İngiliz yazar Colleen Hoover’ın çok satan romanı “It Ends With Us”tan beyaz perdeye uyarlanan “Bizimle Başladı Bizimle Bitti” geçen hafta ABD’de, bu hafta da bizde seyirciyle buluştu. ABD’de ilk hafta sonunda “Deadpool & Wolverine”in ardından gişede ikinci sırada yer aldı. Justin Baldoni’nin yönettiği filmin senaryosu Christy Hall tarafından uyarlandı. Başrollerini Blake Lively ve Justin Baldoni’nin paylaştıkları filmin hikâyesi, umut dolu girişimci Lily’yle çekici ama karamsar beyin cerrahı Ryle arasındaki karmaşık ilişki ile aşk, azim ve travmalarının üstesinden gelmek üzerine kurulu.
Hoover için son derece kişisel olan bu hikâye, anne ve babası arasındaki ilişkiye dayanıyor. Kitabı yazmadan önce annesinden izin isteyen Hoover, “Onu daha iyi anlamak için yazdım” diyor ve ekliyor: “İstismarı hiç yaşamamış pek çok insan ‘Bu benim başıma asla gelmez’ diye düşünüyor ama bunun ne kadar çok katmanı olduğunu ve size zarar veren kişiyi ne kadar çok sevdiğinizi hesaba kattığınızı sanmıyorum. Bu kitabı yazmak için annemin yerine geçmek, kesinlikle onu daha iyi anlamama ve onun gücünü ve cesaretini takdir etmeme yardımcı oldu.”
■Şimdiye kadar bu kitapla olan yolculuğunuzu nasıl tanımlarsınız?
Bence ‘bunaltıcı’ güzel bir kelime ama bunaltmak iyi bir şey de olabilir. “Bizimle Başladı Bizimle Bitti”yi ilk yazdığımda aklımda hiçbir şey yoktu. Birkaç kişinin okuyacağını düşünmüştüm. Neye dönüşeceğini bilseydim muhtemelen panikatak geçirirdim çünkü nihai hedefim asla bu değildi. Yazmaktan keyif alıyorum ancak kaç kişiye dokunduğunu görmek inanılmaz.
■Uyarlama sürecinde en çok neyi sevdiniz? Ve evet derken sizin için en önemli olan neydi?
Bana ulaşan birkaç kişiye hayır dedim. Kitapla umduğum şekilde bağ kurduklarından emin değildim. Kitap benim için yazdığım diğer kitaplardan daha fazla şey ifade ediyordu. Bu yüzden film hakları konusunda çok korumacıydım. Justin Baldoni kitabı okuduktan sonra bana gerçekten içten bir mektup gönderdi, neden filmi yapmak istediğini açıkladı ve ben de “Kitabı anlamış. Bunun hakkını vermek istiyor” dedim. Bence çok güzel bir iş çıkardı. Baldoni’nin Ryle’ı da oynaması beni mutlu etti. Blake Lively’nin Lily’ye katkıları kitaba çok daha fazla hayat verdi.
■Karakterleri yaşlandırma gibi değişiklikleri, kitabın hayranlarının benimsediğini düşünüyor musunuz?
Bu kitabı 10 yıl önce yazmıştım. 20’li yaşlarım yeni bitmişti ve bu yüzden kitabı yazarken benim yaşımda olduğunu düşündüğüm karakterler yazıyordum. Şimdi 44 yaşındayım. “Bence çok gençlerdi” diyorum ve Justin’in de aynı fikirde olması ve onları yaşlandırmak istemesi beni çok mutlu etti. İnternetteki yorumlardan ve diğer şeylerden uzak duruyorum. İnsanların alınan kararları ve yapılan değişiklikleri benimseyeceklerini umuyorum çünkü bunlar bence hikâyeyi geliştirdi.
‘Kadınlar arkadaşlarıyla seyretmeli’
■Şu âna kadar yaşadığınız gerçeküstü bir an oldu mu?
Sanırım filmi izlediğim gün. Çok gergindim. Denver’daki grup gösterimine gittik, kocamı ve annemi de yanımda götürdüm. Filmi henüz izlememiştim ve bu çok sinir bozucuydu. Bu kitabı annemin yaşadıklarından yola çıkarak yazdım ve şimdi bu bir film oldu ve sinemada oturup onunla birlikte izleyeceğim. Hepimiz izleyeceğimiz için heyecanlıydık ama aynı zamanda çok da korkuyorduk çünkü her şey çok ters gidebilirdi. Sette olsanız ve çekilen sahneleri görseniz bile asıl zorluk kurguda, uyumlu ve mantıklı bir film yaratmak için her şeyin bir araya getirilmesi gereken yerde. Oturup bitmiş filmi annemle birlikte izlemek ve onun tepkisini görmek harikaydı.
■İzleyicilerin filmi nasıl deneyimlemesini umuyorsunuz?
Özellikle pandemiden bu yana pek çok kitap kulübünün bu kitabı aldığını biliyorum. Sanırım ben de kitap kulübümle filme gitmek isterdim; çok eğlenceli bir deneyim olurdu. Bence kadınlar arkadaşlarını, annelerini götürmeli. Bunu annemle birlikte izlemek, bir hayalin gerçek olmasıydı. Kitabı okuyan ya da ilk kez deneyimleyen herkesin çok ilham verici, iyi bir film bulacağını düşünüyorum.