MÜJDE IŞIL – Martin Scorsese’nin “Raging Bull/Kızgın Boğa”sını anımsatan siyah beyaz dövüş sahnesi ile başlıyor “The Iron Claw/Demir Pençe”. Filmin isminin nereden geldiğini hemencecik açıklıyor. Rakibini yenen Fritz Von Erich’in imza hareketi bu. Elini pençe hâline getirerek yerdeki rakibinin başına baskı uyguluyor. Film renkliye geçtiğinde dört erkek çocuklu Von Erich ailesinin yıllar sonraki durumunu görüyoruz. Baba Fritz, dördü de sporcu olan çocuklarını yönlendirmekten fazlasını yapmış; onları kendisinin istediklerini yapacak bir robota dönüştürmüş sanki. Annenin de ondan pek bir farkı yok. Soğuk, donuk, mesafeli… Von Erich ailesinin tarihi başarılar kadar trajedilerle dolu. Film de ‘Von Erich laneti’ denen bu trajedilerin kaynağını seyirciye sorgulatıyor.
Aslında altı kardeş olan aile, filmde beş kardeşe düşürülmüş. Kardeşler arasında güreşmeye kendini en çok adayan, Zac Efron’un başarıyla canlandırdığı Kevin. Ancak baba, diğer kardeşleri sahaya sürmeyi tercih ediyor. Ve her biri babalarının onayını alabilmek için hiçbir emrine hayır diyemiyor. Sean Durkin’in yazıp yönettiği film, lanet denen şeyin acımasız ebeveynlik olduğunu vurguluyor. Ailede trajediden uzak kalan tek kişinin, babaya karşı çıkıp galip gelen birey olması dikkate değer. Kardeşlerin birbirini sahiplenmesi, filmdeki tek gerçek aile bağını simgeliyor. Filmin tıpkı anne ve babanın tavrı gibi mesafeli tarzı, az sayıdaki duygusal sahnede kırılıyor ve en çok da bu sahneler akılda kalıyor. Efron, Jeremy Allen White, Harris Dickinson ile Stanley Simons’ın özel eğitim alarak çalıştıkları dövüş sahneleri ve Holt McCallany’nin katı baba performansı da…