Dr.Öğr.Üyesi Zekeriya Türkmen – İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Milli Savunma Üniversitesi, ATASAREN Misafir Öğretim Üyesi
Türk İstiklal Harbi tarihinde Büyük Taarruz ve takip harekâtı genel çerçeveden bakıldığında aslında çok önemli bir yere sahiptir. Mondros Mütarekesinden sonra Sevr Antlaşması ile varlığına kastedilen bir millet, büyük bir direniş hareketi başlatarak işgallere karşı çıkmış ve topyekun bir mücadeleden sonra istiklaline kavuşmuştur. Aslında Türk İstiklal Mücadelesi, son üç asırlık Osmanlı Tarihi dikkate alınarak değerlendirildiğinde, 1683’teki II. Viyana hezimetinden sonra başlayan o büyük çözülme ve geri çekilmeye Sakarya Zaferiyle son veren, Büyük Taarruz Zafer ile bunu perçinleyen büyük bir direniş hareketi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Büyük Taarruz harekâtı içinde Başkomutan Meydan Muharebesi veya 30 Ağustos Zaferi bu bakımdan önemlidir. 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Zafer, 23 Nisan 1920’de temelleri atılan yeni Türkiye’nin Lozan Barışı’yla uluslararası alanda tesciline de zemin hazırlamıştır.
Birkaç yıl geriye gidip hatırlamak gerekirse, Güzel İzmir 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusu tarafından işgale maruz kalmıştır. Batı Anadolu’da hızla ilerleyen Yunan ordusu 30 Haziran 1920 tarihinde Balıkesir’i, 2 Temmuz’da Mustafakemalpaşa-Karacabey ve 8 Temmuz’da da Bursa’yı işgal ederek Bursa-Uşak hattına hâkim olmuştur. Güneyde Fransız ve İngiliz işgaline karşı Antep, Maraş, Urfa ve Adana gibi şehirlerde yerel güçlerle milli direniş sürdürülmektedir.
Düzenli ordu
Öte yandan Kuvâ-yi Milliye birlikleri, 24 Ekim 1919’da başlayan Gediz taarruzunda Yunanlara karşı başarı elde edememiş ve Dumlupınar’a kadar geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sonra öncelikli konuların başında işgallere karşı düzenli ordu birlikleriyle mücadeleyi sürdürmek için orduyu kurmak geliyordu. TBMM hükümeti Haziran 1920’de cephe komutanlıklarını kurduktan sonra Kuvâ-yı Milliye teşkilatının tasfiye edilerek düzenli orduyla birleştirilmesini gündeme getirmiştir. Başlangıçta önemli yararlar sağlayan Kuva-yı Milliye’nin tasfiyesi meselesi, 10 Aralık 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda ele alınarak milletvekillerine Millî Müdafaa Vekili Fevzi Paşa tarafından bilgi verilmiş, meclis bu konuda gerekli kararı onayladıktan sonra 2 Ocak 1921 tarihinde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Kuvâ-yi Milliye müfrezelerinin kaldırıldığı emrini yayınlamıştır. Bu kapsamda Batı Cephesi Komutanlığı, Batı ve Güney Cephesi olmak üzere ikiye ayrılmış, Batı Cephesi Komutanlığına İsmet (İnönü) Paşa, Güney Cephesi Komutanlığına da Refet (Bele) Paşa getirilmiştir. Bu sırada Yunanistan’da da önemli siyasi gelişmeler yaşanmış ve Elefterios Venizelos iktidardan düşmüş ve ülkeyi terk etmiş; Dimitrios Gunaris ve kralcılar Konstantin’i Yunanistan’da tahta çıkarmışlardır. Kral Konstantin, İngilizler ile ortak hareket etme ve tacını güçlendirmek adına Anadolu’daki işgal hareketini 1920 yılı Haziran’ında hızlandırmış ve Türk ordusunu imha ederek amacına ulaşmayı hedeflemiştir.
Birinci ve İkinci İnönü zaferlerinin ardından Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra önemli bir güç kaybına uğrayan Batı Cephesi Komutanlığı, taktik geri çekilme harekatını uygulamaya koymuştur. 18 Temmuz 1921 tarihinde bir talimatla ordunun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesi emredilmiş ve bu çekilme harekâtı 25 Temmuz 1921’e kadar tamamlanmıştır. Ordunun Sakarya Nehri doğusuna çekilmesi BMM’de tartışmalara yol açmıştır. Bu tartışmalardan sonra Başkomutanlık kanunu gündeme getirilmiş ve mecliste kabul edilmiştir. Buna göre 5 Ağustos 1921’de üç aylığına başkomutanlık yetkisi meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya verilmiştir. 8-9 Temmuz 1919’da çıkardığı üniformayı yeniden giyen Mustafa Kemal Paşa orduyu süratle teşkilatlandırmış, grup komutanlıkları kurulmuş, Başkomutanlık Karargahı Ankara-Polatlı arasında Alagöz’de konuşlandırırken, Malıköy istasyonu önemli bir lojistik merkezine dönüştürülmüş, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın ve diğer üst düzey komutanların da katkılarıyla yeni bir savunma planı hazırlanmıştır. Yunan ordusunun bu sırada Türk ordusunu Sakarya’nın doğusunda yok edip, Ankara’yı ele geçirerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ve hükümetini dağıtma planları uygulamaya konulmuştur. Çok geniş bir alan savunması yapılmış; yeni düzenlemenin ardından Türk ordusunun Sakarya’nın doğusundaki savunma tertibatı Yunan ordusuna geçit vermemiştir. 22 gün geceli gündüzlü devam eden muharebeler Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. Sakarya Zaferi, Türk İstiklal Harbinde önemli bir dönüm noktası olmuş; milletin orduya güveni pekişmiş, asker olarak orduya katılım giderek artmıştır. Sakarya Zaferi’nden sonra, (1921 Ekim başı) Batı Cephesi’nde sıkı bir çalışma dönemine girilmiş, ordudaki teşkilât ve eğitim eksiklikleri tamamlanarak geliştirilmiş ve Yunanlara karşı Türk ordusunun taarruz yeteneğini artırmaya yönelik eğitim ve manevralara büyük önem verilmiştir. Alınan yeni tedbirlerle cephede tertiplenme imkânlarına yeniden çeki düzen verilirken, tasarlanan harekâtın lojistik desteği, iaşe-ikmal teşkilleri ve ulaştırma hizmetleri takviye edilmiştir.
Türkler esir edilemez
TBMM Hükûmeti emrinde yeniden düzenlenen milli ordunun her geçen gün güçlenmesi ve milletten aldığı güçle özgüveninin daha da artması aslında büyük zafere giden yolu açmıştır. İnönü’de, Dumlupınar’da ve Sakarya boyunda kazanılan başarılar devam ettirilerek 26 Ağustos 1922 sabahı Kocatepe’den büyük Türk taarruzu ile başlayan harekât, 30 Ağustos Zaferiyle taçlandırılmıştır. 31 Ağustos 1922’de başlatılan ve devam eden takip harekâtı ile Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın “Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” emri ile Yunan ordusu İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922 günü İzmir kurtarılmış, işgalciler denize dökülmüştür. Büyük Taarruz harekâtında en anlamlı an ve kritik tarih ise 30 Ağustos 1922 günü olmuş ve Yunan ordularına karşı büyük zafer bu tarihte kazanılmıştır.
30 Ağustos Zaferi, aslında beklemeyi bilen, taarruz zamanını seçmekte büyük öngörü sahibi olan, düşmanı yanıltma ve aldatma stratejileri ile topyekûn mağlup etmeyi hedefleyen Başkomutan ve onun komuta kademesinin eseri olmuştur. 30 Ağustos’ta kazanılan büyük zafer; Türk topraklarının işgal kuvvetlerinden tamamen temizlenmesini sağlamış ve Türk Milleti’nin gerektiğinde neler başarabileceğini göstermiştir. Dünya modern askerî tarihinde ilk defa “topyekûn savaş”ın yeni bir örneği tarihte yerini alırken, Türk Milleti’nin esir edilemez özelliğini, devlet kurucu, teşkilatçı bir millet olduğunu, Türk’ün, büyük devlet adamları ve komutanlar yetiştiren “ordu-millet” karakterine sahip büyük bir millet olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Askerî ve siyasî güçle Osmanlı’ya kabul ettirilmek istenen geçersiz Sevr Antlaşması, bu zafer ile tamamen ortadan kaldırılmış; bu zafer sömürge devletlerin idaresinde esir olan mazlum milletlere de örnek olmuş, onların bağımsızlık mücadelesine ilham vermiştir.
Tam bağımsızlık
Bu zaferle Türk inkılâbının temel yapı taşı atılmış, modern Türkiye’nin doğuşuna uzanan sürece hız verilmiştir. Yunan ordularına karşı başlatılan takip harekâtında Türk ordusunun özellikle de süvari birliklerinin olağanüstü çabaları ve kahramanlıkları çok önemlidir; süvarilerle Yunan ordusuna hiçbir noktada göz açtırmamış ve büyük zafere ulaşılmasında çok büyük katkıları olmuştur. Ancak bunlar yaşanırken Yunan birliklerinin geçtikleri her yerde halka yaptıkları zulüm ve işkence, kasaba ve köylerin yakılması ve en nihayetinde İzmir’in yakılması, Türklerin millî hafızasında onulmaz yaralar açmış ve derin izler bırakmıştır. Mondros Mütarekesi’yle başlatılan ve Sevr Antlaşması’yla gerçekleştirildiği zannedilen Türk Milleti’ni Anadolu topraklarından çıkarmak ve tarihten silmek isteyen korkunç planları uygulayan hain zihniyete karşı, milletimizin maddî ve manevî bütün güç kaynaklarını seferber ederek kazandığı Büyük Taarruz Zaferi, Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile; “Kayıtsız-şartsız, tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!” amacına yönelikti. 100. Yılında Büyük Taarruz Zaferi Türk milletine kutlu olsun.