Bakan Bozdağ’dan Pınar Gültekin ve ‘haksız tahrik indirimi’ açıklaması

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Yargıtay’ın Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Ortak Projesi Ulusal İçtihat Forumu’nda konuştu.

Bakan Bozdağ’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar:

Son olarak bir tartışmaya daha değinmek isterim. Son günlerde her evde, her iş yerinde, sokakta, televizyonda tartışılan bir başka hukuk müessesemiz var. Haksız tahrik müessesesi gerçekten büyük boyutlarıyla tartışılmaktadır. Daha önce de yine kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri konusunda da haksız tahrikle ilgili, takdiri indirim nedenleri tartışılmış, şimdi de diğer 29. maddedeki indirim nedenleri geniş bir boyutta tartışılmaktadır. Bu tartışmaları elbette faydalı görüyoruz. Doğru neticelerin ortaya çıkması hem Türkiye Büyük Millet Meclis’imize hem de içtihat oluşturan Yüksek Yargıtay’ımıza ve karar verici mahkemelerimize yol göstermesi bakımından elbette faydalı görüyoruz. Ama yüksek heyetinizin huzurunda ifade etmek isterim ki, haksız tahrikin uygulaması konusunda yaşanan tartışmalar, son Pınar Gültekin mahkemesinin kararıyla değil başkaca kararlarla da Türkiye’nin gündeminde çok yoğun yer aldı.

Çünkü sonuçta haksız tahrik müessesesi, yüzyıllardır olan ve bütün hukuk sistemlerinde varlığını koruyan bir müessesedir. Bu müesseseye hayatiyet kazandıracak, adalet duygusunu güçlendirecek, uygulamalara vesile kılacak, adaletsizliği önleyecek uygulamalara fren olacak bir içtihat ve bir değerlendirme elbette Yüksek Mahkemenin ve yargının da son derece üzerinde durması gereken bir konu olduğuna yürekten inandığımı burada ifade etmek isterim.

“HAKSIZ TAHRİK KONUSUNUN TARTIŞILMAYA AÇILMASINDA FAYDA GÖRÜYORUM”

Bunun sınırı, hududu nedir? Belli. Pek çok içtihat da var. Ama belli ki bu içtihatları bir kez daha gözden geçirmekte ve bu konularda daha kapsamlı değerlendirmelere Türkiye’mizin, Yüksek Yargıtay’ımızın rehberliğine bu konuda ciddi bir şekilde ihtiyacı var. Pek çok konuda olduğu gibi ben Yüksek Yargıtay’ımızın bu anlamda da yol açıcı, ön açıcı kararlara imza atacağına yürekten inanıyorum. Olaylardan ve kararlardan bağımsız olarak bunları ifade ediyorum. Öyle değerlendirilmesini de herkesten ifade etmek istiyorum. Haksız tahrik konusunun Türkiye’de tartışılmaya açılmasında son derece fayda gördüğümü buradan ifade etmek istiyorum.

Bir soru sorarak da bu tartışmayı Yüksek Yargıtay’ımızın huzurunda Türkiye kamuoyunun dikkatine sunmak istiyorum. Sadece soru. Bir kanaatimi ifade etmeden. Tasarlayarak ya da canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürme suçunun işlenmesi halinde tahrik nasıl uygulanmalı? Ya da uygulanmamalı mı? Uygulanacaksa bunun diğer suç tipleriyle acaba tasarlayarak ya da canavarca hisle ve eziyet çektirerek kasten öldürme suçunun cezai yaptırımı uygulanırken hepsi eşit mi olacak? Aralarında bir skala, bir kademelendirme olacak mı, olmayacak mı? Bunları tartışmakta bunlarla ilgili değerlendirmeler yapmakta ben son derece fayda görüyorum.

Ceza hukukçularımızı da hukukçularımızı da bu meselenin enine boyuna tartışılmasına davet ediyorum. Ve bu tartışmaların hem Türkiye Büyük Millet Meclis’imize hem de Yüksek Yargıtay’ımıza ve ilk derece mahkemelerimize büyük yararlar sağlayacağına yürekten inandığımı ifade etmek istiyorum. Haksız tahrik müessesesini doğru ve hakkı olan bir yere ve istikrarlı bir uygulamaya kavuşturmak, ne yaparsa yapsın Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi maddeyi düzenlerse düzenlesin eninde sonunda Yüksek Yargıtay’ımızın çok saygın üyelerinin vereceği ya da verdiği istikrarlı içtihatlarla mümkün olacaktır. Yolu siz açacak, istikameti siz gösterecek, rehberliği siz yapacak, ilk derecede ve istinafta görev yapan herkesi sizin verdiğiniz kararlar elbette aydınlatacak, aydınlatıcı olacaktır.

