Derleyen: Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – Takvimler 1891 yılını gösteriyordu. İstanbul’un Büyükdere semtinde gençlik yıllarında ‘Deniz Kızı Eftelya’ lakabıyla tanınacak, sesiyle herkesi mest edecek Atanasia Yeorgiadu dünyaya geldi. Babası jandarma yüzbaşısı Yorgaki Efendi’ydi. Müziksever ve müzikle yaşayan bir ailede büyümek, babasının eş dostuna verdiği müzik ziyafetlerinde ona sesiyle eşlik etmesi kaderini çizdi. Etrafın ay ışığıyla aydınlandığı günlerde bir sandalın içinden herkesi sesiyle mühürledi. Boğaz’da bir sandalda yeşeren şöhreti yine sandalda olduğu bir gecede solup gitti.
‘Deniz Kızı Eftelya’ ve eşi Sadi Bey
KİMSE ADINI BİLMİYORDU, ‘DENİZ KIZI’ DEDİLER
İstanbul’da yaşayan Rum bir ailede dünyaya gelen Atanasia Yeorgiadu çok mutlu bir çocukluk geçirdi. Her bakımdan eğlenceli, sanat dolu bir ailede büyüyen Atanasia 13 yaşına geldiğinde saz çalmayı seven babasına sesiyle eşlik etmeye başladı. Babası Yorgaki Efendi evinde sık sık müzikli davetler düzenlerdi. Henüz çocuk yaşta bu davetlere sesiyle eşlik eden Atanasia’nın babasıyla karşılıklı meşkleri herkesi mest ediyordu. Evde verilen küçük dinletiler zamanla deniz kenarına ardından sandallara taşındı. Kızı büyüyünce Yorgaki Efendi de kızını sandalla boğazda yapılan mehtabiye gezilerine götürmeye başladı. Mehtabiye gezileri sandalla yapılırdı ve sandallarda şarkılar söylenirdi. Atanasia babasıyla çıktığı bu gezilerde kısa süre içinde ünlendi. Haftanın belli günlerinde yapılan gezilerde sesini dinlemek için yanlarına yanaşan sandalların sayısı parmakla sayılamayacak kadar çoktu. Atanasia sesiyle herkesi büyülüyordu ama kimse adını bilmiyordu. Sesinin güzelliği kısa sürede dilden dile dolaştı ve sonunda ona ‘Deniz Kızı Eftelya’ dediler. Kendisi de bu ismi çok sevmiş olacak ki gerçek ismini söyleme gereği görmedi.
Deniz Kızı Eftelya ve saz arkadaşları, en sağdaki ise eşi Sadi Bey
Deniz Kızı Eftelya’nın ünü yayıldıkça davetler almaya başladı. Sandallardan Galata’nın çay bahçelerinde şarkı söylemeye geçiş yaptı. Kadıköy, Moda, Kalamış, Galata, Harbiye, Beyoğlu’nda bulunan bahçeli mekânlar, gazinolar ve sahnelerde Eftalya’nın sesi dinlenir oldu. İnsanlar onu dinlemek için birbiriyle yarışıyor, bir kez dinleyen hayranı oluyordu. Tarihler 1920’li yılları gösterirken artık herkes onu tanır olmuştu. Sesiyle dinleyenlerini, güzelliğiyle de dönemin ünlü besteci ve kemancılarından Sadi Bey’i etkilemişti. Kısa sürede Sadi Bey’le evlenen Eftelya için bambaşka bir sayfa açılmıştı. Sevdiği kadının yeteneğini görüp karanlığa gömmeye çalışan biri değildi Sadi Bey. Aksine eşini hep destekledi ve birlikte Paris’e doğru yola çıktılar. Eftelya Hanım, 1923-1926 yılları arasında Paris’te Pathé firması için ilk plaklarını doldurdu. Avrupa’dan başlayıp Orta Doğu’da son bulan konserler vermeye başladı.
ATATÜRK GİZLİCE SAFİYE AYLA İLE YARIŞTIRDI
Kariyer yolculuğunda basamakları birer ikişer atlayan Eftelya Hanım ve eşi Kemani Sadi Bey İstanbul’a geri döndüklerinde 1927 yılıydı. İkilinin ülkeye döndüğü sıralarda Columbia plak şirketi İstanbul’da faaliyete geçmiş, Türkiye’nin ilk resmi müzik okulu olan Dârülelhan’ın Anadolu’dan derlediği halk ezgilerinin kayıt alınması için iş birliği yapmıştı. Yapılan projede 56 plaklık çalışmanın 25’ini Tamburacı Osman Pehlivan eşliğinde okudu.
Cumhuriyet döneminin Müslüman olmayan tek kadın şarkıcısı olan Eftelya Hanım’ın bu dönemde çıkardığı ilk plaklara adının yazılmasına ne yazık ki izin verilmedi ancak 1930’a gelindiğinde sayısı 50’yi geçen plaklarında ismi yazılmaya başlandı: ‘Deniz Kızı Eftelya Sadi!’
