Öğretmenler, veliler, öğrenciler ve kamuoyu olarak eğitimdeki değişimden artık çok yorulduk.
Hızla değişen günümüz dünyasında eğitimin dar kalıplar arasına sıkıştırılıp kalması elbette kabul edilemez.
Değişim elbette şart ama nasılı ve zamanlaması da bir o kadar önemli.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar sık ve bu kadar hızlı değişiklikler söz konusu değil.
Üzerinde uzun süre çalışılmadan hazırlanan taslaklar aylarca tartışılmadan, pilot uygulamaya geçilmeden değişiklik söz konusu olmuyor.
Hele ki köklü değişiklikler çok uzun yıllar alıyor. Geriye dönüp baktığımızda bakan değişikliği ne kadar sıksa, değişiklik de o denli çok oluyor.
Bırakın farklı iktidarları, aynı iktidarın farklı bakanları bile değişim rekorları kırıyor.
Ne olur artık eğitim sistemini altüst etmekten, “yüzyılın”, “asrın” reformlarından vazgeçelim.
Çok defa şahit olduk ki o projeler çöpe atılırken, getirenlerin bile umurunda olmuyor!
Keşke kurumlar ya da kişiler çok kolay karar almasalar ve çok daha önemlisi aldıkları kararların ve yaptıkları işin arkasında dursalar!..
Gelinen son nokta “Elbise satmadık bari en azından bir gömlek alın” örneğinde olduğu gibi şimdi de “Mülakat olmazsa yerine akademi verelim” şeklinde.
Devletin en önemli kurumlarının verdikleri eğitim ve belgeler adeta yok hükmünde.
4 yıllık üniversite eğitimi, 1 yıllık staj, 1 yıllık aday öğretmenlik ve ömür törpüsü KPSS yok sayılıyor. En vahimi ise tüm bu gelişmelere karşı YÖK’ün, rektörlerin, dekanların, okul müdürlerinin sessizliği! Şunu diyemiyorlar:
Bizim yıllarca yapamadığımızı, siz 40 dakikalık mülakatla ya da 3,5 aylık akademi ile mi yapacaksınız? Verdiğimiz eğitimde eksik olan ne? MEB olarak ne istediniz de biz yapmadık?..
Eğitime yönelik bir başka şaşı bakış ise sınav sonuçlarına yönelik ve bu konuda da ilgili makamlardan çıt çıkmıyor.
Mülakat ve Akademi’ye gerekçe olarak sınav ortalamaları gösterilmiş!
KPSS ortalamaları elbette düşük!
Tıpkı YKS ortalamaları gibi.
Şimdi bu sonuçlara bakıp lise ve fakülteleri kapatalım mı? Yoksa asıl sorun, uygulama ve bakış açısında mı?
Bu yanlışı kırk yıldır yüzlerce kez dile getirdik, bir kez daha hatırlatalım.
ÖSYM sınavları seçici ve adil mi?
Kesinlikle hayır!
O zaman lise ve üniversitelere öğrenci seçme ve atama sistemini değiştirme yerine neden
hâlâ aynı dayatma içerisindeyiz?
Eğer ille de ortalamalara bakılacaksa, bunun doğru olanı, genel ortalamaya değil atanan ve kazanların ortalamasına bakmaktır! Akıl, bilim, liyakat, adalet, objektiflik bunu gerektirir!
Neler değişti neler
MEB son 20 yılda öylesine çok değişiklik yaptı ki hiçbirisi de kalıcı olmadı. Hepsini sıralasak değil köşe, sayfanın tamamı yetmez.
İşte sadece sınavlara yönelik bazıları:
■ 2003-2009 arası lise eğitimi 4 yıla çıkarıldı, yabancı dil hazırlık sınıfları büyük oranda kaldırıldı.
■ 2003-2009 yılları arasındaki bir diğer değişiklik ise lise giriş sınavlarında yapıldı. 2000’lerden beri yapılan LGS, 2005’te kaldırıldı. Yerine, ilköğretim öğrencilerinin tek bir sınava tabi tutulduğu OKS getirildi.
■ 2007’de ise OKS kaldırılarak yerine SBS getirildi.
■ 2009’da üniversiteye girişte katsayı kaldırıldı.
■ Yine 2009’da SBS sadece 8. sınıflara uygulanmaya başladı.
■ 2010 yılında üniversiteye girişte ÖSS kaldırıldı. Yerine iki aşamalı bir sınav sistemi YGS ve LYS getirildi.
■ 2012’de LYS’de yerleştirme puanı hesaplama yöntemi değiştirildi. AOBP yerine OBP uygulanmaya başlandı.
■ 2013-2014’te TEOG sınavına geçildi.
■ 2012-2013 yıllarında 4+4+4 eğitim sistemine geçildi. 66 aylık çocuklar zorunlu olarak ilkokula başlatıldı, sonra vazgeçildi.
■ 2014 yılında dershanelerin kapatılmasını öngören kanun çıkartıldı, dershaneler özel eğitim kurumlarına dönüştürüldü ve kurs adıyla yoluna devam etti!
■ 2017’de okullarda zorunlu öğretilen bitişik eğik el yazısı modeli kalktı.
■ 2017’de TEOG kaldırıldı.
■ 2017’de YGS ve LYS kaldırılarak yerine YKS getirildi.
Özetin özeti: Değişim elbette şart ama keşke önce biraz ara verip şu bıkkınlıktan kurtulsak…