Telefonlarımız saatli bombaya dönüşür mü? ‘ASELSAN’ın kıymeti anlaşıldı, üretirsek sorun yok’

Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Akıllı telefonunu cebinde taşıyanlar geçtiğimiz salı günü Hizbullah üyelerinin yaşadıkları üzerine aynı sorunun yanıtını aradılar. “Ya telefonumuz cebimizde patlarsa?” Çünkü Hizbullah üyesi 9 kişinin yaşamını yitirmesine sebep olan ‘çağrı cihazları’, 3 bin kişiyi de yaraladı. ‘Güvenli iletişim’ sağlamak için tercih edilen çağrı cihazları 2000’lerin başından beri Hizbullah tarafından kullanılıyor. İşte tam da bu amaçla Hizbullah’ın elinde bulunan ‘Gold Apollo Rugged Pager AR924’ tipi çağrı cihazları 2024’ün 17 Eylül günü aynı anda patlayarak, büyük bir güvenlik zafiyetini ortaya koydu. 17 Eylül akşamı Lübnan’da gerçekleşen çağrı cihazı saldırısına dün bir yenisi daha eklendi. Lübnan’ın çeşitli bölgelerinde telsiz cihazları patlatıldı. ‘Öldüren’ çağrı cihazlarının ne olduğundan saldırların nasıl yapıldığına kadar tüm soruların yanıtını Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan, ‘yerli üretim’ ve ‘ASELSAN’ detayıyla Milliyet.com.tr’ye açıkladı. 

‘SİNYALLE HEPSİNİN AYNI ANDA PATLATILMASI ÜTOPİK DEĞİL’

Takvimler 17 Eylül 2024’ü gösterdiğinde, 7 Ekim 2023’te İsrail ve Filistin arasında başlayan savaşın yıl dönümüne aydan kısa süre kalmıştı. Lübnan ve Suriye’deki Hizbullah üyelerinin çağrı cihazları da tam da bugün İsrail’in hedefindeydi. Yaklaşık 30 dakikalık kısa bir süre içinde, çağrı cihazlarının art arda patlamasıyla 9 kişi hayatını kaybetti. Çoğu Hizbullah üyesi 2 bin 800 kişi de bu cihazların yakınında ve hatta cebinde bulunuyor olması nedeniyle yaralandı. Hizbullah milletvekili Ali Ammar’ın oğlunun da hayatını kaybedenler arasında olduğu, İran’ın Lübnan Büyükelçisi Mucteba Amani’nin ise saldırıda bir gözünü kaybettiği öğrenildi. Hizbullah’tan üst düzey bir kaynaksa Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın çağrı cihazının patlamalarda zarar görmediğini ifade etti. Yani çağrı cihazlarının patlaması her kesimden insanı etkilemişti. Ertesi gün ise bu sefer İsrail’in hedefi telsiz cihazları oldu, Lübnan’dan yine patlama sesleri yükseldi. Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu sözleri söyledi:

“Bunlar çağrı cihazı ve tercih ediliyor olmasının nedeni, İsrail’in akıllı cihazları dinlenmesine karşı daha vasıfsız cihazlar kullanmak. Biz bunlara teknik olarak ‘aptal’ cihazlar diyoruz. Eski teknolojiye sahip cihazların kullanılıyor olması çok mantıklı olabiliyor. Bunlar haberleşme için kullanılıyor, bizim bugün mesajlaşma uygulamalarıyla yaptığımızı bu cihazlar üzerinden yapıyorlar. Yalnızca ‘text’ yani yazılı mesajlar gidiyor. Bunun takip edilemeyeceği düşünülüyor, bu yüzden kullanılıyor. 1992-1994 tarihlerinde Türkiye’de de bu cihazlardan kullanılıyordu, özellikle hekimler ve devlet büyükleri tercih ediyordu. Burada yapılan en büyük hata, bu cihazların izlenemeyecek olması düşüncesi. Cihazların teknolojisinin çok eski olması, güvenlik zafiyetine çok açık olması demek. Yapısal olarak bunlar, UHF ve VHF radyo dalgalarını kullanabiliyor veya temel bir baz istasyonuyla da çalışabiliyor. Bu cihazların içine bir düzenek eklenirse, radyo yayınları manipüle edilerek cihazlara gönderilen sinyalle hepsinin aynı anda patlıyor olması da bu durumda hiç ütopik değil.”

Walkie-talkie ya da el telsizi diye de anılan portatif telsizler gibi olan çağrı cihazları, II. Dünya Savaşı esnasında geliştirilmiş, savaş sonrasında sivil alanlarda da kullanılmaya başlanmıştı. Tipik bir ‘walkie-talkie’nin görüntüsü haricî bir anteni bulunması dışında bir cep telefonunu andırıyordu. Bu cihazlar ilerleyen yıllarda günümüzde de kullanılan ve çok eski teknolojiye sahip olan çağrı cihazlarına dönüştü. Çağrı cihazı veya pager, alfanümerik veya sesli mesajları alan ve görüntüleyen kablosuz bir iletişim cihazıdır. Mesajlar, çağrı ağı aracılığıyla kendisine gönderilir. Çağrı cihazına posta göndermek için operatörün telefonunu çevirmek, abonenin numarasını veya adını vermek ve mesajı dikte etmek gerekiyor. İlk telefon çağrı sisteminin patenti ise 1949 yılında Alfred J. Gross tarafından alınmıştı. Dünyada ilk çağrı cihazı Motorola tarafından 1956’da piyasaya sürüldü.

YA CEBİMİZDEKİ TELEFONLAR DA PATLARSA?

Lübnan’da yaşananlar gündeme ‘bomba’ gibi düşünce uzmanlar bu durumun neden kaynaklandığı konusunda analiz ve açıklamalar yaptı. Çağrı cihazlarının patlamasına neden olabilecek pek çok ihtimal değerlendirilirken, bazıları akıllara ‘Dünya üzerinde kullanılan 7.7 milyar telefon da patlar mı?’ sorusunu da getirdi. Peki gerçekten gün içinde ceplerde, çantada, yatarken yastık altında ve hayatın her anında bulunan telefonlar da ‘bomba’ gibi patlar mı?

Osman Demircan konuyu, “Bu saldırıyı farklı kılan hibrit bir saldırı olması yani donanımsal olarak zemin hazırlanıp yazılımsal ekleme yapılarak cihazların patlatılması. Bunun gibi bir şeyle daha önce hiç karşılaşılmadı. Bu cihazların içine bomba yerleştirilmesiyle ilgili farklı şeyle konuşuluyor. Pilin içine yerleştirilen bombanın, uzaktan tetiklenip cihazın ısınması sağlanarak patlatılmış olabileceği konuşuluyor. Bence bu düşük bir olasılık. Bu cihazların pil sistemlerine patlama düzeneğinden önceden eklenmiş ve doğru zamanda patlatmak için bekletiliyor olması mümkün. Burada tedarik zinciri önemli, üretici firma suçlu olmayabilir. Ürün üretilince fabrikadan çıkıyor, belirli ülkelerden yol kat ederek sahibine ulaşıyor. Bu aşamada en hızlı ve kolay değişiklik sağlanacak yer, cihazın pili. Yani bu cihazların pilleri değiştirilip patlamaya hazır hale getirilmiş olabilir” diye değerlendirdi. Hizbullah’a yakın kaynaklar el telsizleri ile çağrı cihazlarının 5 ay önce satın alındığını ifade etmişti.

HEDİYE GÖNDERİLEN TELEFON DAHA ÖNCE DE ÖLDÜRDÜ

Çağrı cihazlarının patlaması ve pek çok kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayların ardından Güvenlik ve Terör Uzmanı Coşkun Başbuğ dün CNN Türk ekranlarında, yaşananların bir ‘milat’ olduğunu vurgulayarak saldırının perde arkasını anlattı. Başbuğ, “Yaşanan bir milattı. Bundan böyle bu ve benzer saldırılara karşı tedbirler alınacak. Mesaj, ses veya titreşimle ulaştırılıyor. İlk çıktıklarında, pantolon cebine ya da kemere takılıyordu. Bu cihazlar mesajın geldiği, yani mesajı alan cihazlar. Yeni mesaj yazma şansı yok. Böyle bir cihaz da çok kullanışlı olmadığından yerini cep telefonuna bırakmıştı. Ancak teknoloji ilerledikçe güvenlik zafiyeti ortaya çıkıyor. Telefonlar şu an en güvenilmez cihazlar. Hizbullah da bunu gördüğü için çağrı cihazını seçti” diye konuştu. Sözlerinin devamında ise cihazların tedarik sürecinden, benzer bir saldırının kurbanı olan Yahya Ayyaş’tan bahsetti.