Dönemin sevilen sanatçılarından biri haline gelen Deniz Kızı Eftelya’nın şöhreti, Mustafa Kemal Atatürk’e şarkı söylemesiyle bambaşka bir hale büründü. Baki Sarısakal’ın Atatürk ve Türk Musikesine Ait Bilinmeyen Hatıralar ( Riyaseti Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Hafız Yaşar Okur’un Anıları) adlı kitapta, Deniz Kızı Eftalya’dan da bahsedildi. Kitapta anlatılana göre Atatürk bir akşam arkadaşlarıyla birlikte dönemin iki önemli ismi Safiye Ayla ve Deniz Kızı Eftalya’yı dinlemeye gider. İki assolist de şarkılarını bitirdikten Atatürk, yanındaki Hafız Yaşar’a dönerek, “Yaşar Bey, bu iki sanatkarı bu akşam imtihan (sınav) ediyoruz. Siz de imtihan heyetinin reisisiniz. Şimdi hisse kapılmadan fikrinizi izah ediniz, ikisini de dinlediniz, hükmünüz nedir?” diye sorar. Nuri Conker’in talebiyle oylama kapalı yapılır. Atatürk ve Hafız Yaşar, Safiye Ayla’ya, diğer 3 konuk ise Deniz Kızı Eftalya’ya oy kullanır. O gece olanların devamını kitapta Hafız Yaşar şöyle anlatıyor:
“Nuri Conker, ‘Bir yanlışlık oldu Paşam! En isabetli reyi veren sizsiniz, biz de sizi takip ediyoruz, reylerimizi (oylarımızı) sizinkine katıyoruz’ dedi. Bunun üzerine Atatürk, bir lahza düşünürek mütaalamı (yorumumu) sordu:
‘Sevgili Atam, her iki sanatkar da okuyuşlarında ciddi muvaffak (başarılı) oldular, fakat Safiye Hanım’ın sesinin imtidadı ve hazin nağmeleri, hele usule, zemin ve mevzua üstadane bir şekilde sevdiği riayetkarlığı kabili inkar değildir. Bu sebeple Safiye Hanım’ın tefevvuk ettiği kanaatindeyim. Atatürk de bu mütalaama iştirak etti:
‘Evet, doğrudur öyle. Safiye başkadır” diyerek birer sigara ikram etti ve balkona döndü. Sofradakilerin meraklı bakışları ortasında biz de yerlerimize oturduk. Faslın çalınmasını emretti, muhtelif makamlardan şarkılar okuduk. Güneş doğuncaya kadar devam eden sofra sohbeti ve fasıl esnasında, hiç kimse merakını tatmin edemedi. Bu imtihan neticesi Atatürk’le bizim dördümüz arasında bir sır kaldı.”
BOĞAZ’DA GEÇEN BİR GECE SONU OLDU
Bir mehtabiye gezisi ile başlayan şöhretine konserler, turneler, Avrupa ziyaretleri ve plak kayıtları eklendi. Ancak o hiçbir zaman Boğaz’ın sularından doğduğunu, yalnızca ay ışığının etrafı aydınlattığı gecelerde insanların onu dinlemek için geldiğini hiç unutmadı. Mehtabiye geceleri artık eski coşkusunu kaybettiğinden Şirket-i Hayriye tarafından canlandırılmak istendi. Adına ‘Boğaziçi Mehtap Âlemleri’ dendi ve etkinlik serisinin ilki 4 Ağustos 1936 tarihinde Denizkızı Eftalya ile yapıldı. Şirket bu etkinliğin duyurusunu yapar yapmaz başta 2 vapur olarak planlanan mehtabiye 10 vapura çıktı. İstanbullular 375 kuruş karşılığında vapurları doldurdu. Deniz Kızı Eftelya için hazırlanan sahnede saz heyeti, bir zeybek takımı ve Şehir Tiyatrosu aktörlerinden Hazım Körmükçü de vardı. Deniz Kızı kendisi için hazırlanmış sal üzerinde kurulu sahnede şarkılar türküler söyledi.
Deniz Kızı Eftelya sabaha kadar hiç durmadan şarkılar söylediği için hem çok yoruldu hem de denizin ortasında olduğundan çok üşüdü. 45 yaşındaki genç kadın o gece sonrasında yataklara düştü. Sonrasında iyileşse de bir daha hiçbir zaman eski sağlığına kavuşamadı. Mehtabiye gecelerinin yeniden canlandırılma etkinliğinde sahne aldıktan yalnızca 3 yıl sonra 15 Mart 1939 günü kalp yetmezliği nedeniyle hayata gözlerini yumdu. Mezarı ise Şişli Rum Ortodoks Mezarlığı’nda yer alıyor.
Neredeyse birçok kişinin hayatında en az bir kez dinlediği ‘Gel Ey Denizin Nazlı Kızı’ şarkısını ise ünlü bestekar Aleko Bacanos, Eftelya Hanım için yazmıştı. Ölümünün ardından o şarkıyı günlerce mezarına giderek çalıp söylediği rivayet edilir.