Vakanüvis yazdı! Takvimlerin karmaşık hikayesi…

Özel Haber

Takvimlerin karmaşık hikâyesi…

Vakanüvis

Bu gece saat 00.00’da, bizdeki adıyla miladî, dünyadaki adıyla Gregoryen takvime göre, 2024 yılına gireceğiz. Takvim konusu, tarih boyunca birçok topluma, inanca, etkisinde kalınan tabiat olaylarına ve araştırmalara göre değişkenlik gösteren karmaşık bir olgu. Uzun asırlar ötesinde var olup, bazısı bugünlere kadar ulaşan takvimler arasında öne çıkanlar ise Güneş, Ay, Ay-Güneş, Jülyen, Gregoryen ve Hicrî takvim.

Yunanların 61 günü eksik takvimi

Tarihte geriye doğru gidildikçe, takvimlere ilişkin anlaşılması güç pek çok nokta ortaya çıkıyor. Bilinen en net husus ise toplumların çok büyük bir bölümünün Güneş ve Ay gibi gök cisimlerinin düzenli ve periyodik hareketlerini dikkate aldıkları. Ne var ki, o devirlerde araştırmalar ve bilgi birikimi yeterli olmadığı için de takvimler hata barındırıyordu.

Konunun özetinin özeti bilgilere göre, eski Yunan takvimi de aslında bir Ay-Güneş takvimiydi. Bu takvimde 30 günlük 6, 31 günlük de 4 olmak üzere 10 ay ve 304 gün vardı, yıl mart ayıyla başlıyor, aralık ayı ile sona eriyordu. Takvim, nedense 61 günü dikkate almıyordu. Kimi takvimler ise 12 aylık olmalarına rağmen, tuhaf hesaplamalarla, en çok da tapım törenlerinden hareketle yapılan düzenlemelerle hazırlanıyordu. Ne var ki, ortalıkta çok fazla “tanrı” olduğu için takvimler de çok farklıydı. Bazı şehirlerde “Zeus” veya “Apollon” ya da “Posidon” ayı yaza denk gelirken, bir başka şehirde ise kışın ortasında olabiliyordu. Kimi site devletlerinde ise aylara isim verilmiyor, “1. Ay, 2. Ay” demekle yetiniliyordu.

445 günlük takvim

Romalılar, işte böylesine karışık bir takvim geleneğini devralmışlardı. Sonrasında, kendi bazı hesaplamaları da sorunu çözememişti. Yıl gün sayısı, bazen 355 oluyor, artık günler ise Şubat’a ekleniyordu. Ancak bu da mutlak bir durum değildi.

Takvimleri düzenlemekten sorumlu olan rahipler ise bu karmaşayı – bağış vakitlerini belirlemek gibi – çıkarları doğrultusunda kullanıyordu. Rahipler, festivallerin her zaman aynı ay ve güne denk gelmemesinden dolayı, tapınaklara yapılacak bağışlardan mahrum kalmamak için zaman zaman takvimleri ileri geri alıyorlardı. Bir keresinde işi o kadar abartmışlardı ki yıl, 445 güne çıkmıştı! Bazen de makam sahipleri ile rahipler işbirliğine giderek, devlet yönetiminde çıkarlarına en uygun takvimsel düzenlemeyi yapıyorlardı. Bir keresinde Konsül Bibulus, M.Ö. 59’da bir gün, bazı komisyonlardan istemediği kararların çıkabileceği endişesiyle yılın geri kalan tüm günlerini tatil olarak ilan ettirmişti.

Sezar Kleopatra’ya âşık olunca

Jül Sezar’ın, Antik Mısır’ın son Helenistik kraliçesi olan Kleopatra’yla olan ilişkisi ise Jülyen takviminin ortaya çıkmasına yol açacaktı. Kleopatra’nın iktidarda kalmasına yardımcı olan ve bir dönem onunla birlikte Mısır’ı yöneten Sezar, burada gökbilimciler ile takvim uzmanlarından yeni bilgiler öğrenmişti. Mısırlılar, tropikal yılı (temel takvim yılı) 365 gün olarak belirlemişlerdi. Bu, gerçek hesaplama olan 365,24219 güne çok yakındı. Sezar, Roma’ya dönünce takvimde reform yapma kararı almış ve kendi adıyla anılan Jülyen takvimi 1 Ocak 45’te yürürlüğe girmişti.

“Artık günler”, Hıristiyan dinî günlerinin düzenini bozdu

Jül Sezar’ın takvimi uzun yıllar çok geniş bir coğrafyada kullanıldı. Ancak yine de sağlıklı bir “artık gün” hesaplaması yapılamadığı için, güneş yılına tam karşılık gelmiyordu. Yıllar geçtikçe de bu fark büyüyordu. Neredeyse her 128 yılda bir gün kazanıldığı için de 16’ncı yüzyıla gelindiğinde yaklaşık 10 günlük bir fark ortaya çıkmıştı. Bu kaymadan dolayı Papalık, dini günleri belirlemede zorlanıyordu. Mesela, Paskalya için yapılan hesaplamalar bozulmuş, bu da hem din adamları arasında hem de toplumda birçok karışıklığa yol açmıştı.

Bu karmaşayı ortadan kaldırmak için harekete geçen isim ise Papa XIII. Gregory olmuştu. 1582 yılında “fazladan günler”i takvimden çıkartan Papa, o yıl, “4 Ekim’in ardından 15 Ekim’in geldiğine” karar vermişti. Jülyen takvimindeki bu tutarsızlığın tekrarlanmaması için de her 400 yılda bir üç “artık yıl” çıkartılacaktı. Bu düzenlemeyle 15 Ekim 1582 tarihinden itibaren M.Ö. 45 yılından beri geçerli olan Jülyen takvimi yerine, günümüzde modern dünyanın neredeyse tamamı tarafından kullanılan Gregoryen takvim getirilmiş oldu. Ayrıca; birçok kaynakta M.Ö. 4 ile 6 yılları arasında olduğu tahmini belirtilmesine rağmen, yeni takvimin 1. Yılı, Hz. İsa’nın doğduğu yıl olarak da kabul edilmişti. Böylece, günümüzde de dünyanın en yaygın takvimi olan Gregoryan takvim yürürlüğe girmişti. Katolik dünyası yeni takvime sahip çıkarken, Doğu Ortodoks toplumlar ise buna direnmişlerdi. Bugün de hâlâ, Rus Ortodoks Kilisesi’ne bağlı toplumların dinî gün kutlamalarının Katolik ve Protestanlardan farklı olması, Jülyen takvimini kullanmalarından kaynaklanıyor.

Peygamber Efendimiz’in hicreti İslam takvimine ilham oldu

Takvim konusunda Müslümanların zaman algısı ise Hicrî takvimle oluşturulmuştu. Buna göre, 1 yılı 354 ya da 355 gün olan ve 12 kamerî aydan oluşan bu takvim, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç yılı (1. yıl) kabul etmekteydi. Hicrî takvim, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında, Hicret’ten 17 sene sonra, M. 639’da, toplanan bir meclis tarafından Hz. Ali’nin önerisiyle kabul edilmişti. Bu düzenleme öncesinde, Arap dünyasında takvimler, önemli olaylarla oluşturulurdu. Örneğin “Fil senesi”, Ebrehe’nin filleriyle Kâbe’ye saldırma girişimini anlatmaktaydı.

Hicrî takvimdeki mantık, öncelikle adalet eksenliydi. Namaz ve oruç gibi başlıca ibadetler, güneşin doğuş ve batış zamanlarına göre olduğu için, eğer ibadet vakitleri Ay’ın hareketlerini dikkate almayıp Güneş yılı içinde sabit bırakılsaydı, farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar arasında ibadet pratikleri kaynaklı bir adaletsizlik yaşanacaktı. Bazı Müslümanlar daima uzun günlerde oruç tutacak, hayatları boyunca diğerlerinden daha zor şartlarda ibadet edeceklerdi. Kur’an-ı Kerim’deki birçok âyetin doğrultusunda takvime ilave yapılması (artık gün) yasaklanmış, böylece Müslümanlar arasında adaleti sağlamanın tek çaresine işlerlik kazandırılmıştı. İşte, namaz vakitlerinin günler içinde değişmesi ya da Ramazan’ın başlangıç tarihinin her yıl 10-11 gün geriye gitmesi olgusu bu adaletli uygulamayla ortaya çıkmıştı.

Kaynaklar: Erken Kilise Tarihi, TDV İslam Ansiklopedisi, Britannica, Hicrî Takvim Araştırmaları Merkezi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir