ABD Anayasası’nın “Haklar Bildirgesi” adıyla bilinen ek 10 maddesinin birincisi şöyle diyor:
“Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan; ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.”
Şimdi buna Temsilciler Meclisi’nde “HR 6090” numaralı bir yasa ile şu ek yapılıyor:
“Amaç İsrail’i korumak ise ABD’de her türlü ifade ve basın özgürlüğü kısıtlanabilir!”
Şaka değil: Onaylanıp yürürlüğe girdiğinden bu yana geçen 246 yılda yapılmayan şey yapılıyor ve ABD’de ilk kez ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir yasa teklifi kabul ediliyor. Teklif, şimdi Senato’ya gidecek ve muhtemelen kabul edilecek; Biden da imzalayacak ve yürürlüğe girecek. Uygar ABD’lilerin tek umudu, Yüksek Mahkeme’nin bu yasayı, anayasanın açık hükmüne aykırı bularak iptal etmesi. Ne var ki, Trump zamanında mahkemeye doldurulan sözde-muhafazakar üyelerin çoğunluğu sebebiyle iptal talebi reddedilebilir.
“HR 6090” İsrail’i eleştiren, kınayan her türlü yayını “anti-semitizm” sayarak yasaklıyor. Anti-Siyonizm değil, “anti-semitizm” yasaklanan; yasaya göre, anti-Semitizm, genel olarak Musevilere, onların kurduğu kurum ve kuruluşlara veya bireylerin dini inançlarına, mal ve mülklerine karşı öfke ve nefrete sebep olacak, gerçek veya retorik her türlü davranış, ifade, yayın ve kararı içerecek.
Time dergisi bile böylesine geniş bir tarifle alay ederek, “8 yerde geçen ‘İsa’yı Yahudiler öldürdü’ ifadesi sebebiyle İncil’in bile yasaklanabileceğini” yazdı.
20-30 yıl önce ABD’de böyle bir yasanın kabul edilebileceğini düşünmek bile imkansızdı. Anayasanın bu maddesini savunanlar “Bir tiyatro veya sinema salonunda yangın yokken ‘Yangın var!’ diye bağırmanın yasaklanmasının bile imkansız olduğunu” söylerdi.
Ne değişti geçen bu sürede? O zaman da ABD’de siyasetçilerin birinci gelir kaynağı yine Yahudi sermayesiydi. O zaman da Musevi örgütleri, siyasetçileri, iki siyasal partiyi, yayın organlarını ve hatta üniversite mütevelli heyetlerini kontrol altında tutarlardı.
Değişen İsrail’in kendisi oldu. Bir avuç Siyonist, liberaliyle muhafazakarıyla tüm İsrail kültürünü, edebiyatını, askeriyesini, güvenlik konseptini işgal etti. Musevi siyasal filozof Hannah Arendt’in 1947’de, olmasından korktuğu için BM’nin Filistin’in Paylaştırılması Planı’nı reddettiği şey gerçekleşti: Siyonistler, Filistin’i Müslümanlarla paylaşmaktan vaz geçtiler.
Bu zihniyet, Hamas’ın 7 Ekim baskınındaki istihbarat zaafını ve savunma fiyaskosunu, Filistin’i tamamıyla yok etmek için fırsat saydı. Üniversiteleriyle, sendikalarıyla, gazete ve televizyonlarıyla, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki Soykırım davasıyla adeta tüm dünya buna karşı çıkınca, Siyonizmin başka çaresi kalmadı; İsrail ve Musevilerle ilgili her türlü eleştiriyi ve kınamayı yasaklamaya başvurdu.
Bu yasa nasıl oldu da ABD Temsilciler Meclisi’nden bu kadar kolay geçti? Çünkü İsrail yanlısı Musevi örgütleri, ABD’deki her milletvekili ve senatörün çetelesini tutuyor; sadece verdiği oyları değil, kaç kere kürsüde İsrail yanlısı konuşma yaptığı, konuşmanın süresi, veya bu tür konuşmaları alkışlayıp alkışlamadığı, alkışın kuvvetli olup olmadığı… İnanılır gibi değil; ama bunların hepsi gerçek.
Yani ortada ABD diye bağımsız, müstakil, demokratik bir varlık yok; İsrail’i ele geçirmiş olan, soykırımcı Siyonizmin elindeki bir ülke var. O ülkenin parlamentosu da daha çok HR 6090 çıkartır.