1795 yılında Alman düşünür Immanuel Kant “Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme” isimli kitabında uluslararası kalıcı bir barış için nelerin yapılması gerektiğini yazmıştır. Kitapta altı ön madde bulunur:
1. İleride savaşa sebebiyet verecek hiç bir gizli barış anlaşması yapılmamalıdır.
2. Hiçbir bağımsız devlet, küçük ya da büyük, bir başka devletin hakimiyeti altına, miras, takas, satın alma veya hibe yoluyla geçmemelidir.
3. Daimî ordular zamanla ortadan kaldırılmalıdır.
4. Devletler dış ilişkilerini zora sokacak borç almamalılardır.
5. Hiçbir devlet, bir başka devletin anayasasına ya da hükümetine zor kullanarak karışmamalıdır.
6. Hiçbir devlet, savaş esnasında, ileride barış sağlandığında karşılıklı güveni sarsacak eylemlerde bulunmamalıdır.
Aradan 200 yılı aşkın zaman geçmiş olmasına rağmen şu an bu maddelerden bir tanesinin bile geçerli olduğunu söyleyebilir miyiz? Maalesef günümüzde yaşadığımız uluslararası çatışmaların, savaşların en büyük sebeplerinden biri hâlâ dünyada barış konusunda evrensel bir felsefi zeminin kurulamamış olmasıdır. Ne yazık ki ebedi barış ütopik bir hayal olmanın ötesine gidememiş ve ebedi savaş bir realite haline gelmiştir.
Uluslararası Adalet Divanı
Peki insanlık 200 yılda barış içinde yaşamak için hiç mi çaba sarf etmedi? Elbette bazı büyük adımların atıldığından bahsedebiliriz. Milletler Cemiyeti ve bugünkü haliyle Birleşmiş Milletler, Kant’ın ileri sürdüğü prensipler temelinde kurulmuştur. Evrensel barışın sağlanması evrensel kurumların varlığı ile ancak gerçekleşebilir. Devletlerin uluslararası hukuka uygun davranıp davranmadıklarını denetleyen ilk uluslararası yargı makamı 1899 Lahey Barış Konferansı’nda kurulan Daimi Hakemlik Mahkemesi’dir (Permanent Court of Arbitration). 1922’de Uluslararası Sürekli Adalet Divanı (Permanent Court of International Justice) şeklini alan mahkeme 1949’da bugünkü bilinen adıyla Uluslararası Adalet Divanı (International Court of Justice, ICJ) olarak kurulmuştur.
Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) 26 Ocak’ta Güney Afrika’nın başvurusunu değerlendirmiş, askeri operasyonların sonlandırılmasını talep etmese de İsrail’in soykırımı önlemek ve insan haklarını korumak için her türlü çabayı sarf etmesi gerektiğine karar vermiştir.
Geçen hafta ise mahkemenin İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da aralarında bulunduğu üst düzey sivil ve askeri yöneticiler hakkında yakalama kararı çıkaracağı söylentileri yayıldı. Mahkemenin kararları her ne kadar İsrail’i bağlayıcı olmasa da böyle bir durum İsrail açısından büyük prestij kaybı anlamına gelir ve mahkemeyi tanıyan yüzden fazla ülkeye Netanyahu’nun seyahat etmesine engel teşkil edebilir.
Ebedi barıştan söz edebilmek için ilk olarak İsrail gibi hak hukuk tanımayan bir devletin uluslararası kamuoyu ve kurumlar tarafından hizaya getirilmesi şarttır. Aksi takdirde korkarım ki ebedi savaş durumu insanlık var olduğu sürece bir hakikat olarak sürüp gidecektir.
Kısa… Kısa…
ABD’de başkanlık seçimleri öncesi eski başkan Trump’ın mahkemelerle olan mücadelesi devam ediyor. Trump’ın 6 Ocak olaylarını kışkırttığı sebebiyle yargılanıp yargılanamayacağı ABD Yüksek Mahkemesi’nin vereceği karara bağlı. Trump ve avukatları Trump’ın dokunulmazlığa sahip olduğunu iddia ediyorlar. Yüksek Mahkeme’nin kararı Amerikan demokrasisini ve anayasal düzenini çok önemli bir biçimde şekillendirecek tarihi bir niteliğe sahip olacak.
İngiltere yerel seçimlerinde iktidardaki Muhafazakâr Parti büyük bir yenilgi aldı. Ana muhalefetteki İşçi Partisi, yerel meclislerde en çok yeni sandalye kazanan parti olurken, Yeşiller ve Liberal Demokratlar da başarılı oldular diyebiliriz. Bir fors majör olmadığı taktirde bir sonraki genel seçimlerde Muhafazakarların iktidarı kaybetmesine kesin gözüyle bakılıyor.