Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi ekiplerinden Anadolu Efes’in yıldızı Vasilije Micic önemli açıklamalarda bulundu. Sırp oyun kurucu, Anadolu Efes’in son 2 sezonda kazandığı Euroleague şampiyonlukları hakkında konuştu.
NBA’de basketbol oynamak istediğini dile getiren Vasilije Micic, çarpıcı bir itirafta bulundu. Euroleague’in programı ‘Remember The Why’a konuk olan Sırp basketbolcunun açıklamaları ses getirdi.
Senin nedenin nedir?
“Benim nedenim aslında daimi bir içsel motivasyon. Çocukluğumdan beri sakatlık olsun, oyunumla, başarılarımla veya elde ettiklerimle ilgili şüpheler olsun, hep zorluklarla karşılaştım. Ama bence ne zaman böyle bir zorlukla karşılaşsam sakin kalarak her şeyi öncelikle kendime kanıtlamak için daha da motive hale geldim. Çünkü bence en büyük zorluk bunu tekrar tekrar yapabilmek.”
Kapaonik’te basketbola attığın ilk adımlardan şimdiye, İstanbul’a gelene kadar sence nedenin değişti mi?
“Bence bu sonsuza kadar benimle kalan bir şey. Umarım kayak sporcu olduğum zamanlarda bile sahip olduğum bu çocukluk enerjimi şimdi basketbol oyuncusu olarak tüm kariyerim boyunca koruyabilirim. Çünkü her gün sahaya çıkarken, spor salonuna giderken, ekstradan çalışırken bu mutluluğu hissediyorsanız, bu her zaman güvenebileceğiniz bir şey. Ve ben de kesinlikle bu konuda aynı heyecanı ve coşkuyu hissediyorum.”
Basketbol oynamak sana ne kattı?
“Basketbol oynamak bana birçok şey kattı. Çoğu basketbolcu gibi biz de oynarken her andan keyif almaya çalışırız çünkü kariyerimiz sonsuza kadar sürmez. Sahada olmak ve hedeflerimize ulaşmak için sınırlı bir zamanımız var. Ama benim için en önemli şey oyuncularla olan ilişkilerim. İki rakip arasında o fair play ortamını oluşturmak. Hiçbir rakibi düşman olarak görmem. Rakiplerimizi yeteneğimiz ve karakterimizle aşmaya çalışabileceğimiz bir şey olarak görürüm. Profesyonel sporculuğun gerçekten bu dünyada özel olduğuna inanıyorum çünkü yaşamda ender olan bir şekilde, daha iyiysek her zaman kazanırız. Bu yüzden daha iyi olursanız kazanacağınıza inanma hakkınız olur. O yüzden bu tarz şeyler basketbolun bir oyuncuya getirdiği, sahada keyif almak, tadını çıkarmak, arkadaşlara sahip olmak gibi tüm genel şeylerden daha önemlidir.”
Ligde profesyonel oyuncu olmak için bırakmakta en çok zorlandığın şey neydi?
“En zor şey topu paslamak. Ama benim için egomu bir kenara bırakmak en zor şey. Her oyuncu gibi, hepimizde bazı içsel mücadeleler var. Takımın başarısı için egonuzu bir kenara bırakmanız gerekiyor. Ve bunu yapabilirseniz, yani ben gerçekten bireysel ve Efes’teki tüm arkadaşlarımız olarak, bunu son birkaç yıl içinde doğru bir şekilde yaptığımıza inanıyorum. Ve şimdi, yeni gelen arkadaşlarımızla önümüzde yeni bir zorluk var ve bu da beni tekrar bu durumla yüzleşmek zorunda bırakıyor. Ve etrafımda harika takım arkadaşları ve harika oyuncular olduğu için mutluyum. Dolayısıyla ego, başarılı olabilmek için tekrar tekrar kendi içinizde yenmeniz gereken bir şey.”
Oyuna her şeyini verdiğin aşikar. Bunun en zor tarafı nedir?
