Yoko Ono’yu sadece John Lennon’ın eşi olarak tanıyorsanız bu sergi fikrinizi derinden etkileyebilir “Yoko Ono: Music Of The Mind” adlı sergi (Yoko Ono: Zihnin Müziği diye çevirmeye çalışayım) şubat itibarıyla Londra’daki Tate Modern’da ziyarete açıldı. Aşırı kalabalık dolayısıyla içeri girmek pek mümkün değildi. Önceki hafta ikinci denememde basına ayrılan kontenjan sayesinde saatlerce kuyrukta beklemeden gezme fırsatı bulduğum için şanslıyım.
Yoko Ono’ya Londra’da gösterilen bu yoğun ilgi aslında şaşırtıcı değil çünkü 1950’lerden bu yana hayli faal bir sanatçı Ono ve özellikle Londra’da yaşadığı ‘60’lı yılların ikinci yarısı boyunca bu şehrin sanat camiasına derinlemesine nüfuz etmiş bir isim.
John Lennon ile tanışmaları da zaten 1966’da Londra’da Indica adlı sanat galerisinde olmuştu. Indica, 1965-67 arasında açık kalmış küçücük bir yerdi. Aynı adlı kitabevinin bodrum katıydı. Burayı destekleyen isimler arasında Paul McCartney de vardı ve buradaki Yoko Ono sergisini bizzat kendisi açmıştı. John Lennon açılışa gelince Ono’yla tanıştı. Sonrasını zaten bütün dünya biliyor.
Ancak Ono, Lennon’dan çok önce 1950’lerde New York ve Tokyo arasında mekik dokuyarak başladı sanat yaşamına. Sergi, sanatçının 1952’de New York’ta yaşadığı loft daireden itibaren bugüne kadar gelen süreçte Ono’nun işlerine ve yeni çalışmalarına yer veriyor.
‘Annem güzeldi’
112 Chamber Street adresindeki dairede verilen davetlere Marcel Duchamp’dan John Cage’e pek çok önemli sanatçı katıldığını biliyoruz. O dönem New York’ta gelişen ve sonraları ‘60’larda müzikten edebiyata her şeyi etkileyen alternatif akımların izini Yoko Ono’nun düzenlediği toplantılarda sürmek mümkün.
Bu davetlerdeki sanatsal tartışmaları ve toplantıların doğasını, toplantılar sırasında gerçekleşen sanat eylemlerini sergide video ve fotoğraflarla görüyoruz. Bir nevi tarihe tanıklık ediyoruz Yoko Ono’nun gözünden. Sergiye girişte “Hello I’m Yoko” dediğinde Yoko Ono, sizi kendi evrenine almış oluyor.
Ono’nun sayısız işi arasında elbette Lennon ile olanlara da yer açılmış. Hatta Lennon ve Ono’nun birlikte kaydettikleri albümleri, deri koltukların olduğu loş bir köşede dinlemek mümkün. Katılımcıların oturup satranç oynayacağı bir alan, duvarlarını diledikleri gibi boyayabilecekleri bir mavi salon, notlarını yazıp yapıştırabilecekleri “anne” temalı bir duvar, serginin katılımcı bölümleri. Bunlar aynı zamana Ono’nun geçmişte yayınlanmış sergilerinden yansımalar ve yeniden üretimler.
Yoko Ono’nun çektiği filmler, bestelediği şarkılar, başrolünde yer aldığı video eserler, vücudunu bir sanat nesnesi olarak sunduğu yerleştirmeler her yerde.
Sergi boyunca Yoko Ono’nun zihninin kıvrımları arasında, onun sanata varoluşa, insana dair soruları ve yanıt denemeleri arasında oradan oraya savruluyoruz.
Serginin en etkileyici bölümlerinden biri anne temalı son kısım. Ono’nun 2014 tarihli “My Mummy Was Beautiful / Annem Güzeldi” isimli sergisinden bir yerleştirme bu bölüm aslında. Katılımcıların annelerine yazdıkları mesajlardan oluşuyor. Serginin çıkışına doğru kocaman bir duvarın üzerinde binlerce post it’ten ibaret. Ziyaretçilerin özlemleri, acıları, anıları, hayalleri, dilekleri annelerle ilgili bu notların üzerine yazılmış. Saatlerce vakit geçirip okuyabilir insan.
Tam ortada görünür bir yerde bir de güncel mesaj var. Gazze’deki annelerin acısının ifade edildiği bir not, fotoğraf ve Filistin’e özgürlük temalı bir yazı.
Ono, 1950’lerin ikinci dünya savaşı sonrası gelişen psikolojisini ve sanata bakışını da, John Lennon’lı özgürlük ve barış mesajlarını da günümüzdeki Gazze dramını da bir şekilde sanatsal çerçevesine sığdırmayı başarabilen ender sanatçılardan. Eğer Yoko Ono’yu John Lennon’ın eşi olarak tanıyorsanız, bu sergi fikrinizi derinden etkileyebilir.
Sergi 1 Eylül 2004’e kadar Londra’daki Tate Modern’da ziyarete açık olacak.