MÜJDE IŞIL – Aslıhan Ünaldı’nın ilk uzun metrajlı filmi “Suyun Üstü”, İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’sına seçilmiş 10 yapımdan biri. Film, geçen sene Adana Film Festivali’nde de yarışmış ve Elit İşcan’a En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirmişti. Alman görüntü yönetmeni Andre Jaeger’in başarılı çalışmasıyla övgü toplayan, Göcek koylarında çekilen filmin hikâyesini yönetmeninden dinledik.
■ Film otobiyografik öğeler taşıyor. Senaryo nasıl çıktı ortaya?
Babam, Deniz Harp okulu mezunu; iyi bir denizci. Ben lisedeyken, yazları ufacık bir tekne kiralayıp Ege’de yelkene çıkardık. Ailece en güzel anılarımız ve en büyük kırılmalarımız teknede yaşandı. Fikir buradan çıktı; kaçacak yer olmayan bir alandaki yüzleşmeler, dramatik gerilim kurmak için zengin bir temel. Senaryoyu bazen bırakıp bazen dönerek uzun bir süreçte yazdım. Merkezdeki aile dramasının üzerinden bir Türkiye resmi de çizmek istedim. Giderek muhafazakârlaşan bir toplum içinde marjinalleşen bir kesimin dinamiklerini yansıtmaya çalıştım.
■ Aile üyeleri suyun üstünde kalmak için çabalasa da çoğunlukla suyun altındalar. Bir nevi yengeç sepetinde gibiler hatta. Kurtuluşu ya da huzuru bulmaları mümkün mü?
Güzel bir tanımlama! Evet, bu dağılmış ailenin her bireyi hem kendi içinde bir arayış ve suyun üstünde kalma gayreti içinde, hem de birbiriyle bağlantı kurma çabasında. Aileyi, her küçük eylemin diğerlerinde dalgalanmalara yol açtığı ve kaçınılmaz sonuçlar doğurduğu hassas bir ilişkiler ağı olarak görüyorum. Sevgimiz ne kadar derin olursa olsun, birbirimize nasıl zarar verebildiğimizle ilgili bir film. Ama aynı zamanda birbirini kabul etmeyi ve affetmeyi öğrenmekle de ilgili. Benzer şekilde, seyircinin de bu karakterleri iyi ya da kötü diye yargılamadan; bencilliklerine ve zaaflarına rağmen her biriyle ayrı ayrı empati kurabileceği bir hikâye anlatmaya çalıştım. Birbirimizi anlayabildiğimiz sürece kurtuluş mümkün bence. Hikâye anlatmanın amacı da bu değil mi?
70 yaşında ilk oyunculuk ve başrol
■ Filmde babanız Serhat Ünaldı’yı başrolde izliyoruz. Bu riskli bir karar mıydı sizin için?
Evet ve hayır. Çekimden birkaç sene önce bir deneme çekimi yapmıştık, gayet iyi gitmişti. Denizci ve fit olması da bu karakter açısından büyük bir avantajdı, o yüzden filmde de onunla çalışmaya karar verdim. Hiç oyunculuk yapmamış bir insanın deneyimli, profesyonel oyuncuların yanı sıra ve 70 yaşında böyle bir şeye kalkışması inanılmaz bir cesaret ister. Bu anlamda büyük hayranlık duyuyorum babama.
■ Nihan Aker ve Elit İşcan’ın canlandırdığı karakterler üzerinden kardeşlik ve aile olmak konusunda hangi unsurları öne çıkarmayı hedeflediniz?
Kız kardeşler arasındaki ilişki filmin omurgasını oluşturuyor. Derin bağları olsa da aralarına mesafe ve birikmiş kırgınlıklar girmiş. Hikâye yüzeydeki katmanları sıyırıyor ve altından hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlıyoruz. Onları birbirlerini yeniden bulurken ve çevrelerinde her şey dağılırken birbirlerine sırtlarını dayarken izliyoruz.