“BİZ KADINA KARŞI ŞİDDETLE MÜCADELE KONUSUNDA KADINDAN YANA TARAFIZ”

Türkiye’de kadın hakları ve kadına karşı şiddet konusunda son derece önemli adımlar attık. Gerçekten hem Türk Ceza Kanunu’muzda hem de diğer mevzuatlarımızda önemli değerlendirmeler, önemli değişiklikler yapıldı. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun kadınlara karşı işlenen bazı suçları siz daha çok iyi bileceksiniz. Kamuoyu bakımından ifade etmek istiyorum. Âdâbı umumiye ve nizâm-ı aile aleyhinde cürümler başlığı altında 8. babda düzenlendiğini görüyoruz. Cinsel saldırı suçu dahil pek çok cinsel nitelikli suçların kadına karşı değil de âdâb-ı umumiye ve nizâm-ı aile aleyhine işlenen cürümler olarak nitelendirildiğini hep beraber gördük. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün suçlar bakımından kadını birey kabul eden her suçun bu cinsel içerikli suçlar dahil âdâb-ı umumiye değil nizâm-ı aile aleyhine cürüm değil bizzat doğrudan kadın aleyhine işlenen suç olarak kabul eden ciddi bir felsefe değişikliğini beraberinde getirdi. Kasten adam öldürme suçunun üst soy ya da alt soydan birine karşı işlenmesi halinde bildiğiniz gibi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriliyordu.

Yapılan son düzenlemelerle 5237’nin ilk hali ve devam eden yıllarda yapılan değişikliklerle eş ve boşanmış eş, kardeşe karşı işlenmesi halinde de nitelikli hal kabul edildi ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yaptırımına bağlandı. Son yaptığımız düzenlemeyle de biliyorsunuz kadına karşı kasten öldürme suçunun işlenmesi halinde failin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılacağı çok açık ve net bir şekilde yasaya kondu.

Bu, kadınlarımızı kasten öldürme suçuna karşı korumak için cezaların önleyici fonksiyonunun ceza yasamıza ve uygulamamıza yerleşmesi son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim. Öte yandan kasten yaralama suçunun da yine aynı şekilde üst soya alt soya karşı işlenmesi nitelikli halde bunun içerisine eşe karşı, boşanmış eşe karşı işlenmesi nedenini yine nitelikli haller arasına koyduk ve aile içi şiddeti resen takip edilen suçlar arasına aldık. Takibi, şikayete bağlı olan suçların dışarısına çıkardık. Biz kadına karşı şiddetle mücadele konusunda kadından yana tarafız. Bu noktada netiz ve her zaman ifade ettik. Sonuna kadar da bu taraflılığımızı ifade edeceğiz.

Onun için de Anayasa’mızın 10. maddesine, kadınla ilgili konuları pozitif ayrımcılık olarak düzenledik ve kadınlar lehine yapılan düzenlemelerin Anayasa’mızın eşitlik ilkesine aykırı değerlendirilemeyeceğini net bir şekilde ifade ettik. Bundan sonra da Türkiye’mizde kadınlar lehine düzenlemeleri yapmaya, adımları atmaya, eşitliği sağlamak için gerekirse pozitif ayrımcılığı yapmaya tereddütsüz devam edeceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

“ELEŞTİRİLER YOL GÖSTERİCİ OLDUĞU TAKDİRDE YAPICI OLUR”

Yargının kararları elbette eleştirilebilir. Bunda hiçbir şey yok. Eleştiriler yol gösterici olur, yapıcı olduğu takdirde. Ama şunu unutmamak lazımdır ki, ilk derece mahkemesi bir karar verdiğinde bu nihai bir karar değildir. Sonuçta adı üstünde ilk derece mahkemesi kararıdır. Bunun üzerinde istinaf yolu vardır. Onun üzerinde temiz yolu vardır, temyiz mahkemesinin verdiği karar nihai karardır. Kesin karardır. Ortaya çıkan kararla bir dava bitmiş, neticelenmiş, kesinleşmiş olmaz.

O nedenle de yargılama süreçlerinin sonuna kadar her konuda, her kararda takip edilmesinde Yüksek Mahkememizin nihai kararıyla nokta konuluncaya kadar sürecin yürüdüğünün bilinmesinde fayda vardır. Elbette hepimizi rahatsız eden kararlar olabilir. Ama bu kararlar eğer doğruysa istinaf ve Yargıtay teyit edecektir. Yok eksiği varsa istinaf ve Yargıtay düzeltecektir. Yok yanlışsa istinaf ve Yargıtay o yanlışa Anayasa ve yasalar çerçevesinde müdahale edecek ve o kararların doğru zemine oturtulmasına elbette katkı sağlayacaktır.

O yüzden de bu konuda süreçlerin sağlıklı takip edilmesi, tartışmaların ve eleştirilerin hukukun somutluklarının gözetilerek hukuk içinde ve hukuka uygun biçimde yapılmasında son derece fayda olduğunu buradan ifade etmek isterim. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.

“SON TARTIŞILAN KONUDA BENİM DE PEK ÇOK KİMSENİN DE VİCDANI SIZLADI”

Son tartışılan konuda elbette insan olarak benim de eminim ki pek çok kimsenin de vicdanı sızlamıştır. Ama hukuk, hukuk uygulamaları, vicdanların Anayasa, kanun, hukuk ve dosya ile bağlı olduğunu da Anayasa’mızın 138. maddesi amirdir. Bizim vicdanlarımız, elbette Anayasa’mıza, kanunlarımıza, hukukumuza ve dosyaya bağlı olarak hareket etmek ve bu çerçevede vicdani kanaatlerimizle hareket etmek her hukuk görevi yapanın ayrılmaz bir vazifesi olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir