Süper Lig’in 25’inci haftasında Fenerbahçe, Alanyaspor ile karşı karşıya geldi. Heyecan dolu mücadelede rakibiyle 2-2 berabere kalan sarı-lacivertliler şampiyonluk yarışında kritik bir puan kaybı yaşadı.
Milliyet Gazetesi yazarları da karşılaşmayı ve Fenerbahçe’yi değerlendirdi.
Mazereti yok bunun! / Ercan Güven
Futbolda her türlü sonuç var… Lakin, nefes nefese şampiyonluk mücadelesinde rakibinin kazanıp lider olduğu hafta Fenerbahçe’nin Kadıköy’de ligin mütevazı takımlarından Alanyaspor’a iki puan ikram etmesinin lügat karşılığı, “skandal”!..
Sahi, yeri mi dardı Fenerbahçe’nin yeni mi?.. Mazeret neydi? Saha, seyirci, hakem hepsi dört dörtlüktü, sadece takım ve teknik heyet döküldü.İşin kötüsü artık deşifre olan Fenerbahçe “çözümü” şimdi tüm rakiplerin elinde var. Çok zor bundan sonra Fenerbahçe’nin zirveye dönüşü.
Maçın başından sonuna kadar sahada futbol oynamayıp sadece hücum eden bir Fenerbahçe ve tam da Fatih Tekke’nin tarif ettiği gibi önde baskı yapıp Fenerbahçe forvetlerini savunmasından uzak tutmaya çalışan, merkezi kapatan, kanat toplarıyla rakibi geri koşturan Alanyaspor vardı.
Fenerbahçe 90 dakika boyunca savunmasında geçiş problemleri, kanatlarda sıkıntı yaşadı rakibin bu basit taktiği karşısında. Ve ne sahadaki “sönük” yıldızlar ne de kulübedeki beyinler çare üretebildi.
Yıkılışın işareti; Alanyaspor’u 12. dakikada öne geçirip devreyi önde tamamlatan golün Fenerbahçe’nin en iyi adamı Ferdi’nin üst üste iki hatasından doğmasıydı!
Henüz ilk yarıda Cengiz’in ikinci sarı ile takımı on kişi bırakması işten bile değildi mesela. Tadic, destek ayağı yerdeyken Richard’ın ayağına bastığı için sarı değil kırmızı da görebilir ve beraberlik bile imkansız hale gelebilirdi.İkinci yarı başlarken kırmızı adayı Cengiz’in yerine İrfan Can’ı alan İsmail Kartal, tek dokunuşla takımı kurtardığını sandı. Sıfır katkılı Szymanski yerine Batshuayi’yi almayı düşünmedi bile. Son 20’de skor 2-2 olduğunda İsmail’in yerine alacaktı Batshuayi’yi.
Tadic’in attığı penaltı golü ardından Mert’in ortası Dzeko’yu beş maç sonra “golsüzlükten” kurtaran asistti ama bu gol Dzeko’nun kaçırdıklarının “zekatı” olur ancak.
Zaten Fenerbahçe’nin galip dakikaları çok sürmedi ve Augusto, dizili durup hamlesiz kalan Fenerbahçe stoperleri önünden Livakoviç’i ikinci kez avladı. Daha kaç stoper lazım bu takıma?
Gerisi Alanya kalesi önünde sonuçsuz emekler ve Kadıköy’de tükenip bitmese de fena halde yıpranan ümitler. Geçmiş olsun Fener!
Fenerbahçe’nin iki ihtiyacı / Burcu Kapu
Rakibinden sonraki gün oynamak Fenerbahçe’ye iyi gelmiyor. Telaşlı başlayan maç, kalesinde golü de görünce gergin devam etti. Sarı-lacivertliler iç sahada bir an önce ilk golü bulmak için aceleci davranıyor, bu panik çoğunlukla top kaybı ve boşuna geri koşuyla sonuçlanıyor. Bu sebepten ilk yarıda sezonun en etkisiz oyununu izlettiler. Fred’in yokluğunda Szymanski top almak için orta saha derinine kadar gelince hem takımın ikinci forveti kalmıyor hem de ceza sahasındaki adam sayısı azalıyor. Buna bir de Cengiz’in ezber denemeleri, Tadic ve Dzeko’nun düşük vitesi de eklenince ilk yarı taraftarlarını, “Nasıl kaçtı bu gol?” diye bile ayağa kaldıramadı Fenerbahçe.
