Başkomutan Ruslara gücünü göstermek istedi

MERT İNAN/ MİLLİYET- Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rus ve Azerbaycan Büyükelçileri ve askerî ataşeleri ile birlikte, Büyük Taarruz öncesi, 28 Mart-4 Nisan 1922 tarihleri arasında Sivrihisar, Çay, Akşehir, Ilgın ve Konya’yı kapsayan cephe ve cephe gerisi ziyareti ile teftiş yapmaya karar vermişti.

Bu kapsamda 1 Nisan 1922’de Mustafa Kemal Paşa misafirleriyle birlikte Ilgın’da Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusunu teftiş etmişti. Bu gezide yaşanan ayrıntılar ise yıllar sonra Tarihçi Prof.Dr.Cemal Güven’in araştırmaları ile gün yüzüne çıkartıldı. Milliyet’e konuşan Prof.Dr.Güven, Büyük Taarruz öncesi, Konya ziyaretinin önemini anlatırken, “Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rus Büyükelçisi Aralov ve Azerbaycan Büyükelçisi Abilov ve askerî ataşeleri ile birlikte 28 Mart-4 Nisan 1922 tarihleri arasında Sivrihisar, Çay, Akşehir, Ilgın ve Konya’yı kapsayan cephe ve cephe gerisi ziyareti ve teftişi yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat davetleriyle gerçekleşen bu ziyaret ve teftişler, Sovyet büyükelçilerine Türk askerî birliklerinin ve halkın genel durumunun ve moralinin yerinde gösterilmesi bakımından önemliydi. Zira TBMM Hükümetine ve askerî birliklerine güvenlerinin daha sağlam temellere oturması ve neticede Sovyet askerî ve mâlî yardımının daha fazla alınması bakımından sonuç getirici nitelikte bir ziyaretti” dedi.

İltifatlar etmişti

Prof.Dr.Güven’in ortaya koyduğu arşiv belgelerinde ise Ilgın ziyaretinde yaşananlar ise şöyle yeralıyor: “Batı Cephesi Karargâhı Akşehir’den hareket edip Ilgın’a ulaşan Mustafa Kemal Paşa’nın beraberinde, İsmet Paşa, Rus Büyükelçisi Aralov, Ataşemiliteri Zvanayov (Zvonaryev), Elçilik Katibi İsmailov, tercümanı Feyzi, Azerbaycan Büyükelçisi Abilov ve Ataşemiliteri Askerov, Başkatibi İsmailov, Başyaver Salih, Refakat Subayı Binbaşı Mahmut, Yüzbaşı Hilmi, Yaver Muzaffer, Kâtip Memduh Beyler bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, beraberindekiler ile birlikte karşılama mahallindeki köprünün diğer tarafında bekleyenlere doğru ilerleyerek erkân ve memurlara bol bol iltifat etmiş bu arada karşılama güzergâhına koşan minik öğrenciler önünde durarak, “Nasılsınız küçük hanımlar, efendiler?” diyerek gönüllerini almıştı.

“Mustafa Kemal Paşa ve misafirleri şerefine aynı mahsus dairede Ilgın Belediyesi tarafından kırk kişilik bir öğle ziyafeti verilmişti. 5. Süvari Kolordusunun komutanı Fahrettin Paşa, Mustafa Kemal yaklaşınca, yalın kılınç yanına koşmuş ve tekmîl haberini vermişti. Burada Mustafa Kemal Paşa ile beraberindekilere binek atları verilmişti. Daha önceden verilen bir emirle 1., 2. ve 14. süvari tümenlerinden oluşan 5. Süvari Kolordusu kaplıca meydanına toplatılmıştı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile Cephe Komutanı İsmet Paşa taraflarından teftiş edildi ve küçük bir manevra ile bir geçit resmî yaptırıldı. Beraberlerinde Sovyet Rusya büyükelçisi S. İ. Aralov, Azerbaycan büyükelçisi İbrahim Abilov ve her iki elçiliğin askerî ataşelerinin de bulunduğu bu manevrada atlıların süratle açılıp yayılması oldukça heybetli olmuştu.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun sembolü olarak 1928’de Taksim meydanına dikilen anıtta dönemin Rus Büyükelçisi Semyon İvanoviç Aralov’un da heykeli yeralıyor. Aralov, 28 Ocak 1922’de Ankara’ya büyükelçi sıfatıyla gelmiş ve birçok kez Mustafa Kemal Paşa ile birlikte cepheye giderek askerî birlikleri ziyaret etmişti.

