1905-1909 arasında Jose Basurto’nun şarap deposu ve mısır borsası olarak tasarladığı Azkuna Zentroa’yı Bask Hükûmeti, 1999’da ‘Kültürel Kamu Mülkü’ ilan eder. Eski belediye başkanı İñaki Azkuna binayı; “Kültür için bir buluşma noktası ve barış içinde yaşamaya bir katalizör” olarak nitelemekte
29 Eylül 2023 günü meşhur gezi grubumuzla Bilbao’ya gitmiştik. Seneler önce Guggenheim Müzesi’ni ziyaret etmiştim, ama bu öylesi zorunlu bir ziyaretti ki Bilbao’da kalış süremiz iki-üç saati bulmamıştı. Müzeyi gezip, mimarı Frank Gehry ile kısa bir sohbet sonrası dönmemiz gerekiyordu. Yıllardır çok az bir bölümünü görme imkânı bulduğum, kaldırımlarında hiç dolaşmadığım bu şehri çok merak ederdim. Bu kez fırsat bulup doya doya dolaşacağım için sevinmiştim.
Azkuna Zentroa dış görünüşü
Guggenheim Müzesi
İstanbul’dan direkt uçuşla ulaştığımız Bilbao’da ilk işimiz elbette Guggenheim Müzesi’ni ziyaret etmek oldu. Müzeye girişte uzun kuyruklar oluşmuştu, ama bizim gibi daha önceden rezervasyon yapanlar farklı bir kapıdan hiç sıra beklemeksizin giriş yapma imkânına sahiptiler. Yıllar önce yapının mimarı Frank Gehry ile birlikte gezme şansına sahip olduğum bu yapı beni bir kez daha hayran bıraktı. Dış görünüşünün yanı sıra insanın başını döndüren iç mekân tasarımı da müthiş. Frank Gehry’nin maket yaparak çalıştığını bilmekteyim. Böylesi bir yapının oluşumunun yalnızca çizim, gerektiğinde canlandırmalarla çözülemeyeceği görülmekte. Bu tür projelerin bizim toplumumuz için inanılması güç bir ücret karşılığı hazırlandığını biliyoruz. Ne yazık ki bizim ülkemizde bu tür yapılar yapmak çok zor, hatta imkânsız. Çünkü geçerli olan proje ücretleri ve tabii ki kanun ve yönetmelikler böylesi bir çalışmanın yapılmasına imkân vermiyor. Ucuz projeler de ucuz yapıların ortaya çıkmasına neden oluyor. “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar?” misali… Müzenin salonlarından birinde açılmış olan Picasso Sergisi hepimizi çok etkiledi. İlk fırsatta, Picasso ve bu sergi üzerine bir yazı yazmayı düşünüyorum.
Müzeyi gezmemiz dört saate yakın sürdü, zaten yol yorgunuyduk, birkaç müze ziyaret edip, şehirde biraz dolaşıp, otele döndük. İkinci gün Bilbao çevresindeki yerleşmeleri ziyaret ettik.
İtalyan tasarımcı Lorenzo Baraldi tarafından tasarlanan birbirinden farklı kolonlar
Biscay Körfezi kıyılarında yer alan bu yerleşmelerin hemen hepsi nüfusu on bini aşmayan küçük kasabalardı. Ama hemen hepsinin belirli bir mimari karakteri vardı ve oldukça ilginç mekânlara sahiptiler. Gelgitin büyük oranda görüldüğü bu kıyılardaki plajlar mevsim kış olmasına rağmen yoğun ilgi görmekte, bazıları denize girerken, bazıları şezlonglara uzanmış güneşlenmekteydiler.
Azkuna Zentroa
Gezimizin üçüncü gününü Bilbao’yu gezmeye ayırdık, gruplar hâlinde şehri gezmeye başladık. Hemen her cadde, sokak düzenli ve temizdi, geniş kaldırımlar insanlara rahatça yürüme imkânı sağlıyordu. Otopark sorunu halledildiği için yol boyu park etmiş araç görülmüyordu. Birden, gezi rehberini detaylı olarak tetkik etmemize rağmen gözümüzden kaçan bir yapı karşımıza çıktı: Azkuna Zentroa. Bu isim Baskça olup İspanyolcası Alhóndiga Bilbao.
İtalyan tasarımcı Lorenzo Baraldi tarafından tasarlanan birbirinden farklı kolonlar
1905-1909 yılları arasında mimar Jose Basurto tarafından şarap deposu ve mısır borsası olarak tasarlanan anıtsal nitelikli yapı, 1970’li yıllarda terk edilir. Bir süre sonra şehrin merkezinde yer alan bu yapının toplu konut, modern sanat müzesi gibi farklı fonksiyonlarla tekrar kullanıma alınması veya yıkılması gündeme gelir. 1994 yılında yenilenerek spor ve kültür merkezi olarak kullanımına karar verilir. Uzun yazışmalar ve bürokratik düzenlemeler sonrası Bask Hükûmeti, 1999 yılında binayı “Kültürel Kamu Mülkü” ilan eder. Yapının yeniden hayat bulması için Fransız mimar Philippe Starck projelendirme çalışmalarına başlar. Tasarımcı Thibaut Mathieu ile iş birliği yapan Starck, yapının iç bölümlerinin tamamını yıkar ve yalnızca dış duvarları muhafaza ederek günümüz beklentilerine cevap verecek bir yapının hayat bulmasını sağlar. Yeni binanın toplumu çağdaş kültüre bağlaması; çağdaş sanatlar, canlı gösteriler, film ve konserler, dijital kültürler ve edebiyat gibi alanlarda faaliyet göstermesini sağlayacak etkinlikler için kullanılmasına imkân verecek düzenlemeleri içermesi gerekmektedir.
