Muhyiddin İbn Arabi ile yolda

İslam’da seyahat kutsaldır. Özellikle hacca gitmek her mümin için farz kabul edilir. Önceleri hadisleri ve Arapçanın bozulmamış kelimelerini tespit etmek için yapılan bu seyahatler, daha sonraları hem Müslüman ülkeleri hem de komşu ülkeleri tanımak amacıyla gerçekleştirilen uzun keşiflere dönüşür. Bu seyahatleri anlatan, çeşitli yazarlar tarafından yazılmış çok sayıda seyahatname günümüze ulaşmıştır. 

Peter Lamborn Wilson 

Hakim Bey takma adıyla bilinen Amerikalı anarşist yazar Peter Lamborn Wilson (1945-2022), İbn Arabi’nin izini takip ederek Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan ve Java’yı da kapsayan seyahatler yapar. Özellikle sufi tekkelerini ziyaret eder ve sufi üstatlarla uzun sohbetler yapar. Hakim Bey, “Anarşizm bir ideoloji veya ulaşılacak bir ideal değil bir yaşama biçimi olarak görülmelidir, gelecek için değil şimdi önemlidir. Tüm iktidar biçimlerine karşı gelecekte muhtemel ve hayali yeni bir iktidar biçimi öne sürmek ve onun adına çarpışmak yerine iktidarın her şeyi gören gözünden uzakta ve hemen şimdiki zaman diliminde bireyin kendine özgü ve anarşist sosyal ilişkiler ağı olarak bir dünya kurması ve onu sürdürmesinin olanaklarını araştıran ve bunun için ‘Geçici Özgür Bölgeler’ oluşturmayı” teklif eder. 

Sufizm  

Sufiliği bu kadar derinden izleyen, sufi inancı hakkında uzun araştırmalar yapan birinin anarşist fikirlere sahip olmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Hakim Bey’e göre “devrim” de “dini koyuluk biçimleri” de fertler üzerinde yeni baskılar üretmekten başka bir şey yapmamaktadır. Her yeni rejim kendi düşüncelerini topluma empoze etmeye, toplumu kendi düşüncelerine göre yönlendirmeye çalışır. Ona göre her karşı çıkış, her muhalefet, yeni bir söylem üreterek insanın içinden çıkamayacağı yepyeni bir ağ üretme potansiyeline sahiptir. Bu yüzden insan sürekli bir “isyan” sürekli bir “muhalefet” veya sufizmden ödünç alınan sürekli bir “seyahat” hâlinde olmak ister. Anarşist bir ruha sahip olan Hakim Bey, sanırım kurtuluşu hemen her sufi gibi seyahatte bulur. 

Geçici Özgür Bölge 

“Geçici Özgür Bölge” herhangi bir devletle direkt bağlantılı olmayan, bulunduğu alanı kişi açısından özgürleştiren ve daha sonra devlet müdahale etmeden önce başka alanda veya zamanda yeniden biçim bulan bir gerilla operasyonu gibidir. Gerçekten seyahatler özellikle de uzun süreli olanlar böylesi bir maceradır. Her gittiğiniz yerde yeni bir dünya, duyulmadık sözler, tanımadığınız kişiler ve bilmediğiniz yaşam… 

Seyahatler bize; insanlığın tek parça bir kaya gibi olmadığını, yap-boz gibi rengârenk binlerce parçadan oluştuğunu, bu sahnede yer alan insanların kendine has düşünceleri olduğunu, farklı hikâyelerle büyüdüklerini ve gelecek için farklı düşünceleri bulunduğunu hatırlatır. Bunların bazıları bize yabancıdır ve zaman zaman sert eleştiriler yapabiliriz ama gördüklerimiz ve yaşadıklarımız gerçektir. İster katılalım ister katılmayalım bu gerçeği değiştirmenin mümkün olmadığını, bir süre de olsa bu gerçeklerle yaşamak mecburiyetinde olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. “Geçici Özgür Bölge” yalnızca bizim için var olan ve belirli bir süre varlığını koruyacak alandır. Eğer sıkılır veya düşüncelerimiz ve eylemlerimiz nedeniyle tehdit altında olduğumuzu hissedersek, bir süreliğine kendimizi özgür hissettiğimiz bu bölgeden ayrılmamız, başka yere seyahat etmemiz mümkündür. Ne de olsa yüz binlerce yıldır göçebe yaşamı sürdürmüş bir ırkın devamıyız. Az da olsa kökenlerimizdeki bu göçebelik ruhu seyahat etmemizi kolaylaştıran genetik mirasımızdır. 

Seyahatin zorlukları 

İslam’ın egemen olduğu bölgeler tekerlekli arabaların kullanımının zor olduğu bölgelerdir. Çölün gevşek zemini tekerlekli aracın kullanımını imkânsız kılar. Orta Doğu’nun pek çok bölgesindeki coğrafi zorluklar yol yapımını güçleştirmekte, özellikle kar yağışının yoğun olduğu aylarda arabalar için geçit vermez hâle gelmektedir. Bu nedenle İbn Haldûn, İbn Battûta, İbn Arabi seyahatlerini, yürüyerek, gemi ya da sıklıkla develerle gerçekleştirmişlerdir. 

Moğol istilalarına kadar Fas’tan Hindistan’a uzanan büyük bir coğrafyada yaşanan “Pax İslamica”dan istifade eden gezginler diledikleri ülkelere seyahat edebilmişlerdir. Örneğin İbn Battûta gezdiği Fas, Hindistan, Maldivler ve Çin’de bir süreliğine kadılık yapıp yolculuk masraflarını karşılamıştır. 

Yol ağları 

“Roma İmparatorluğu, tek bir politik iktidar merkezinde toplanan bir yollar ağıyla örülüydü: bütün yollar Roma’ya çıkıyordu. İslam âleminde ise tek merkezli bir örümcek ağından ziyade çok düğümlü bir balık ağıydı. Bir merasim merkezi -Halifelik- ve bir de manevi merkezi -Mekke- vardı ama siyasi örgütlenmesi sayısız noktadan oluşuyordu.” (s. 7) 

Sanırım Batı dünyasının hâlâ çözemediği sorun budur, her ne kadar bu coğrafyada tek adam rejimi geçerliyse de onu dengeleyen adil ve adaletin kayıtsız şartsız işlediği bir ahlak sistemi bulunuyordu. Bu sistemin getirdiği serbestlik anlayışı aynı inancı paylaşan ülkeler arasında olduğu kadar farklı inançlara sahip ülkeler arasında da büyük bir ticaret ağının gelişmesini sağlamıştı. Ülkeler arasındaki inanç farklılıkları yadırganan bir durum değildi, çünkü zaten ticaretin yoğun olduğu şehirlerde farklı inançtan insanlar bir arada yaşamaktaydı. 

Misafirperverlik 

Ülkeler arasındaki seyahatin en ilginç olaylarından biri ise İbn Battûta’nın da şikâyet ettiği gibi; “… misafirperverlikle karşılaşamamak değil bunun fazlasında kaçmaktır.” (s. 8). Türkiye topraklarında ev sahipleri genellikle “fidyan” denilen, kendilerini yiğitlik kültürü ve sufizme hepsinin de ötesinde seyyahların korunmasına adamış genç ve bekâr erkek cemiyetlerinden oluşmaktadır. 

Bir dönem tüm İslam coğrafyasında özellikle de Anadolu’daki yaygın kültür, misafir ağırlamanın inancın bir göstergesi olduğudur. Kişisel olduğu kadar kervansaraylar, zaviyeler ve tabhaneler ile büyük oranda devletin veya vakıfların üstlendiği bu görev, aynı zamanda seyahatlerin emniyetli bir şekilde yapılmasını kolaylaştıran tedbirlerdi. 

Müslümanlıkta hac ziyareti ile başlayan seyahat tutkusunun sufi öğreti açısından önemini anlamak için bu kitabı okumak gerekiyor. Antik Çağ’da başlayan, yeni yerler görmek ve yeni şeyler öğrenmek amacıyla yapılan seyahatlerin, insanlığın gelişmesi ve hepimizin altı üstü bir insan olduğu bilincinin yaygınlaşması için ne kadar önemli olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. 

Yaşadığı dar alanın kısıtlamalarından kurtulamayan insanın gelişime bir katkısı olmadığı gibi, tam tersi bir direnci vardır. Farklı kültürlerle bire bir ilişkiler gelecek için çalışmamızın gerekliliğini, farklı şeyler düşünmenin faydasını gösterecektir. 

Hakim Bey, (Haz. ve Çev. İnan Mayıs Aru), Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn Arabi ile Yolda, İstanbul, 2019. 

Tüm okurlarımın yeni yılını kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim. Yeni yılınız bol seyahatli olsun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir