Çin ve ABD başkanları arasında 6 yıl aradan sonra yine bir görüşme yapıldı. Çin lideri, eski Başkan Trump’ın Çin ziyaretine, ikinci ABD ziyaretini yaparak karşılık verdi. Başkan Şi Cinping, 2015’te Başkan Obama’yı ziyareti sırasında o zaman başkan yardımcısı olan Joe Biden’a da özel zaman ayırmış ve başbaşa yemek yemişti.
Başkan Şi açısından bu ikinci ABD ziyareti bir bakıma, ABD’ye özel bir önem verdiğinin göstergesi olarak yansıdı. Kasım boyunca Pekin’de yayınlanan yorumlarda, Çin yönetiminin ABD’nin bir “blok lideri” gibi davranmasını değil, küresel bir aktör olarak kendisinden beklenen yapıcı rolü oynaması gerektiği belirtildi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de geçen hafta yaptığı bir dizi basın toplantısında, ABD’nin “Atlantik Paktı’nın provokatif eylemlerle meşgul bir oyuncusundan başka bir şey olmadığından yakındı.
İki liderin de Biden’da eleştirdikleri şeyi kendilerinin yaptığı çok olmuştur. Ancak Putin’in de Şi’nin de beklediği, ABD’nin ilgi alanı sadece Kuzey Atlantik’le sınırlı ve askeri ittifakın üyesi gibi davranmayı bir kenara bırakmasıdır. ABD’den tüm dünyanın beklediği, askeri ittifak sınırlarını aşarak, küresel kalkınmadan tutun, iklim değişikliğine, bölgesel istikrardan, teknolojik gelişmelere önderlik eden birkaç “büyük ülke” arasında bulunduğunu fark etmesidir. Sadece Putin ve Şi değil, ama büyük bir olasılıkla Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria’da, Kudüs’te eşini, çocuğunu, anasını-babasını İsrailli katillere kurban vermiş Filistinliler arasında bile, ABD’nin lider ülke konumuna uygun davranmasını bekleyen çok ama çok sayıda kişi vardır.
Ekonomisi, diplomasi ağı, askeri gücüyle ABD, Pentagon’da, Dışişleri’nde çöreklenmiş basit bir NeoCon çetenin ne gerçeklere ne de beklentilere uyan siyasetine alet edilmemelidir. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun koltuğunu muhafaza ederek yakasını mahkemeden kurtarma uğruna ülkesini içine sürüklediği soykırım, mezalim, ırk ayrımcılığı (Apartheid) girdabına ABD’nin de (akli melekelerindeki zaaf açıkça belli bir başkan tarafından) sürükleniyor olması, sadece ABD’yi değil, ama içinde bulunan her ülkeyle birlikte NATO’yu da zayıflatıyor.
NATO, çok yakın bir zamana kadar, şimdiki gibi, Ukrayna’dan Gürcistan’a, gerginlikleri tırmandıran bir ittifak değildi. ABD’nin Bush’la başlayan, Obama ile devam eden ve Trump ile zirvesine varan “mafya patronu” pozisyonu, Biden ile tam bir savaş çığırtkanı seviyesine ulaştı. Putin ve Şi’nin çağrıları, uluslararası diplomasi alanında ABD’nin hala önemli bir yeri olabileceğini gösteriyor.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden ile geçen haftaki bir saatlik görüşmede ifade ettiği tavsiyeler de bir müttefiki olarak Türkiye’nin ABD’den beklentilerinin hala sürdüğünü gösteriyor. ABD bu rolü oynayabilir, ilk adımı atabilir… Biden ve Blinken, Anglosakson deyiminde olduğu gibi ağzının iki tarafından konuşmayı bırakıp, İsrailli liderleri yeni ve gerçek bir ulusal hükumet kurarak, ülkelerini üç milletvekili ile mecliste adeta dikta kurmuş olan aşırı sağ Siyonist teröristlerin elinden kurtarmaya ikna edebilirler. Bu işin Netanyahu ile olmayacağı açıktır; ama Netanyahu gibi kişisel geleceği için kendi ülkesini ve be bölgesini ateşe atmaktan çekinmeyen siyasetçilerin ne yapacağı da pek belli olmaz.
ABD, küresel istikrarın kendisini için de önemli olduğunu bir an önce fark etmelidir.