“Bu patlayan cihazları da İran üzerinden tedarik etti. Bizim aldığımız bilgilere göre Fransa’da, Amerikalı şirket tarafından üretilmişti. Toplam 6 bin sipariş, İran tarafından verilmişti. 3 bini kendi kullanımında, 3 bini Lübnan’a gönderildi. 5 ila 6 aydan beri de bu cihazların kullanıldığı tahmin ediliyor. Yaralanan kişi sayısına bakıldığında rakamlar örtüşüyor. 180’i ağır, 2 bin 800 yaralı vardı, 9 kişi de hayatını kaybetmişti. Cihazlar, 100 bin üyesi olan yapıda sadece lider dediğimiz ‘beyin takımı’ kadrolarında kullanılıyor. Yaralanmalar da bu noktada. Sonradan bir müdahaleyle patlayıcı yerleştirildiğini düşünmüyorum. En baştan beri bir istihbari faaliyet olabilir, üretim safhasında yapılmış olabilir. İşgal rejimi istihbaratına kan kusturan ‘mühendis’ lakaplı Filistinli Yahya Ayyaş da kendisine hediye edilen bir telefonun patlamasıyla hayatını kaybetmişti.”

‘KENDİNİZ ÜRETİRSENİZ HİÇBİR TEHLİKESİ YOK’

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, saldırıdan sonra yaptığı açıklamada Türkiye’de bu tür cihazların neredeyse hiç kullanılmadığına değinmişti. Ancak yaşananlardan 6 gün önce, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı ve Baş Teknoloji Sorumlusu Selçuk Bayraktar’ın yaptığı bir açıklamayla yeniden gündeme geldi. Bayraktar konuşmasında, “Yörünge transfer aracı inşa ediyoruz, küresel konumlama sistemini oluşturacak alçak yörünge uydu takımı fırlatıyoruz. Bu yıl ilk uydumuz fırlatılacaktı, fırlatma ertelendi. 2 uydu inşa ettik, 100 uydu olacak. Küresel konumlama sistemleri saatlerin, telefonların içine kadar giriyor. Kendi sistemimizin olması egemenliğimiz açısından çok önemli. Bunlar insansız hava araçlarından elde ettiğimiz gelirlerle yapıyoruz” ifadelerini kullanmıştı. Yani ülkeler için en güvenli sistem kendi ürettikleriydi. Osman Demircan da bu noktada ASELSAN’ın kıymetini vurgulayarak açıklamalarını şöyle sonlandırdı:

“Telefonları biz geliştiriyor olsak hiçbir tehlike olmayacaktı. Burada en önemli konu teknolojiyi kimin geliştirdiği. Biz bu saldırıyla yerli teknolojinin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bizim telefonlarımızda da böyle bir risk var. Ancak bu risk akıllı cihazların tamamında var. Yaşanan çok hedefli bir saldırıydı, bir kesim hedeflenerek bu saldırı geliştirildi. Vatandaşların bu konuda endişelenmesine gerek yok. ‘Cep telefonlarımız patlar mı?’ diye çok merak ediliyor. Telefona yanlış donanım takarsanız zaten patlıyor. Bir telefon patlarsa da fiziksel olarak biraz yanma dışında pek zarar vermediğini gördük. Şu an için endişelenecek bir şey yok. Bugün tüm dünyaya ders oldu. Devletler ve kolluk tarafından kullanılan tüm cihazların kontrolleri, nereden satın alındığı, tedarik zinciri ülkelerin gündeminde. Bu saldırı, ‘Biz tek bir düğmeye basarız, tüm dünyaya zarar veririz’ mesajıydı. Biz ASELSAN’ın ne kadar kıymetli olduğunu bu olayla görmüş olduk. Özellikle telsiz iletişiminde yerli üretim kullanılıyor. Polisin kullandığı sistemler gayet güvenli, kolluk kuvvetlerinin kendi iç haberleşmesinde kullanıldıkları da gayet güvenli.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir