Geçen haftaki yazımda “Bağdat PKK ‘ya karşı ortak mücadeleye hazır mı?” diye sormuş, yanıt olarak da “Irak Başbakanı Muhammed Şiya Es-Sudani istekli ama gücü yetmeyebilir” demiştim. Bağdat-Ankara, terör örgütü PKK’ya karşı “ortak harekât merkezi kurmak” için adımlar atıyor ama süreci zehirleyecek grupları da kontrol altında tutmak zorunda.
Bağdat’ın zorluğu, 2016’da ulusal güvenlik sistemine dahil etmek zorunda kaldığı Haşdi Şabi’nin farklı kollarını İran’a rağmen kendi tarafına çekebilmek. Türkiye’nin zorluğuysa hem Haşdi Şabi’nin hem Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) engellemelerini aşmak, üzerine bir de PKK’nın İran kolu PJAK tehdidini bertaraf etmek.
Haşdi Şabi karmaşası
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu hafta CNN Türk’e verdiği röportajda Haşdi Şabi’nin Türkiye-Irak arasındaki çabalara “olumlu” yaklaştığını ifade etti ama “Masada onların da olması önemli, ki hiçbir taraf haberdar değilim demesin” sözleriyle de sürecin sorunsuz geçmeyeceğine işaret etti.
Irak’ın en önemli dini lideri Ali Es-Sistani’nin çağrısıyla 2014’te DAEŞ’e karşı mücadele için birleşen Şiî grupların oluşturduğu Haşdi Şabi, daha sonra Irak iç siyasetinde ciddi bir sorun olarak karşımıza çıktı. Tabloyu daha iyi anlamak için Millî Savunma Bakanlığı Üniversitesi’nden Can Demir’in, Savunma ve Savaş Araştırmaları Dergisi’ndeki makalesindeki verileri aktaralım:
“2022’de 165 bin üyesi olduğu tahmin edilen Haşdi Şabi’nin yüzde 56’sını Şiîler, yüzde 36’sını Sünnîler yüzde 8’ini ise azınlıklar oluşturuyordu; ama asıl kırılım Şiî gruplar arasındaydı. Zira Şiîlerin yüzde 66’sı İran Dini Lideri Ali Hamaney’e bağlıyken, sadece yüzde 25’i Irak’ın en büyük Şiî lideri Ali Sistani’ye bağlıydı.”
Irak ve İran arasında mezhepsel temsil üzerinden yürüyen güç mücadelesinin yanı sıra, Şiî gruplar arasında idari, siyasi ve mali ayrışmaların olduğu da biliniyor. Bu gruplardan bazılarının Irak merkezi yönetim çatısı altına girmeye direndiğini, direktiflere uymadığını, hatta bilgi vermeden farklı sahalara kayabildiğini görüyoruz. Örneğin 2021’de Başika’daki Türk üssüne dönük saldırının arkasında Haşdi Şabi içinde İran destekli grupların olduğu bir sır değil. Ankara’nın, PKK’nın kontrol sağlamaya çalıştığı Sincar’a dönük mesajlarının perde arkasında -Suriye’ye geçiş için bu hattı kullanan- Haşdi Şabi’yi, yani dolaylı olarak İran’ı hedef aldığı da…
Bu hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Haşdi Şabi yöneticileriyle özellikle Sincar’a yönelik ne yapılabilir, o konu etrafında çok yoğun görüş alışverişimiz oldu” demesi, bu açıdan önemliydi. Haşdi Şabi liderliği sürecin sabote edilmemesi için bir irade gösteriyor olabilir ama bunun sürdürülebilir ve istikrarlı olmayacağına dair yorumumun sebebi geçmiş örnekler.
KYB ve PJAK mesajı alıyor mu?
Gelelim, KYB ve PKK-PJAK’ın durumuna… Hakan Fidan’ın yine aynı röportajda İran’a yakın duran KYB’ye “PKK ile ilişkileri kes, benimle mücadeleye katıl demiyorum, ama düşmanıma destek verecek olursan, bunu kabul edemem” mealindeki sözleri KYB’den çok da büyük bir beklentilerinin olmadığını gösteriyordu. O mesaj yakın dönemde KYB ile görüşmelerde iletilmiş.
KYB’nin bu mesajı ‘almaması’ mümkün değil. Gereğini İran’ın tutumuna göre yapacaktır. Çok büyük bir beklenti içine girmemek gerek.
Terör örgütü PKK’nın İran kolu PJAK’a gelince, burada Tahran’ın pozisyonu hep konjonktürel oldu. 2010’lara kadar PJAK ile mücadele eden Tahran, bu tarihten sonra PKK’yı Irak’ta KDP’ye karşı kullanabildi. 2015’ten sonra ise PKK/PJAK Türkiye’nin Irak-Suriye operasyonlarına karşı hep bir karttı.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi 24 Ocak’ta yaptığı Ankara ziyaretinde ‘Türkiye’nin güvenliği İran’ın güvenliği’ demekle yetinip, PKK/PJAK yerine bütün dikkatini DAEŞ’e yoğunlaştırması Tahran’ın bu konudaki isteksizliğini zaten ortaya koyuyordu. Özetle, Türkiye mesainin önemli bölümünü ‘sürecin akamete uğramaması’ için İran’a ayırması beklenir. Tahran adım atmazsa da sahada Türkiye’nin zorlamalarını görebiliriz.