Hollywood filmlerinde klişe bir sahne vardır, gazeteci çocuk bisikletiyle evin önünden geçerken rulo yapılmış gazeteyi fırlatır, havada dönerek uçan gazete bahçeyi geçer ve tam da kapının önüne düşer, sonra bir el eğilir ve gazeteyi alır, bazen de gazeteler orada birikir. İşte bu sahnelere bayılırım. (Gazete dağıtan bir çocuğun öyküsünü anlatan basit ama eğlenceli The Paper Brigade diye tv film de var.)
Dergilerin girişlerindeki ilanlar da böyledir. İyi atıldıysa meraklısının hemen önüne düşer. O yüzden editörün yazısına gelene kadar bu sayfalarda gezinmek hoşuma gider. İlanları hemen geçmem, geçene de sinir olurum. Mecraya uygun ve iyi kurgulanmış ilanları severim. Mesela Milliyet’in çok sevdiğim “Arkeoloji” ekinin arka kapağındaki hem mizah hem ciddiyeti bir arada barındıran İş Bankası ilanları hep arkeolojiyle ilgilidir. Arkasında emek varsa iş güzelleşiyor, bu ilanları düşünen-hazırlayan insanlara bravo diyorum, markaya saygım artıyor.
İşte bu nedenle bir haftadır çantamda taşıdığım ve fırsat buldukça bir yazı okuduğum (yazıtipi tasarımcısı Fatih Hardal söyleşisi şahane) Esquire dergisinin son sayısında karşıma çıkan ilanları gördüğümde sevindim. İlk sayfalarda Rolex var; önce üzerinde kraliyet tacı figürü bulunan altın bir kurma kolunun fotoğrafını görüyoruz. Sağdaki sayfada ise “Bir Rolex’i Rolex yapan şey nedir?” diye soruluyor. Altında ise bir yanıt var (parantez içindeki açıklama bana ait): “Sahip olduğu çarklar veya dişler (dişliler) değil. Bizzat şekillendirdiğimiz çelik veya işlediğimiz altın değil. Kendi ellerimizle tasarladığımız daimi bir özenle tek tek bir araya getirdiğimiz parçalardan oluşması değil… Rolex’i Rolex yapan şey, tüm bu detaylara ayırdığımız zaman.”
Tek değil birkaç yönden güzel bir ilan. Birincisi Türkçe. Eskiden bu tarz ilanlar hep İngilizce olurdu. İkincisi başlıktaki soru ve yanıtın kışkırtıcı olması. Üçüncüsü saatlerle ilgili birçok yazı barındıran derginin içeriğiyle ve yapısıyla uyumlu olması.
Derginin arka kapağında ise muhteşem bir Cartier ilanı var. Bir zamanlar “Cartier Art“ diye bir dergi çıkıyordu. Hazine gibi sakladığım yazı kültürüne adanmış bir özel sayısını (12/2005) nereden edinmiştim hatırlamıyorum ama derginin aklımı başımdan aldığını biliyorum. Kaliteli kurumsal dergiler harika olur. (Patek Philippe de böyle müthiş bir dergi çıkartıyordu.)
Zaten dergi-gazete gibi süreli yayınlar eğer iyi yapıldıysa yeniden ve yeniden bakmak/okumak isteyeceğiniz bir hazinedir. Hep dediğim gibi: Basılı yayınlar soyut değil gerçek varlıklardır, bazen sadece dokunmak bile insana iyi gelir.
Öyleyse en sevdiğim yazarlardan Wilhelm Genazino’nun “Elden Düşme Dünya” (Jaguar Kitap) isimli eserinden bir cümle ile bitireyim: “Azıcık gazete okuyayım dedim —hayır, gazete okumak istemiyordum; bir gazete açıp sayfalarını çabuk çabuk çevirmek, sonra yine bırakmak istiyordum, ama yakınımda gazete yoktu.”