Çok seçim izledim ama böylesini hatırlamıyorum.
Siyaseti takip ederken çok şey görüyor ve öğreniyor insan. Hele de seçim zamanı…
Partilerin içinde ayrı rekabet, dışında ayrı.
Karşılıklı çekilen operasyonlar, taktikler, stratejiler, iddialar aklınıza ne gelirse…
2024 Mart’ına giderken ise henüz kulağıma çalınmayan bir tek aday kaçırma kaldı galiba.
Onun dışında listelerin YSK’ya teslim edileceği gün partisinden liste kaçıran mı ararsınız, kayıplara karışan mı..
Balıkesir İvrindi ve Bigadiç’te CHP ile İYİ Parti arasında geçenler örnek olay mesela. Siyaset bilimi derslerinde “saha gerçeği” olarak okutulmalı. Bin türlü iddia var. Bir taraf diyor “öteki parti ayartmış”, diğeri diyor “benim partilimi ne hakla listesine yazmış”.
Balıkesir yerel gazetelerine göz gezdirirseniz, onlar, taraflar arasında son anda bozulan bir anlaşma olduğundan, her iki tarafın da şimdi durum kurtarmaya çalıştığından söz ediyor.
Bu seçime kadar partisi aday göstermediği için ötekinden aday olana rastlamışlığımız çoktu. Olmaması temenni edilen bir normal olarak sürüyor. Ama bazı partilerin bir kapısında adeta ağ germek suretiyle düşeni kapmak için beklediğini bu seçimde gördük. Kimi aday bulamadığı için, kimi de sırf rakibine nispet olsun diye, kolundan tuttuğunun elini havaya kaldırdı. Sayılarını tutamadık, o kadar…Seçimden sonra, girdikleri yarışı kazanamayanları partiler ne kadar tutacak onu da göreceğiz zaten.
Aday gösterilmeyeceğini anladığında partisine pusu kuranı mı ararsınız, tehdit edeni mi? Ya da partisinin aleyhte çalışmasın diye rüşvet teklif ettiğini mi? Onlar da bu seçimde. Sorarsanız, “o nasıl söz öyle, rüşvet değil o, gönül alma, kıymetini bilme” derler. Daha kaba ifade biçimini siz de biliyorsunuzdur ama ben “inanırsanız” demiş olayım.
Pazarlık partileri diye bir kavram var artık mesela.
“Politik tutumunuz ne?” diye sorsanız, “Asla kazanamayacağımızı biliyoruz ama çok iyi kaybettiririz” diyorlar neredeyse. Üstelik sayıları birden fazla.
“İttifak” ifadesi yerini “seçim işbirliği”, “kent uzlaşısı” gibi tanımlamalara bıraktı malûm. Hakikaten de ortada imzalı, kaşeli bir protokol olmadıktan sonra, resmen bir ittifaktan bahsedilemiyor. O yüzden bu seçimde daha çok var gibi de yok gibi de olan şeyler söz konusu. Nereden baktığınıza, nasıl baktığınıza bağlı ne diyeceğiniz. “Bakış açınızı değiştirirseniz, algınız da değişir” gibi hani.
Lakin sınırlı sayıda olsa da, şık hareketlere tanıklık etmek de mümkün.
Önseçim iddiasını ortaya koyup, teşkilatına yaptırıp, çıkan sonucu yok sayan genel merkezlere karşı, meclis üyeliği listesinde direnen ilçe, il başkanları var misal. Diretmelerinin bedelini, görevden alınma ve istifa ile ödeyenler, yaptıklarından pişman da görünmüyorlar. Ankara’dakilerden farklı olarak siyaset yaptıkları kentin sokaklarında rahat yürüyeceklerinden de şüphe duyulmuyor. “Bir genel merkez, bir ilçenin belediye meclis üyelerinin üçüyle-beşiyle bu kadar tantana arasında niye bu kadar ilgilenir, ne önemi olabilir” diye sorulabilir. “Titizliğinden” cevabı seçenekler arasında olsa da, yanlış. Konuyu bilenler, “kurultaydan kalan borç” doğru şık diyorlar.
İşte bunun gibi, sınırlı sayıda örnek sayesinde hâlâ siyaset konusunda az da olsa umut korunabilir belki. Yoksa, bu seçimde ‘siyaset neden yapılır’ sorusuna verilebilecek cevaplar hiç de iç açıcı değil.