Azkuna Zentroa 43 bin metrekare gibi çok büyük bir alanı kapsamaktadır. Arriquibar Meydanı’ndan içeri girdiğimizde büyük ve oldukça yüksek bir mekânla karşılaştık. Mekânın bir bölümünde hepsi birbirinden farklı, abartılmış büyüklükte kolonlar yer almaktaydı. İtalyan tasarımcı Lorenzo Baraldi tarafından tasarlanan birbirinden farklı kırk üç adet kolon müthiş bir görsel şölen oluşturuyordu. Zemin katın nerede ise tümünü kapsayan ve tümüyle geziye açık olan bu alan herhangi bir duvar ile bölünmemişti. Gördüğümüz kolonlar yapının taşıyıcı sistemini oluşturmanın yanı sıra sürekli bir sergi görünümündeydiler.
Yapının içindeki bir bölüm kütüphane olarak düzenlenmiş olup 60 binden fazla kitap ve periyodik yayın içeriyordu. Bazılarını gezdiğimiz, oditoryum, galeriler, sinemalar, spor merkezi, restoran, kafeler ve hediyelik eşya dükkânları yapıyı canlı kılıyordu. Daha sonra asansörle çatı katına çıktık. Burada özgün yapının yüksekliğini aşan kapalı olimpik yüzme havuzu bulunuyordu. Çok sayıda çocuk ve yaşlı insan yüzüyordu. Yüzme havuzunun kapalı mekânının dışı ise büyük bir açık alan olarak düzenlenmiş olup hem güneşlenme imkânı sağlıyor hem de bazı açık hava etkinliklerinin yapılmasına olanak veriyordu.
Çatı katındaki olimpik kapalı yüzme havuzu
İñaki Azkuna
Bu yapının yapılması için büyük uğraş veren eski belediye başkanı İñaki Azkuna, söz konusu binayı; “Kültür için bir buluşma noktası ve barış içinde yaşamaya bir katalizör” olarak nitelemekte. Bilbao için terk edilmiş ve bir dönem yıkımı bile düşünülen bu yapının böylesi modern şekilde yeniden düzenlenmesine ön ayak olan İñaki Azkuna’yı yaşadığı şehir de unutmamış ve yapıya “Azkuna Merkezi” adını vermiş. Bir dönem farklı fonksiyonlarla kullanılmak üzere yapılmış olan, zaman içerisinde kullanım fonksiyonunu kaybetmiş ve yıkımı bekleyen bir yapıyı geleceğe taşıyan, ona hayat veren bir insanı unutmayan, unutulmaması için gereken özeni gösteren Bilbao halkını da kutlamak gerekir.
Yapıyı gezdikten sonra onun yapım hikâyesini aktaran bir kitap olup olmadığını araştırdık. Gerek Bilbao’un anıtsal yapılarını gerekse Azkuna Zentroa’nın geçmişi ve yeniden yapımı hakkında bilgi içeren oldukça detaylı hazırlanmış bir kitap bulduk, ama ne yazık ki İngilizce çevirisi kalmamıştı ve yalnızca Baskça nüshası vardı. Okuduğumuzu anlamasak ta, hiç olmazsa resim ve çizimleri bize faydalı olur diye satın aldık.
Neyimiz eksik?
Azkuna Zentroa’nın, yeniden yaşam bulması Bilbao’da yaşayan insanların hayatına renk kattığı gibi, araştırma ve spor yapmasına, güzel bir mekânda oturup yemek yemesine, kahve içmesine, bir veya birkaç sergi gezip günlük rutinden uzaklaşmasına imkân sağlamakta. Haset etmedim ama gerçekten imrendim! Benim ülkemin insanını AVM gezilerinden kurtarıp, yaşamını zenginleştirecek bu gibi mekânlara sahip olması için acaba neyimiz eksik?
Bilbao Gezisi’nden 15 gün sonra bir grup mimar, arkeolog, sanat tarihçisi ve turizmci Ayasofya Meydanı’nda buluşup, Divanyolu üzerinde yürümeye başladık. Nerede ise kafamızı yoldan kaldırıp çevremizdeki yapılara bakamadık. Tüm kaldırımlar bozuktu, oraya buraya dikilmiş direkler, çöp kovaları, telefon kutuları ve de esnafın işgali… Nerede ise yürümeye imkân vermiyordu. İçler acısı bir görüntü içeren Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nin içinden Kapalıçarşı’ya geçtik. Daha sonra Çakmakçılar Yokuşu’na ulaştık, onun iki yanında yer alan Büyük Valide Han, Yeni Han, Kürkçü Han ve daha aşağıda Balkapan Hanı dolaştık. Büyük bir yıkım ve mezbelelik. Varlığı üç yüz yılı aşkın bu yapılar kaderine terk edilmiş. Bugünkü durumları da anlaşılan hiç kimseyi rahatsız etmiyor. İstanbul gibi dünya mirası bir şehrin göbeği büyük bir viranelik. Hâlbuki bu yapılar restore edilip şehir insanının gurur duyacağı mekânlar hâline getirilebilir. Bilbao gibi kıyıda köşede kalmış, Guggenheim Müzesi’nin yapımından önce çok az kimsenin farkında olduğu bir şehirde yapılan düzenlemeleri yapmak için akıl dışında neye ihtiyacımız var? Merak ediyorum…