Melike Sarıkaya – Milliyet.com.tr – Çanakkale’nin Çan ilçesinde çocuk ve gençlerden oluşan bir grup, farklı zaman dilimlerinde belediyeye ait kapalı toplu taşıma durağına zarar verdi. Durağa verilen bu zararın görüntülerini, Çanakkale Çan belediyesi resmi sosyal medya hesaplarında kamuoyuyla paylaştı. Camların kırıldığı, duvarlara yazılar yazıldığı ve durakların ciddi şekilde zarar gördüğü bu görüntüler, sadece maddi hasarı değil aynı zamanda bu tür davranışların altında yatan nedenleri sorgulamaya yönlendiriyor. Özellikle şiddet içerikli oyunlara olan ilginin artması da bu noktada akıllarda soru işareti yaratıyor. Ancak bu sadece buz dağının görünen kısmı. Uzman Klinik Psikolog Sena Kenan Yoldaş ve Uzman Psikolojik Danışman Enes Çelik, Çanakkale’nin Çan ilçesinde yaşanan bu olayı Milliyet.com.tr için değerlendirdi.
‘AİDİYETSİZLİKLER DIŞA VURUYOR OLABİLİR’
Vandalizm, tarih boyunca farklı kültürlerde çeşitli şekillerde kendini gösterdi. Kavram, ismini 5’inci yüzyılda Batı Roma İmparatorluğu’nu yağmalayan Vandallar’dan aldı. Tarihin sayfalarında, bu tür yıkıcı davranışların izleri çok eskiye dayanırken, özellikle savaş dönemlerinde ya da toplumsal huzursuzluklar sırasında yükselişe geçtiği gözlemlendi. Modern dünyada ise bu tür eylemler, sadece fiziksel zarar vermekle kalmayıp toplumsal düzeni ve güvenliği de tehdit eden davranışlar olarak değerlendiriliyor. Tarih boyunca birçok örnekle karşılaşılan vandalizm, toplumsal değişim dönemlerinde sıkça gözlemleniyor. Örneğin, Fransız Devrimi sırasında kamu mallarına yapılan saldırılar, İngiltere’deki sanayi karşıtı hareketlerde iş makinelerinin tahrip edilmesi ve 1960’lı yıllarda Amerika’da yaşanan toplumsal protestolar sırasında görülen vandalizm vakaları, bu tür şiddet eylemlerinin tarihsel örnekleri arasında yer alıyor. Uzmanlara göre, vandalizmin temelinde genellikle öfke, dışlanmışlık hissi veya dikkat çekme isteği gibi bireysel ve sosyal faktörler yatıyor. Uzman Psikolojik Danışman Enes Çelik, Çanakkale’de kameralara yansıyan olayı şöyle değerlendirdi:
“Kamusal alanlara zarar verme gibi davranışların altında birçok psikolojik neden yatabilir. Çocuklar ve gençler açısından bu tür eylemler, genellikle bir içsel çatışmanın, öfkenin ya da kendini ifade edememenin bir yansıması olabilir. Ailede yaşanan problemler, okuldaki başarısızlıklar, sosyal çevrede kabul görmeme ya da zorbalık gibi faktörler, bireylerin dışa vurum arayışına girmelerine neden olabilir. Kendi duygularını sağlıklı bir şekilde ifade edemeyen çocuklar, çevreye zarar vererek dikkat çekmeye çalışabilir. Artan şiddet eğilimleri, teknoloji ve oyun bağımlılığıyla da ilişkilendirilebilir. Özellikle şiddet içerikli oyunların ve medya araçlarının etkisi altında kalan çocuklar, bu davranışları normalleştirebilir ve empati duygusunda zayıflamalar yaşayabilir. Oyunlarda sürekli olarak kazanma hırsı, kaybetme durumunda şiddet kullanarak çözüm arayışı gibi temalar, gerçek dünyada da benzer tepkilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Sadece teknoloji ve oyun bağımlılığına bağlamak da yeterli olmayabilir. Ailede disiplin anlayışı, rol modelleri, okuldaki sosyal çevre ve bireyin kendini ifade edebileceği sağlıklı ortamların olup olmaması gibi birçok faktör birlikte değerlendirilmeli.”
EĞİTİMSİZLİK VE NEGATİF DÜŞÜNME YAPISI EĞİLİMİ ARTIRIYOR
Uzman Klinik Psikolog Sena Kenan Yoldaş vandalizm üzerine birçok çalışma yapıldığını ve yapılan çalışmalarda bu tarz zarar verici eylemlerin daha çok çocuklar ve gençler tarafından gerçekleştirildiğini dile getirdi. Bu davranışların sembolik anlamlar taşıdığını anlatan Sena Kenan Yoldaş, “Bu tarz bir davranış sergileme onlar için bir sınır çizme biçimi olabilir ya da kızgınlığını, isyanını gösterme biçimi olabilir. Yine çalışmalara bakıldığında, bu tarz davranışların özel olan ev alanlarında değil, kişisel olmayan, sahibi bulunmayan ortak alanlarda sergilendiği görülüyor. Aile yapısı ve okul ortamı ve sosyal çevre alanında değerlendirmek gerekirse, Vandalizm veya şiddet içerikli davranışlar sergileyen çocukların sadece yoksul ailelerin yaşadıkları sosyo-ekonomik düzeyi düşük bölgeden gelmedikleri orta ve yüksek gelirli sosyal sınıfa dahil oldukları biliniyor. Ek olarak okulun çocukların ilk sosyal ortamı olduğunu kabul edersek, eğer okul atmosferleri pozitif değilse ve etkili öğrenmeyi sağlamıyorsa, bu durumun öğrencilerin vandalist davranışlarını artırdığı da gözlemleniyor. Aynı zamanda, sosyal ortam açısından bakıldığında, çocuğun veya gencin içinde bulunduğu grup tarafından yıkıcı davranışları, onaylanan normlar haline geliyorsa bu davranışlar, öfke, kızgınlık ve bir rol oynama haline gelebilir. Özellikle arkadaş gruplarında takım ruhu oluşturmak ve ortak hedefler taşımak için bu tutumlar normalleştirilebilir” diye konuştu.
Ebeveynlere ve öğretmenlere sorumluluk düştüğünü kaydeden Uzman Psikolog Yoldaş, “Çalışmalardan bir sonuç çıkarmamız gerekirse, eğitimsizlik ve negatif düşünce yapısına sahip olmak vandalizme olan eğilimi artırıyor. Bu yüzden çocuklara ebeveynleri ve öğretmenleri tarafından küçük yaştan itibaren çevre ve doğaya karşı sorumluluklar aldırılmalı, öğretilmeli ve çevreyi koruma ve sahiplenme duyguları geliştirilmelidir” dedi.
SOSYAL MEDYA DAVRANIŞLAR ÜZERİNDE ŞEKİLLENDİRİCİ
Çocuk ve ergen gruplarının davranışlarını şekillendiren birçok faktör olduğunu ve bu faktörler arasında sosyal medyanın da bulunduğunu söyleyen Uzman Psikolojik Danışman Enes Çelik, sosyal medyanın gençlerin vandalizm eğilimleri üzerindeki etkisinin oldukça belirgin olduğunu ifade ediyor. Özellikle gençlerin kimlik arayışında olduğu ergenlik döneminde, sosyal medya hem olumlu hem de olumsuz rol modellerin hızla yayılmasına zemin hazırlıyor. Enes Çelik, “Sosyal medya platformlarında vandalizm içeren videolar, resimler veya içerikler gençler için cazip hale gelebilir. Özellikle popüler sosyal medya figürlerinin veya takipçi kazanma arayışındaki bireylerin bu tür eylemleri paylaşması, gençleri bu davranışlara özendirebilir. Bir grup içinde kabul görmek veya sosyal medya üzerinden dikkat çekmek isteyen gençler, yıkıcı davranışlar sergileyerek bu içerikleri paylaşabilir. Sosyal medya, gençlerin davranışlarını şekillendiren güçlü bir araçtır. Bu nedenle olumsuz içeriklerin sınırlanması ve sosyal medya platformlarında daha fazla pozitif rol modelin teşvik edilmesi, gençlerin bu tür eğilimlerden uzak durmasına katkı sağlayabilir” ifadelerini kullandı. Enes Çelik alınabilecek önlemleri ise şöyle sıraladı:
“Özellikle 12-18 yaş aralığı kimlik arayışının, otoriteye karşı gelme dürtüsünün ve risk alma davranışlarının yoğun olduğu bir dönemdir. Ergenler, bireysel özgürlüklerini keşfetmeye çalışırken, sınırları zorlamak ve dikkat çekmek amacıyla bu tür yıkıcı eylemlere başvurabilirler. Aileler, çocuklarının duygu ve düşüncelerini önemsemeli, onları dinlemeli ve karşılıklı güven ilişkisi kurulmalı ve okullar, çocukların duygusal ve sosyal gelişimlerine destek olacak rehberlik hizmetleri sunmalı. Erken dönemde riskli davranışlar gösteren çocuklar, okul psikolojik danışmanları tarafından izlenmeli ve gerekli destek verilmeli. Bunun yanı sıra çocuklar ve gençler enerjilerini sağlıklı bir şekilde yönlendirebilecekleri alternatif faaliyetlere yönlendirilebilir. Spor, sanat, müzik gibi yaratıcı ve sosyal etkinlikler, bu gibi yıkıcı eğilimlerin önüne geçebilir.”
