.
Tüm batılı resmi kurumlar açık açık İsrail’in soykırıma varan şiddetine “İsrail’in kendini savunma hakkı” diyerek destek verdi.
Filistin’e destek gösterileri yasaklandı.
Filistin’e destek veren bireyler ya da kurumlar “teşhir edildi” ve cezalandırıldı.
Kısaca son bir hafta içinde bu yazıya sığdıramayacağım kadar çok örnek olay yaşandı minvalde.
Alkışlar arasında çöktü
Batı demokrasisi, insan hakları ve ifade hürriyeti ilkeleri canlı yayında alkışlar arasında çöktü böylece. Elbette hepimiz farkındaydık ve elbette çokça emaresi vardı bu çöküşün. Ama İsrail-Hamas çatışmasıyla Batı medeniyetinin kendi ilkelerine ihaneti netleşmiş oldu.
Elbette Hamas ve Filistin’ yönelik bu dezenformasyon savaşının bir de öteki yüzü var. Hamas’ın neredeyse hiç savaş suçu işlemediğini iddia etmek… Dediğim gibi konumuz bu değil ama onlara da İzzettin el Kassam Tugayları kurucu ve şimdiki Siyasi Büro başkan Yardımcısı Salih el Aruri’nin son açıklamasını hatırlatmak isterim. El Aruri El Cezire’ye yaptığı o açıklamada sivillere yönelik suçları onaylamadıklarını, bunun Hamas ilkelerine aykırı olduğunu söylüyor ve sivillere yönelik suçları Hamas güçleri arasına karışan bazı Filistinli gençlerin işlediğini söylüyor mealen. Hamas kendisi kabul edip onaylamadığını söylerken bir hayli kalabalık ve sesi çok çıkan bir grup insanın “asla olmamıştır” demesi de galiba bu kez başka bir çöküşü haber veriyor bize.