Eğitimde ne zamandır değişim rüzgârı esiyor.
Görünen o ki bayram sonrasına ötelendi.
Değişim denilince kimileri aklına hemen kadro değişikliği geliyor ama asıl önemli olan mantalite!
Bakış açısı, mantalite, beklentiler, memnuniyet, liyakat, atama ve en önemlisi de ülkeye, millete ve öğrenciye getirisi, götürüsü!..
Bilgi odaklı eğitimden, yetkinlik odaklı eğitime geçilecek mi yoksa bozuk plak gibi sınav odaklı eğitime sık sıkı sarılmaya devam mı edeceğiz?
Değişim söz konusu ise şimdi değil de ne zaman?
Ne olur artık birileri bu sorunun cevabını versin de yarattığı stres sona ersin!..
Değişim var mı yok mu? Olacaksa ne zaman? Atama takvimi, proje okullar, mülakat, kadro sayısı ne olacak?
Eğitim süresi
Eğitime yönelik beklentilerin ilk sırasında yer alan beklentilerden birisi de ana okulundan üniversiteye öğrenim süreleri!
Günün koşulları ve gidişata göre kesinlikle yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Öğrenim süresinin kısalması gerektiği hemen herkesin ortak isteği.
Bilgi hamallığı yerine beceriye dayalı yetkinlik, diploma yerine sertifika, tek tip yerine esnek, örgün yerine hibrit eğitim peşinden geliyor.
Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkması dünya genelinde kabul gören ve uygulanan bir yöntemdi. Şimdi savunanı yok.
Her geçen gün daha da tartışılıyor olmasının asıl nedeni ise içeriği ve okul öncesi eğitimin bu sürecin içinde yer almaması.
Çocukları hayata hazırlama yerine sınavlara hazırlaması eleştirilerin ilk sırasında yer alıyor.
En büyük yanlışı ise okula başlayan her çocuğu üniversiteye yönlendirmekle yapıyoruz.
Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine bir yanlışı benimseyen ve bunda ısrar eden bir eğitim anlayışı yok. Gençlerimizin mutsuzluğuna neden olan da, ülkemizin kalkınmasını sekteye uğratan bu dayatmacı eğitim sistemi!
Bir yanda kalifiye ara insan gücü açığı öte yanda yıllardır iş bulamayan ve sayıları her geçen gün çarpanlarıyla katlanan milyonlarca üniversite mezunu!
Eskiden üniversiteye gidemeyen mutsuzdu, şimdi giden hatta mezun olan daha da mutsuz. Eğitime harcadığı yıllara “acınacak yıllar” gözüyle bakanların sayısı her geçen gün daha da artıyor.
İşte bu noktada eğitimden kopuşları azaltmak ve eğitime yönelik bakış açısını yeni bir çerçeveye oturmak için bugüne kadarki yanlışlarımızdan ders alarak yeni bir yol haritası belirlemenin zamanı geldi de geçiyor.
Konuşulacak, tartışılacak o kadar çok konu ve atılacak o kadar çok adım var ki, bir an önce bir yerden başlamak için bunun gerekliliğine ve en önemlisi de liyakatli kadrolara ihtiyaç var.
Türkiye Yüzyılı
Türkiye Yüzyılı’nın bir hayal değil erişilmesi gereken bir hedef olduğuna inanır ve aklı, bilimi ve fabrika ayarlarını referans olarak alırsak gerisi kendiliğinden gelecektir.
■ Üzen değil mutlu eden
■ Yapamadıklarını değil yaptıklarını ve yapabileceklerini geliştiren
■ İlgi ve yetenekleri körelten değil keşfeden
■ Teorik değil pratik
■ Sınav odaklı değil yaşamı kolaylaştıran
■ Herkesi değil, ilgisi, yeteneği ve beklentisi bu yönde olanları üniversiteye yönlendiren
■ Bilgi hamallığı yerine bilgiyi ulaşmayı ve onu üretime dönüştürmenin yollarını öğreten
■ Popülizm yerine istihdam odaklı insan gücü planlaması yapan
■ Sadakati değil liyakati esas alan
■ Öğrenmeyi dört duvar arasına sıkıştıran değil hayatın her alanına yayan
■ Milli ve manevi değerleri bir ders olarak değil yaşam biçimi olarak ele alan
■ Günü kurtarmanın ötesine geçip dünü, bugünü, geleceği harmanlayan
■ Eğitimi bir külfet olarak değil bir yaşam iksiri olarak gören ve en önemlisi de sınavlarla, dayatmayla, içerikle, şaşı bakış açılarıyla öğrencileri ayrıştıran değil kaynaştıran bir eğitim modeli üzerinde ortak akıl üretmek o kadar zor mu?
Eğer çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini önemsiyor ve bunu yüceltmek istiyorsak bu hiç zor olmamalı… Çok daha önemlisi böylesi bir değişim şimdi değilse ne zaman?..
Özetin özeti: Hemen her alanda ama özellikle de eğitimde kaybedecek bir günümüz bile olmamalı!