Akademisyen maaşları hakkında daha önceden birkaç kere yazdım ve ümitle bekledik ki, özellikle Akademik Yıl Açılışı’nda müjde verilsin. Beklentimiz akademisyen maaşlarına ek bir zam yapılması yönünde değildi. Beklentimiz, akademisyen maaşlarında iyileştirme yapılması yönündeydi. Ama maalesef beklentiler karşılanamadı ve bu da büyük bir üzüntü yarattı.
Oysa Akademik Yıl demek, ırmakların denizlere kavuşması gibi, akademisyenlerin öğrencilerine kavuşması demekti. Irmaklar ne kadar coşkun akarsa, denizlere de bu coşku mutlaka yansırdı.
Özellikle “araştırma görevlileri”, “dr.öğrt.üyesi” ve “öğretim görevlileri”nin maaşları ile yoksulluk sınırında yaşadıkları biliniyor. Akademisyeninin araştırma ve bilim üretme kaygısı dışında başka, özellikle ekonomik kaygısı varsa, o ülkede üniversitelerin değil ilk 500’e, ilk 1000’e girmesi bile bir mucizedir. Oysa bilimde mucizelere bel bağlayarak ilerlenemez.
Dünyanın en iyi üniversitelerinin hiçbirisinde akademisyenler ekonomik kaygı ile yaşamazlar. Onların tek kaygıları öğrencilerine iyi bir eğitim vermek, bilimi öğretmek ve bilimsel araştırmalar yapmaktır.
Eğitimin kalitesi…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Akademik Yıl Açılış Konuşması’nda vurguladığı bütün hususların baş aktörü ve süjesi, akademisyenlerdir. Çok iyi bilimsel araştırma olanağı tanısanız, laboratuvarlar kursanız bile, akademisyenleriniz kira ödeme, kredi taksitlerinde temerrüde düşme, bilimsel kongre ve sempozyumları, yayınları takip edememe endişesi içindeyse, fiziki olanaklar sadece maddeden ibaret kalırlar. Sonuç vermezler.
Bilimsel araştırmayı yapacak olan akademisyendir. Ülkenin geleceği olan üniversite öğrencilerine bilimi ve bilimsel düşünceyi öğretecek olan akademisyenlerdir. Dünyanın en iyi üniversitesi sıralamasını hangi kurum yaparsa yapsın, derecelendirmede en ağırlıklı olan, bilimsel araştırmaların niteliği ve sayısı ile öğrencilere sunulan eğitimin kalitesine bakılır.
Bu her iki kriterin en üst düzeyde gerçekleşmesi için iyi akademisyene ihtiyaç vardır. İyi akademisyen ise, aldığı maaşı ile yoksulluk sınırında yaşayanlar arasından çıkmaz. Onlar sadece lise düzeyinde ders anlatabilirler. Üniversite öğretiminin lise eğitimi düzeyine düşmesi kaçınılmazdır. Yüksek öğretimin kalitesi düştükçe de diplomalarımızın yabancı ülkelerde denkliği ve tanınırlığı olumsuz etkilenir. Hiç kimsenin bu sonucu istediğini ve bundan memnun olacağını düşünmüyorum.
Fedakarlık yapılabilir
Ben, üniversitelerde okuyan ve mezunlarının “hoca”larının maaşlarında iyileştirme yapılarak yoksulluk sınırının üzerinde bir yaşam sürmelerinin sağlanması için bütçeden yapılması gereken fedakarlığa karşı çıkacağını düşünmüyorum. Zaten uzun zamandan beri akademisyenlik artık, maaşlarındaki erime nedeniyle, sadece itibar mesleği oldu. Ekonomik kaygısıyla yaşayan akademisyenlerle gerçekten ‘Dünyanın en iyi 500 üniversitesi’ arasına girme beklentimiz ne kadar gerçekçi!
Bekledikleri maaşlarda iyileştirme müjdesini alamayan akademisyenler üzgün ama, bu üzüntülerini öğrencilerine yansıtmadan görevlerine ifa etmenin dayanılmaz ağırlığını da her şeye rağmen kaldırma güçleriyle fedakarca çalışmaya devam ediyorlar.
Hani bir umut! Dedik ya, umut en son ölür!