EFNAN ATMACA- Moda Sahnesi’nin yeni oyunu “İki Kore’nin Birleşmesi” aşk üzerine gerçekçi ve zekice harmanlanmış tespitlerde bulunan ironik fragmanlar geçidi. Çağdaş Fransız tiyatrosunun önemli isimlerinden Joel Pommerat’nın metninden Kemal Aydoğan’ın sahneye koyduğu oyunda Neriman Uğur, Levent Tülek, Sedat Kalkavan, Asiye Dinçsoy, Reyhan Özdilek, Melek Ceylan ve Damla Pehlevan rol alıyor. Oyun aslında hepsi ayrı ayrı tartışılacak tespitler içeren ve her birinde oyunculuğun farklı yönlerinin ortaya çıktığı ‘kısa oyun’ diyebileceğimiz 13 bölümden oluşuyor: Boşanma, Temizlik, Ayrılık, Düğün, Ölüm, Bekleyiş, Savaş, Çocuklar, Sevgi Yetmiyor, Değer, Hafıza, Hamile ve Değer. Bu fragmanlara sahne üzerinde piyanosuyla canlı canlı aşk üzerine popüler şarkılarıyla, oyuncu olarak da izlediğimiz Pehlevan eşlik ediyor. Aşkın her hâli var sahnede. Ama oyunun adından da anlaşılacağı gibi hınzırca, sorgularcasına, o ilk heyecan gittikten sonra elde kalanlarla. Yüceltilen o ulvi duygunun nasıl hava kaçıran bir balona dönüşmesini anlatmasıyla. Ve tükenmeye giden o yolu yürüyen adımlarla.
Mizah ile dram
Oyunu açan bölüm Neriman Uğur’un neden tiyatro sahnesine çok yakıştığını bir kez daha gösterdiği performasıyla Boşanma. Uğur, neden boşandığını açıklarken evliliğin ne olduğunu sorguluyor. Oyun birbirinden bağımsız konular içerse de kadın-erkek ilişkilerinde çekişmeler, tükenişler, çırpınışlar resmîgeçit yapıyor seyircinin önünde. En zor iş oyunculara düşüyor. Tüm ustalıklarıyla her fragmanda farklı bir oyunculuk tarzıyla seyirci karşısına geliyorlar çünkü. Uğur için açtığım parantezi Levent Tülek için de açmalıyım. Onu sahnede seyretmek çok değerli ve öğreticiydi. Özel bir alkışı Asiye Dinçsoy’a ayırdıktan sonra tüm emeği geçenleri tek tek kutlamak isterim. Pommerat’nın metni mizah ile dram arasında gidip gelen, ironik tavrın altının ısrarla çizildiği, doğal ve akıcı bir dil isteyen oldukça yenilikçi bir ton taşıyor. Aydoğan da sahnelemede bu tonu öne çıkarıyor. İzlerken gülümsesek de her fragman, sonunda buruk bir tat bırakıyor. O buruk tat en çok Hafıza bölümünde kaldı bende. Tülek ile Uğur’un karşı karşıya geldiği bölüm her gün hafızasını yenilemesi gereken kadınla ona sabırla geçmişlerini anlatan kocanının hikâyesini anlatıyor. Uğur’un aşkı her gün yeniden keşfedişindeki coşku ile Tülek’in eşinin aşkını her gün yeniden hak etmeye çalışındaki kabulleniş hem oyunculuk hem de ilişkilerin izleğinin göstergesi olarak unutulmayacak bir resital sunuyor. Oyun ismini de bu bölümden alıyor. Aşkın öyle kolay, sıradan bir kavuşma değil; asla bir araya gelmeyecek, uyumla birleşemeyecek iki tarafın buluşmayı becerme çabası olduğunu söylüyor. Kalabalık bir kadroyla sahneye gelen Düğün dozunda mizah anlayışı ve grotesk tavrıyla öne çıkıyor. Değer ise kısacık ama içe ince ince işleyen bir sorgulama. Çocuklar yine aynı şekilde ilişkilerdeki o kabullenilmeyen kopuşun mantıksızca reddi olarak hüznün sınırlarını zorluyor. Oyun boyunca Pehlevan’ın söylediği şarkılardan biri olan geçen yıl kaybettiğimiz İlhan İrem’in “Biliyorum. Duyuyorum. Görüyorum. Konuşamıyorum” sözleri özeti belki de sonu çıkmaza varan ilişkilerin.
Dozunda ironi
“İki Kore’nin Birleşmesi” aşka, ilişkiye, kadın ile erkeğin birlikteliğine dair çok şey söylüyor ama genelde duymak, görmek istemediklerimizi. Araya serpiştirilen şarkılar zaten hem metinden hem de sahnelemeden kaynaklanan dozunda ironi ile sorgulamayı daha da rahatlatıyor. Ne olsa “Aşk eski bir yalan, Ademle Havva’dan kalan. Aşk eski bir yalan, Hayatıma dolan…”