Yok etmek istiyorlar

“Resmi geçitten ve küçük bir manevradan sonra, Mustafa Kemal Paşa, alayları toplayarak yaptğı konuşmada: ‘Askerler… Savaş artık bizim yüzümüze gülmeye başladı. İngilizlerin boğazlanmak üzere gönderdiği Yunanlıları yeniyoruz. İngiliz emperyalistleri bizi yok etmek istiyorlar, ama bunu başaramayacaklardır. Türk halkı ve Türk ordusu, kendi bağımsızlığı için savaşa girişmiş bulunuyor ve düşmanlarını, kendi kutsal topraklarından atacaktır. Sovyetler Birliği’nin elçisi de burada, bizimle birlikte bulunuyor’ demişti. Büyük Komutan, bu sözlerinin ardından, Sovyet Büyükelçisi Aralov’dan da bir konuşma yapmasını rica etmiş, bunun üzerine Aralov at üzerinde yaptığı konuşmasında; ‘Yiğit ve soylu erler’ diyerek sözlerine başlamış ve Kızıl ordu askerlerinin selâmını getirdiğini söylemişti. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa’ya bir şeyler söylemiş, O da elini sallaması üzerine süvariler, Kızıl ordu şerefine ‘çok yaşa’ diye bağırmışlardı.”

Fahrettin Paşa ise hatıratında, Mustafa Kemal Paşa’nın elçileri beraberinde getirmelerine önce bir anlam veremediğini, bunun gerekçesini daha sonra öğrendiğini şu cümlelerle anlatacaktı: “Ruslar her ne kadar o sıralarda dostumuz idiyseler de cephe kuvvetlerini onlara göstermekteki maksadı anlayamamıştık. Çok sonra öğrenmiştik ki, Ruslar bize müşterek savaş teklif etmişler ve bu maksatla Zonguldak, Ereğli’ye asker çıkarmak ve Kocaeli’nde beraber savaşmak istemişler. Bizim kuvvetlerimizin de düşmanları İstanbul’dan çıkarmaya kâfi gelmeyeceğini ileri sürmüşler. Bundaki gizli maksadı Mustafa Kemal anlamaz, olur muydu?(…) Derhal: ‘Benim kuvvetim İzmir’i de İstanbul’u da kurtarmak için kafidir’ demiş ve bunu fiilen göstermek için onların elçileri ve ataşeleriyle bu seyahati tertiplemiştir.”

Süvari ve binek hayvanlar için seferberlik

Büyük Taarruz’un başarıya ulaşması ve İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunda en büyük pay sahipleri arasında süvari birlikleri de yeralıyordu. Atlı birlikler, o dönem için Ordu’nun en önemli vurucu güçlerinden biriydi. Zafer’e giden süreçte süvarilerin can yoldaşı atlar, binek ve büyükbaş hayvanlar için de seferberlik başlatılmıştı. Ankara Hükümeti, ordu hayvanlarının bakımı, nal ve mıh ihtiyacını zor da olsa Anadolu’dan sağlıyordu.

Bu amaçla Müdafaa-ı Milliye Vekâleti bünyesinde Umur-u Baytariye Dairesi’ne bağlı olarak Ankara’da sabit bir hayvan hastanesi ile bir nal ve mıh yapımevi de kurulmuştu. Kuruma bağlı olarak Etlik’te bir bakteriyoloji tahlil laboratuvarı ile bir de Baytari Ecza deposu oluşturulmuştu.

Hastalık korkusu

Ne var ki savaş koşulları nedeniyle, serum üretimi yapan bu kurumların faaliyetlerinin aksaması ve veteriner hekimlerin sayıca yetersizliği, ordu elindeki hayvanların yüzde 20’sinden fazlasının kaybına yol açtı. Bu hastalıkların en önemlilerinden birisi olan sığır vebası, Kafkasya’nın Gümrü bölgesinden 12.Tümene ait sığırlarla Orta Anadolu’ya bulaşmıştı. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, 17 Aralık 1921 tarihinde ‘İcrâ Vekilleri Heyet-i Riyâsetine’ çektiği şifreli telgrafta, “Orduyu sarmış olan bu hastalığın ne gibi sonuçlar doğuracağını tahmin etmeye insan gücünün yetmediğini” bildirerek hastalıkların yarattığı korku ve kaygıyı gözler önüne seriyordu.

Ancak Zafere giden yolda her ayrıntı planlanıyordu. Önce Ankara Kumandanlığına bağlı Menzil Müfettişliği emrinde açılan Sabit Memleket Hayvan Hastanesi ile nal ve mıh imalathane mektebi 1921 yılında faaliyete başladı. İstanbul’dan getirilen 6 ocağa ilave olarak Almanlar’dan kalan 6 ocakla oluşturulan 12 ocaklı okulda ordunun ihtiyacı olan nalbantların yetiştirilmesine başlanmıştı. Sınırlı imkânlar içinde faaliyetlerini sürdürmeye çalışan okulda nalbant yetiştirmenin yanı sıra ordu hayvanlarının bakımı, nallanması, nal imalatı da yapılıyordu. Büyük Taarruz’a hazırlık döneminde Ankara’dan sonra ikinci bir imalat ve onarım merkezi de Konya’da kurulmuştu. Ayrıca burada bir nalcılık okulu açılmış yönetim ve eğitim kadrosu askeri veteriner hekimlerce oluşturulan okulda erlere Türkçe ve dört işlem seviyesinde bir matematik bilgisi ile teorik nal dersleri verilmeye başlanmıştı.

Bahtiyarım

Konya’da Kazım (Dirik) Paşa’nın komutasında Batı Anadolu Menzil Müfettişliğine bağlı olarak kurulan nalbant mektebinin, baş baytarlığını Bavyera’da fenni nalbantlık eğitimi almış Neşet Bey yürütüyor, hayvan hastanesinin müdürlüğünü ise Yarbay Ferit Bey yapıyordu. 21 ocaklı okulda 14 sıralı bir dershane de bulunurken okulun bulunduğu iki handa kurulan dinamo ile nal ocakları elektrik ampulleri altında çalışmalarını sürdürüyordu.

1922 yılında okulda katana, beygir, katır eşek, öküz ve manda nal mıhı olarak toplam 119 bin 537 giyim alafranga ve alaturka nal ile  1 milyon 724 bin mıh yapıldı. Böylece Büyük Taarruz sırasında orduda nal ve mıh ihtiyacı karşılanmış oldu.

Konya’da açılan bu nalbant okulunu ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa ise mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, “… Kunduracı, terzi, marangoz, saraç, demirci, nalbant, hayat-ı içtimaiyemizde, hayat-ı askeriyemizde hürmet ve haysiyet mevkiine lâyık sanatkârdır. Bugün bir sanat müessesinin içinde bulunduğumdan, bu müessesenin ikinci mahsûlünü orduya takdim ettiğini gördüğümden cidden bahtiyarım. Bu müessesenin vücuda getirilmesine himmet edenlere hassaten teşekkür eder onları takdirât ile tebrik ederim” diyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir