Türkiye’de nüfus yapısında değişimle birlikte yeni sosyal politikalara ihtiyaç doğduğundan bir önceki yazımızda bahsetmiştik… TÜİK verilerinin detaylarında geliştirilmesi gereken sosyal politikalara ilişkin önemli ipuçları var. Bunlardan ilki, en az bir yaşlı bulunan hanelerin yüzde 25.8’inde yaşlı birey tek başına yaşıyor. 1.669.270 yaşlı tek başına hayatını sürdürüyor.
TÜİK’in geçtiğimiz hafta yayımladığı diğer önemli verinin kaynağı olan yaşlı nüfusun profiline dair araştırmasından, alışverişini kendi yapabilen yaşlıların oranının yüzde 55.1, kendi başına banyo yapabilen yaşlıların oranının ise yüzde 86.5 olduğu görülüyor. Dolayısıyla tek başına yaşayan ve alışveriş, banyo gibi ihtiyaçlarını gideremeyen yaşlı sayısının önemli bir oranda olması söz konusu.
Bu durumdaki yaşlılarımıza yönelik sosyal politikaların geliştirilmesi çok önemli. Ayrıca eşi vefat etmiş yaşlı kadınların oranının, eşi ölmüş yaşlı erkeklerin dört katı olduğu verisi TÜİK tarafından paylaşılmış. Bu durum geride kalan dul eşlerin hem sosyal güvenlik sistemi hem sosyal politikalar açısından korunması gereken bir kesim olarak ön plana çıktığını gösteriyor.
Yaşlı yoksulluğu
TÜİK’in yaşlılara yönelik en çok endişe ettiren verisi ise yaşlı yoksulluk oranı. 2019 yılında yaşlı nüfusun yüzde 14.2’si yoksulken, 2023 yılında bu oran yüzde 21.7’ye yükseldi. Bu rakam korkutucu. Diğer yandan cinsiyetler arasında da farklılık arz ediyor. Yaşlı kadınların yaşlı risklere göre yoksulluk riskini daha şiddetli yaşadığı görülüyor. Bu tablonun arkasında ne yazık ki sosyal güvenlik sisteminde emekli aylıklarına yönelik yapılan değişiklikler yatıyor. Aylık bağlama oranındaki azalma, güncelleme katsayısındaki düşüş gibi nedenlerle emekliler hayatlarının belki de en güzel dönemlerini yoksulluk riski ile karşı karşıya geçirmek durumunda kalıyorlar.
Denge bozulunca
Nüfusun yaşlanmasının sosyal güvenlik sistemi açısından getirdiği en büyük risk, emekli olan kişi sayısının artıp çalışan kişi sayısının azalması. Sosyal güvenlik sistemleri, prim ödeyen kişiler ile gelir veya aylık alan kişilerin belirli bir dengede olmasını gerektirir. Aktif – pasif dengesi olarak ifade edilen aktüeryal denge, sisteme prim ödeyen kişiler ile sistemden aylık veya gelir alan kişiler arasında belirli bir oranı gerektirir.
Bu oran bozulduğunda sosyal güvenlik sistemlerinin gelir ve gider dengesi bozulur. Böyle olunca da bütçe transferi gerekliliği doğar. Ancak uzun vadede nüfusun üretime katılan kesiminin azalması bütçe transferlerini de mümkün olmaktan çıkartır. Bu durum sosyal güvenlik sistemleri açısından sürdürülebilirliği ortadan kaldırır. Ülkemizde aktif pasif dengesi süreç içerisinde bozuldu. Yani çalışan ve prim ödeyen sayısındaki artış ile aylık veya gelir alan yani pasif çalışan sayısındaki artıştan geride kaldı. Dolayısıyla bundan sonra bu dengeye göre yeni politikalar üretmek, yeni uygulamalar hayata geçirmek durumundayız. Aksi halde yaşlılık toplumumuzun korkulu rüyası haline gelecektir.