“En zor tarafı performansınıza ilişkin yapılan genel yorumlar sanıyorum. Her sezon yüzden fazla maça çıkıyoruz. Avrupa’da her maç sanki son maçınız gibi oluyor. Takımlar arası rekabet, özellikle şampiyonluk sonrasında, her rakip karşınıza bu sanki son maçıymış gibi çıkıyor. O yüzden eğer her maçta ortaya koymaya çalıştığınız günlük performansınız ve çabalarınız konusunda içiniz rahatsa, istatistiklerinizi veya sayılar, asistler, ribaundlar gibi bireysek detaylarınızı kontrol etmiyorsanız, bu profesyonel başarıyı yakalamanıza gerçekten yardımcı olabilir. Çünkü çoğu oyuncu en iyi istatistiklerin kendisinde olmasını arzu ediyor. Ama sürekli bu seviyede olup aynı zamanda şampiyonluklar kazanabilmek gerçekten imkansız. Dolayısıyla bence kazanmak isteyen her oyuncunun bunun üzerinde çalışması gerekli.”
İnsanlar oyuna ne kattığını düşünürken neyi dikkate almalı?
“Bunu çok net açıklayamayabilirim, ama bence ben tek bir şeye her zaman dikkat eden birisi oldum, o da tutarlılık. Belki sahadaki en çekici adam değilim, belki sahadaki en güzel hareketleri yapmıyorum ama genel olarak son birkaç yıl içindeki oyunuma baktığınızda bence böyle üst seviye basketbol oynarken ulaşılması gerçekten zor olan o tutarlılığa sahibim. Çünkü bir iki ay boyunca parlayabilen bir dolu yetenekli oyuncu var. Ancak takım için en iyisini yapıp yine de bireysel olarak da fark edilebilen bir oyuncu olmak bence son birkaç yılda ben bunu başardım. Bir de tabii kendi tarzımdaki oyunumla herkesi mutlu etmeye çalışırım, yani hem sayı alabilir hem asist yapabilirim. Bunu sürekli tekrar tekrar yapmaya çalışırım.”
Şimdi biraz daha kişisel sorulara girelim. Bir keresinde, hikayem hayatta insanın başına iyi veya kötü her şeyin gelebileceğine güzel bir örnek demiştin. Bunu biraz açabilir misin?
“Evet, çocukluğumdan beri basketbol dünyasında iyi bir yetenek olarak görüldüm. Ve her defasında çok başarılı olacağıma inandığım anlarda birden durumlar değişti. Ama bu durumlar beni hiçbir zaman yıldırmadı, beni her zaman daha ileriye itti ve güçlendirdi. Ve kariyerimdeki bu kırılma noktaları, 17 yaşında geçirdiğim bir sakatlık, olgunlaşmam ve zamanımı doğru şekilde basketbola adamam için çok önemli oldu. Yani zamanımı gerçek şeylere adamanın ne kadar önemli olduğunu anlamak için 25-26 yaşıma kadar beklemek zorunda kalmadım. Ki bunlar saha dışındaki şeyler, maçlara olan yaklaşımınız, antrenmanlara olan yaklaşımınız. Ve doğrusu hayatımda hiçbir şey tesadüfen olmadı. Yani sahip olduğum bariz yetenekle birlikte, kimsenin takip etmediği veya görmediği çok çalışma söz konusu ama ne kadar çalıştığımı ben biliyordum. İşte bu yüzden de bu seviyeye ulaşan her oyuncunun bunlara inanma fırsatının olduğunu düşünüyorum.”
Bazı kişiler bazen çok mantıklı seçimler yapmadığını söylüyor mesela başka teklifler varken Tofaş’a gittin. Her yere gidebilecekken Efes’te kaldın. NBA’e gidecekken Efes’te kaldın. İnsanlar başarı yolunda alışılmamış bir yol izlediğini söylediğinde bunda ne kadar doğruluk payı var?
“Tabii ki herkesin istediği şeyi söyleme hakkı var. Tofaş’a gitme kararını verdiğim an, sanıyorum 22 yaşındaydım. Belki kariyerimde başkalarını dinlemeyi bıraktığım kilit bir andı. İnsanların görüşlerine saygı duymadığımı söyleyemem. Sadece onları dinlemeyi bıraktım. Çünkü onların hiçbiri kariyerimde karşılaştığım zorlukları, her maçta mücadele edip belirli bir seviyeyi tutturarak arzu ettiğiniz seviyeye veya hayallerinize ulaşmanın ne kadar zor olduğunu bilemez. Tofaş kararımdan sonra kendi kararlarıma giderek daha çok inanmaya başladım ve kalma veya gitme kararlarımda henüz hata yapmadığım için çok mutluyum. Ama dediğim gibi, benim için her gün, aldığım kararların doğru olduğunu kendime kanıtlamak için iyi bir fırsat.”
Küçük yaştan itibaren büyük bir yetenek olduğunu söyledin. Peki sana söylenen tüm bu şeylere ulaşma konusunda hiç süphen olmadı mı?
“Şüphe olduğunu söyleyemem, ama bazen bu neden benim başıma geliyor diye merak ettiğim oldu. Çünkü hayatın her zaman adil olduğunu düşünürdüm ama aslında değil. Ama sorun değil, çünkü her zaman, bir şey yaptığımda hayatın diğer yanında da eşit şekilde aynısının olması gerektiğini düşünürdüm, ama öyle değilmiş. Yani gençken edindiğim bu tecrübe, bana hayatın tahmin edilemez olduğunu ve günbegün yaşanması gerektiğini gösterdi. Yani plan yapamazsanız, uzun vadeli beklentilere giremezsiniz. Gerçekten mütevazı bir şekilde anda kalmaya çalışmanız gerekiyor. Böylece mevcut hedeflerinize her zaman odaklı halde kalabilirsiniz. Ve ben de böylece, eğer bu yaklaşım ve tutumu koruyabilirsem, her zaman kendime güvenebileceğime inandım. Başarılarımla ve elde ettiklerimle ne kadar ileri gidebileceğimi bilmiyordum. Ama hiçbir çıkışım olmadığı hissine kapılmadım. Her zaman benim için bir fırsat olacağını, yakalayarak başaracağım bir an olacağını hissettim.”
Yani Zalgiris’i bıraktıktan sonra herhangi bir takıma, Avrupa şampiyonu olan herhangi bir takıma gidebilirdin. Ama Efes gibi hiç Avrupa şampiyonluğu olmayan bir takıma gitmeyi tercih ettin ve sadece bir kere değil, iki kere şampiyonluk kazandın. Bu senin için ne kadar tatmin edici?
“Kesinlikle kariyerimde şu ana kadar elden ettiğim en tatmin edici şey. Çünkü aynı zamanda o kararım basketbolu takip eden birçok kişi için mantıksız bir karar gibiydi. Ve bunu anlayabiliyorum. Ama o an Zalgiris ve koçum Saras’la olan deneyimimin fazlasıyla yeterli olduğunu ve bunu bir yerde kanıtlamak istediğimi hissettim. Bu bilgiyi sadece basketbol hakkında konuşarak değil, sahada göstermek istedim. Ve Efes fırsatının doğru zamanda karşıma çıktığını, herkes bir nevi şok olmuş olsa da, bunun iyi olduğunu hissettim. Çünkü en baştan, sıfırdan bir şey yaratmak istedim. Efes’in bir geçmişi olmadığını düşünmüyorum ama o sırada gerçekten zor bir zamandan geçiyorlardı. Takımı tamamen değiştirdiler ve ben de bu işi yapması beklenen mevki oyuncularından biriydim. Koç Ataman’la birlikteyken istediğim gibi oynama, oyunumu istediğim yönde geliştirme fırsatına sahip olduğumu anladıktan sonra ilk sezondan sonra da orada kalarak bunu bir kez daha, bir defa daha kanıtlamak için doğru zaman olduğunu hissettim. Sonrasında şampiyonluk kazanacağımızı bilmeden ama yeteneklerimi geliştirmeye devam edecek. Ve bu harika bir deneyim. Harika, yani beni bekleyen zorluklara karşı bir başka güçlü motivasyon.”
Geçen yaz çoğu kişi NBA’e gideceğini düşündü veya bunu bekledi. Ama sen yine kendi yolunu izleyerek Efes’te kaldın. Bu nasıl oldu?
“Tüm bu anlar, sizi temin ederim. Diğer insanlar için de aynıdır. Ben her zaman içimde bana ne yapmam gerektiğini söyleyen bir tür sezgiyi takip ederim. Yani bariz şeyler var ve gerçekten olan şeyler var. Son üç yıldır insanlar sanki benim gideceğim beklentisindeydi. Kaldım. NBA’e gitmek istemediğim için değil. Oraya kesinlikle gitmek ve orada kendimi denemek istiyorum. Ama birçok farklı sebepten taşlar yerine oturmadı. Ama Efes’te kalmayı kendim için kötü bir şey olarak görmüyorum. Bunu çok çok iyi bir şey olarak görüyorum. Çünkü hem sahada hem saha dışındaki zamanımda çok keyif alıyorum. Ama kafamda NBA ile ilgili bu ufak hayalimin olması beni her gün çalışmaya itti. Aynen daha önceki gibi sabırlı bir şekilde. Ve umarım gerçekleşebilir. Göreceğiz.”
Basın ve taraftarlardan sana çok övgü geliyor, fazla eleştiri gelmiyor. Bunun nedeni sence oyun tarzın mı, mütevazi oluşun ve maçlara yaklaşımın mı yoksa davranışların mı?
“Sanıyorum hepsi beraber. Basın için çok ilginç olduğumu sanmıyorum. Çünkü hayatımı izlemeleri veya beni yakalamaları için fazla bir fırsat yok. Çünkü hem kendim hem de herkes için özel hayatın gizliliğine gerçekten dikkat ediyorum. Konuşkan veya sadece konuşan adam olmak yerine örnek adam olmaya çalışmamın nedenlerinden biri de bu. Saha dışında ünlü olmak yerine basketbolda örnek olmaya çalışıyorum. O yüzden sahadaki bütün davranışlarım da bir şekilde yaşam tarzımı yansıtıyor. Yani sahada rol yapmam, öncelikle her zaman iyi bir takım arkadaşı ve iyi bir rakip olmaya çalışırım. İkincisi, profesyonel sporcu olarak ailelerimize ayıracak yeterince zamanımız olmadığı için ailemle vakit geçirmeye çalışıyorum. Ayrıca serbest zamanlarımda özel hayatımı mümkün olduğunca gizli tutmaya çalışırım. Çünkü bu bana özel ki zaten ekranlara fazlasıyla çıkıyoruz, insanlar bizi her yerde fazlasıyla görüyor. Geri kalan zamanımı kendime ayırmaya çalışıyorum.”
İki kere Final Four MVP’si ve 2 kere şampiyon olarak adını EuroLeague tarihine ebediyen yazdırmış olduğun kesin. Hiç şöyle bir geriye bakıp yolculuğunu ve şu ana kadar ne yaptığını görmeye zamanın oluyor mu?
“Sanırım kötü özelliklerimden bir tanesi bu. Değişebilmeme rağmen şu ana kadar değişemedim. Sadece önüme bakarım. Yani benim yaşam tarzım bu. Hiçbir zaman geriye bakmam. Hiçbir zaman fazla ileriye de bakmam. Çünkü geriye bakacak zaman olmadığını düşünüyorum. Belki kariyerimi tamamladıktan sonra şöyle bir bakarım. Ama şu anda her şey o kadar hızlı ve o kadar dinamik ki yani geri dönüp de bakacak zaman… Belki bir iki günün keyfini çıkarabiliyorum. Ama bugün bile en iyi rakiplerden biriyle maçım var. O yüzden hiçbir şeyi gözden geçirecek vaktim yok. Bu durum beni sürekli olarak kendimi geliştirmeyi isteme yönüne doğru itti. Ve bunu kendi sevdiğim şekilde yapabildiğim sürece bunu yapacağım. Ama başardıklarımın farkında olmak derseniz, açıkçası farkında olduğumu düşünmüyorum.”
On sekiz yaşında yaşadığın diz sakatlığı sende zihinsel olarak nasıl bir şok yarattı?
“Bir taraftan gerçekten çok zordu. Diğer taraftan ise hayatım için çok faydalı bir dersti. Çünkü gençken bir şekilde sakatlığın bile ne anlama geldiğini bilmiyorsunuz. Şimdi herkes sakatlıklardan konuşuyor ama o sırada sakatlığın bu kadar zor bir şey olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Büyük bir acı hissettim ve iyileşmenin zor olduğunu biliyordum. Ama iyileşme süreci boyunca her zaman geçip gidecek bir şey olduğunu hissettim. Dolayısıyla bu yaklaşım bana çok yardım etti. Belki beklenenden daha hızlı iyileşmemi sağladı. Ayrıca yaklaşımımı değiştirdim. Yani dediğim gibi, bedeninize özen gösterirseniz, başka sakatlığa yol açabilecek veya kariyerinizde bir kez daha düşüş yaratabilecek tüm olasılıkları önlemeye çalışırsınız. Çünkü bunun için elinizden gelen her şeyi yaparsınız. Mesela beden üzerinde ve iyileşmeye yönelik ekstra çalışmalar yapmak. Bunlar çok temel şeyler, ama doğru ve sürekli bir şekilde yaparsanız çok önemli hale geliyor. Dolayısıyla o deneyim bana sakatlık sonrasındaki kariyerim açısından çok yardımcı oldu.”
Kariyerinin devamında sana hangi açıdan yardımcı oluyor? Çünkü mesela son yıllarda bilek sakatlıkları geçirdin ve hatırladığım kadarıyla beklenenden daha erken atlattın.
“Evet, yardımcı oluyor. Çünkü öncelikle sakatlığın bu mesleğin bir parçası olduğunu anlıyorsunuz. Kimse yaralanmak istemez, bu kesin. Ama oynadığımız maç sayısına baktığınızda, insanların takımların kazanmasını sağlayan faktörlerin farkında olmama nedenlerinden önemli bir tanesi bence gerçekten bu yani takımın sağlık durumu. O yüzden bedeninize iyi bakabilirseniz, sakatlıklardan öğrenebilirseniz, bedeninizi hazırlamak için yapabileceğiniz ufak ve belki biraz sıkıcı diyebileceğimiz ek çalışmaların, bazen diyetin, bazen ufak egzersizlerin oyununuzu gerçekten pozitif şekilde etkileyebileceğini bu gibi anlarda öğrenmeniz gerekiyor. Çünkü diğer türlü sakatlık sonrasında her zaman kötü hissedersiniz. Ama bunu tıpkı bir mağlubiyette olduğu gibi bir öğrenme deneyimine çevirirseniz sizin için iyi bir ders olabilir.”
Bir başka tür fedakarlık da yirmi yaşından beri evinden ve ailenden uzakta oynamak. Avrupa’nın farklı yerlerinde ailenden uzakta çalışıyorsun. Genç biri bu duruma nasıl dayanır? Hem bu duruma dayanıp hem de ilerlemeye ve oynamaya nasıl devam edebilir?
“Bence bu da daha önce söylediğime benzer, yani şu ana kadar bunu düşünecek hiç vaktim olmadı. Beni yirmi yaşında ateşe attılar. EuroLeague’deki en iyi kurumlardan biri olan Bayern Münih ile sözleşme imzaladım. O sırada gerçekten şanslıydım. Çünkü etrafımda yurt dışı yaşamına alışmama yardımcı olan iyi insanlar vardı. Ama geçler için o kadar genç bir yaşta iç huzuru ve dengeyi bulmak o kadar kolay değil. Çünkü kesinlikle ailenizi özlüyorsunuz. O yaştayken yeterince olgun olduğunuzu düşünseniz de yirmi yaşında olgun olduğumuz kanaatinde değilim. O yüzden her zaman genç oyunculara bir yere gittiklerinde yanlarında ebeveynlerini götürmelerini öneriyorum. Çünkü gençken kafanızda birçok şüphe var, birçok beklentiniz var. Ve bunları gerçekleştiremeyince bazen kendimizi üzgün ve zayıf hissetmeye başlıyoruz. Ama yanınızda aileniz varsa dengede kalmanıza gerçekten yardımcı olur. Dolayısıyla bana hayatın nasıl işlediğini belki o yaştaki arkadaşlarıma göre daha erken gösteren bir deneyim oldu.”
Annen vefat ettiği sırada Sırbistan milli takımında kaldığın ve Dünya Şampiyonası’na gitmek için önemli bir maça çıktığın biliniyor. Bunu yapmak senin için büyük bir fedakarlık mıydı?
“Evet, yani şu anda annemi kaybedeli üç yıl oldu ve giderek daha fazla zorluyor. Ama hayat işte. Bu da diğer tüm kararlar gibi benim kararımdı, annemle beraber tabii ki. Bence bu ortak kararımızdı. Ama evet, fedakarlık bu mesleğin bir parçası.”
İnsan tüm bu engellerle başa çıkmayı nasıl öğrenir? Teker teker mi ele alıyorsun? Mesela bir engel çıktığı zaman sadece onunla ilgilenip öncesinde ne olduğu hakkında kaygılanmamak gibi?
“Evet, ben her zaman öyle düşünüyorum. Bence maçların ve basketbol dünyasında yaşadığımız hayatın yoğunluğu dikkate alındığında, iki günde bir maç yapıyoruz ve maçların bile analizini yapmak için zaman yok. Oyununuzu gözden geçirmek için zaman bulmak çok zor. Ama diğer yandan eğer oyun tarzınızın farkındaysanız, hatalarınızın farkındaysanız zaten bunlar olurken bunlardan öğrenebilirsiniz. Dolayısıyla sadece devam edip bir sonraki adım için hazırlanmaya çalışıyorum.”
Belgrad’da Olimpiakos’a karşı oynadığınız yarı final maçında maçı kazandıran son sayıya geri dönelim. İşte her şey orada anlam kazanıyor. Tüm engeller ve fedakarlıklar öyle bir anda anlam kazanıyor, doğru mu?
“Evet, bu gerçekten oyuncuların çalışmaya devam etmesine yardım ediyor. Ama bir yandan aldatıcı da olabilir. Çünkü o anı beklerseniz ve hiç gelmezse belki yaptığınız işten şüphe duymaya başlayabilirsiniz. Ben şahsen hiçbir zaman belirli bir şey için çalışmam. Her zaman çalışırım. Dolayısıyla bir şeyler olduğunda onları fark ederim ve neden olduklarını fark ederim. Ama bir şey olmuyorsa da çalışmaya devam ederim. Yani hedeflerime bu şekilde ulaşmaya çalışıyorum. Çünkü bir şeyi kovaladığınızda ki hayatta hiçbir şey kolay elde edilmiyor. Sadece böyle bir sayı değil herhangi bir başarı da olsa eğer yakalayamazsanız çok sıkıntılı olabilir. Benim durumumda o sayı antrenman sonrası yaptığım tüm o ekstra çalışmalar sayesinde elde ettiğim ufak bir gelişmeydi. Bu atışı kim bilir kaç kere yapmışımdır. Ama güzeldi, benim için tarihi bir atış olduğunu düşünüyorum.”