Bir oyuncu bütün takımın oyun planını, hücum çeşitliliğini, savunma geçişini etkiler mi? Etkilermiş. Fred yokluğunun ilacı Krunic transferi de olamadı. İsmail 8 numara rolünde ne yeterince yaratıcı ne de doğru topsuz koşularla iyi bir pas opsiyonu olamıyor. Krunic’in hücum desteği de zaten kısıtlı. En ideal Fred yedeği olacak iki oyuncu ise uzaklarda, Crespo ve Lincoln.
Şampiyonluk yarışının son çeyreğinde Fenerbahçe’nin vuslata ermesi için öncelikle iki şeye ihtiyacı var. İlki İsmail Hoca’nın form tutmasına. Çift forvete döneyim derken merkezi boşaltmak yanlışı, aylarca oynatılmayan Ryan Kent’ten Clark Kent beklentisi ve artık performansa bağlı 11 tercihi gibi. Diğer ihtiyaç ise tribünlerin önce kendilerini sonra futbolcuları sakin tutması gerekiyor. Bir maçla şampiyon da olunmuyor, şampiyonluk da kaçmıyor.
Son olarak futbolda mavi kart döneminin başlaması an meselesi. Taktik faulde 10 dakika kenarda bekleme konusu. Fikrim, futbolun ruhunu öldürmek için uydurulan bir başka element. Daha iyi bir önerim var, “güya” sakatlanıp sahaya sedye isteyen, sonra hiçbir şey olmamış gibi yürüyen oyuncuya o mavi kartı ve 10 dakika oyuna girememe cezasını vermeli. Ne dersiniz?
Ve hoş geldin Şubat Sendromu! / Uzay Gökerman
Hikayeyi geçen hafta şöyle bir yerde bırakmıştım.
“Fenerbahçe’nin oyununda bir sıkışma ve daralma neticesinde de tıkanma artık gözle görülür hale geldi.
Bunun bir bölümü oyuncu performanslarından kaynaklanırken önemli bir kısmının oyundan sebeplendiğini konuşuyor ya da tartışıyor olmak gerekiyor.
İsmail Kartal için burası tam bir sırat köprüsü niteliğinde bir yere dönüştü; çünkü eğer oyuncu performansları çözülmezse Hoca’nın mutlak surette artık şapkasında ne varsa onlardan bir seçki yapması gerekecektir.”
Hafta arası Gaziantep’te kötü saha koşulları altında Kupa maçı oynarken fazlasıyla rotasyon tercihi kullanmıştı İsmail Kartal ki hemen hepsi doğru ve gerekli dokunuşlardı.
Süper Lig maçı ile kıyaslandığında Gaziantep karşısında sahaya çıkan oyuncu grubunun etkili bir mücadele ortaya koyduğunu da izledik.
Sezonun boyunun tam buraya geldiği ve yoğun maç trafiğinin içinde o şapkadan tavşan çıkarmanın ne kadar güç bir maharet olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor ama bir yerde de gerçekler insanın yüzüne böyle çarpınca gözler ister istemez teknik direktörün ne yapacağını görmek için ona doğru çevriliyor.
Orta sahanın en değerli ve yararlı oyuncusu Fred’in bir türlü geçemeyen sakatlığı…
Onun yerine mücadele etmeye çalışan Krunic’in Fred’in performansının çeyreğini ortaya koyamaması…
Kadronun tüm gol yükünü üstlenen grubun bir anda sessizliğe bürünmesi…
Rakiplerin hem Fenerbahçe’nin ne yapmak üzere sahaya çıkacağını bilerek hem de eksikler ve düşen oyuncu performanslarından yararlanmak üzere oyunu daraltan bir anlayışla sıkıştırması…
Bu bölümde takıma nefes vererek puanlar kazandıran Cengiz Ünder ve İrfan Can’ın sihirli ayaklarının devre dışı kalması…
Atamadığı karakterde goller yemeğe devam edilmesi…
Ve hoş geldin Şubat Sendromu!
Fenerbahçe buraları yıllardır yaşıyor; ve çoğunlukla da orada tıkanıp kalıyor.
Bugün “tıkandı” yorumunu yapmak için fazlasıyla erken ve haksız olsa da geçmiş tercübeler ister istemez bu travmatik halin hatırlatırasını canlı tutuyor.
İsmail Kartal’ın göreve geldiği günden bu yana hep yaşanması muhtemel Şubat Ayı Sendromunda Fenerbahçe’nin buna nasıl rekasiyon göstereceği üzerine yorumlar yaptım.
O gün geldi çattı.
Peki şimdi ne olacak?
Maç sonu yayıncı kuruluşa açıklamalarda bulunan İamail Kartal oldukça sakindi ve ne yapacağını biliyormuş bir havası vardı. Bunun olumlu bir duruş olduğunu düşünüyorum.
Takım içinde benzer iniş çıkışları fazlasıyla yaşamış çok tecrübeli oyuncular bulunuyor; başta Tadic, Dzeko olmak üzere buraya İrfan Can’ı da koyabiliriz sanırım.
Mental olarak kesinlikle düşmemek gerektiğini bir tarafta teknik ekip, diğer yanda oyuncuların çok iyi birbirlerine anlatması en önemli hareket olacaktır.
İsmail Kartal, son iki ay boyunca kadroda zorunlu değişiklikler dışında Cengiz Ünder – İrfan Can dokunuşunu yaptı.
Bu hafta Samandıra’dan yeni bir oyun planı çıkar mı bilemeyiz ancak genel teammüller bu dönemlerde oyunla değil, oyuncu hamleleriyle fark yaratmak şeklinde gerçekleştiğinden öyle ya da böyle kadrodan farklı tercihlerin devreye girmesinin artık zamanının geldiği sonucunu zorluyor sanki?
Fenerbahçe hemen her karşılaşma oyunu rakip alana yığıyor, pozisyon da yaratıyor; gol beklentisini Ligin ortalamasının da üzerine çıkarak neredeyse oyunu ceza sahasının içinde oynuyor.
Alanyaspor karşısında da topla 55 defa ceza sahasının içinde buluşup oynadı!
Ancak bu kadar yüksek istatistik sağlayan planın sonunda goller bir türlü gelemedi.
Dün Fenerbahçe 9 korner vuruşu kullandı ve akıllarda kalan etkili tek pozisyon üretilemedi.
Toplam 30 orta yaptı; en etkilisi Mert Müldür’ün Dzeko’ya gönderdiği asistlik pastı.
Nokta atışı gibiydi.
Bunu dışarıda tutarsak etkili bir orta da bulunmuyor.
Bir de buna yenilen tuhaf golleri eklediğimizde içinden çıkılması zor ve çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya kalınmış gibi bir hava doğuyor.
Kuşkusuz futbol bazen denklemlerinin çözümünün çok güç olabildiği gibi kimi zaman da basit dokunuşlarla kolaylaşabildiği bir oyun…
İşte o sihirli dokuşu yapacak oyuncuyu Samandıra’da bulup çıkarmak İsmail Kartal’ın en önemli işi olacaktır.
Haftaya yine çok zor geçmesi muhtemel bir Rize deplasmanına gidiyor Fenerbahçe.
Saha şartlarının nasıl olduğunu bugünden tahmin edebiliyoruz; Gaziantep’ten daha iyi bir zemin beklemiyor sarı lacivertlileri.
Ancak Kadıköy’e oranla geçtiğimiz sezondan bu yana deplasman karnesinin çok daha iyi olduğu hesaba katılırsa Fenerbahçe’nin oradan hiç de umulmadık bir patlamayla geri dönmesi de olasılıklar dahilinde.
Sezonun boyu kısalıyor ama henüz hiçbir şey bitmiş değil. Zirvedeki yerin her hafta el değiştireceği bir döneme girildi.
Heyecan yükseliyor.