‘YASAL YAPTIRIMLAR ÇOCUKLARI TOPLUMA KAZANDIRMALI’
Uzman Klinik Psikolog Sena Kenan Yoldaş çocukların ceza almadan önce bilişsel ve psikolojik gelişimleri açısından değerlendirilmeleri gerektiğini belirtti. Sena Kenan Yoldaş, hukuki yaptırımları ve alınabilecek önlemleri anlatırken, “Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, 18 yaşını doldurmamış her kişi çocuk olmakla beraber, ceza sorumluluğu açısından kesin bir sınır belirlenmemiştir. Bu nedenle çocukların ceza almadan önce bilişsel ve psikolojik gelişimleri açısından değerlendirilmeleri gerekir. Ancak bu konuda en büyük önlemi aile ve öğretmenler alabilir. Öğretmenler, ailelerinden sonra çocuklarla en sık zaman geçiren kişilerdir. Çocuklara yönelik riskler konusunda bilinçlenme, önleme çalışmalarında bulunma, okul ortamındaki riskleri belirleme ve önleme, gerekli idari ve adli bildirimler yapma ve okul rehberlik servisi ile işbirlikçi bir çalışma sürdürmeliler. Aynı zamanda, yerel yönetimin de eğitimi ve öğretmenleri desteklemesi, kamusal alan güvenliklerini arttırması, toplum katılım programları düzenlemesi, kamusal alanların düzenli bakım görmesini sağlaması ve kamusal alana saygı duymaya yönelik eğitim ve sosyal sorumluluk kampanyalarına destek olması Vandalizm eylemlerini önlemede etkili olabilir” diye konuştu. Uzman Psikolojik Danışman Enes Çelik ise hukuki süreci şu şekilde değerlendirdi:
“Bu tür vandalizm gibi yıkıcı davranışlara karşı hukuki yaptırımlar, caydırıcılık açısından önemli olabilir ancak tek başına yeterli değil. Yasal yaptırımların amacı, bireyi cezalandırmaktan çok topluma yeniden kazandırmayı hedeflemelidir. Çocuklar ve gençler söz konusu olduğunda, rehabilitasyon ve eğitim bazlı yaklaşımlar ön planda olmalı. Örneğin bu davranışlarda bulunan gençler, topluma faydalı işler yapmaya yönlendirilebilir. Sosyal sorumluluk projelerine katılım sağlanarak, kamusal alanlara verdikleri zararı telafi etmeleri teşvik edilebilir. Bu sayede hem sorumluluk duygusu geliştirilebilir hem de birey, toplumla yeniden bağ kurabilir. Hukuki yaptırımlar uygulanırken suça karışan çocukların geçmişte yaşadıkları travmalar, aile yapıları ve sosyal çevreleri göz önünde bulundurulmalı. Özellikle çocuklar için adli süreçler, onları daha fazla suça itmemek adına hassasiyetle yürütülmeli. Ayrıca cezaevi yerine rehabilitasyon merkezleri tercih edilmeli. Yaptırımlar caydırıcı olmalı ama gençlerin yaşam boyu damgalanmasına yol açacak sertlikte olmamalı. Yani gençlerin geleceklerini karartacak ağır cezalardan kaçınılmalı.”