Zeynep Sönmez’den sıralama itirafı! ‘Sezon başında deseler inanmazdım’

Tenisi günümüzde sadece zarif ve elit bir spor olarak tanımlamak yeterli gelmiyor. Tenis aynı zamanda kort içinde daha mücadeleci ve sert bir spor haline geldi. Kort dışındaki pek çok faktörü de düşündüğümüzde tenisin global anlamda belirli bir yere gelmenin en zor olduğu sporlardan olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bugünlerde kadınlarda dünya sıralamasında ilk 150’ye giren ve daha büyük başarıların kapısını çalan bir tenisçimiz var. Kısa bir zaman içinde zaten herkes ondan bahsedecek ama önce bizden dinleyin istedik, karşınızda Zeynep Sönmez…

– Zeynep dünya sıralamasında ilk 150’ye girdin ve bir WTA oyuncusu oldun. Hayatında yeni bir dönemin eşiğinde olduğunu söyleyebiliriz. Heyecanlı mısın, neler hissediyorsun?

“Tabii ki mutlu ve heyecanlıyım. Korta her çıktığımda farklı bir deneyim oluyor, her maçın duygusu farklı ve heyecan taze kalıyor. 2023 başındaki hedefim, 2024’teki grand slam turnuvalarına katılabilmekti. Kendime fazla rakamsal hedefler koymuyorum. Fakat sene başında biri bana ‘İlk 150’de olacaksın’ dese inanmazdım. Ama işte o noktadayım ve bundan dolayı çok mutluyum. İnsan hep daha fazlasını istiyor ama ilk hedefim öncelikle ilk 200 içinde kalıcı olmak. Sonrasında daha yukarılara çıkmak istiyorum.”

– Ayrıca bu sene çok fazla maç yaptın değil mi, neredeyse bir tenisçinin 1 yılda yaptığı maç sayısına 8 ayda ulaştın…

“Evet bu sene çok turnuva oynadım. Turnuvalarda ilerlemem maç sayımı artırdı. Turnuvalar, lig maçları, FED Cup derken herhalde 90’ın üzerinde maça çıktım. Bu aslında bir sezon için yeterli. Bu yüzden sezon arasını erken vererek sezon sonuna doğru tekrar bir ivme kazanmak istiyorum. İlk hedef Avustralya Açık olacağı için oraya tempo kazanarak gitmenin bana avantaj sağlayacağını düşünüyorum.”

– Bu sene başında oyununda revizyonlar yaptın. İyi bir savunma tenisinin yanına hücum varyasyonları kattın ve tam bir ‘all court’ oyuncusuna dönüştün. Bu revizyonlardan ve sana katkılarından bahsedebilir misin?

“Korttaki hızım en büyük avantajım ama günümüz tenisinde hızı sadece savunma için kullanırsanız o zaman belirli bir seviyenin üzerindeki oyuncuları yenme şansınız azalıyor. Dolayısıyla oyunuma mutlaka hücum özelliklerinin katılması gerekiyordu ve Mert Ertunga ile en başından beri bunun üzerine çalıştık. Öncelikli olarak voleyi entegre etmeye odaklandık. Bununla beraber vuruşlardaki hızı, counter punch dediğimiz hızlı gelen toplara da aynı şekilde cevap verebilmeyi ve en önemlisi savunmadan hücuma geçişlerde koşarak yapılan vuruşların üzerine yoğunlaştık. Kısa top gibi puanları kesebilecek vuruşlar üzerinde çalıştık. Puanlar uzarsa hızımdan dolayı avantaj ben de oluyor ama kısa puanları da alabilmek önemli. Bu değişiklikler oyunuma iyi geldi. Ocaktan bu zamana kadar olan gelişimi zaten hep beraber görüyoruz.”

– Özellikle sevdiğin bir zemin var mı?

“Zemin ayrımı yapmıyorum ve hepsini seviyorum. Mert Ertunga mesela çim zeminin oyunum için uygun olduğunu söylüyor, gerçekten de bu yaz çimde iyi oynadığımı düşünüyorum. WTA turnuvalarını ise toprakta oynadım, sert zemin zaten evim, orada yetiştim. Sonuç olarak sert, çim, toprak veya halı hepsinde oynayabiliyorum, aralarında ayrım yapmam zor.”

“BEKLENTİYİ YÜKSELTMİYORUM”

Fizik gücünün yanında adaptasyonunu nasıl sağladığı sorusuna Sönmez, “Beklenti ve hedefleri yükseltmek mental seviyeyi aşağıya çeken bir faktör. Bu yüzden beklentiyi yükseltmiyorum” cevabını verdi.

– Tenisçiler arasındaki ayrımı belirleyecek yeni bir kavram da ‘adaptasyon’. Senin tam bir ‘adaptasyon harikası’ olduğunu söyleyebiliriz. Her türlü yeniliğe kolay uyum sağlıyorsun, bunun sırrı nedir?

“Öncelikle beklentiyi yükseltmiyorum. Bu adaptasyonu kolaylaştırıyor ve üzerimdeki baskıyı azaltıyor. Beklenti ve hedefleri yükseltmek mental seviyeyi aşağıya çeken bir faktör. Elimden gelenin en iyisini yapmak ve kendim için iyi olanı yaptığıma olan inanç da ikinci geliştirdiğim davranış biçimi. Olayların içindeki pozitif yanları görebilmek lazım. Bunun örneğini bu sene İngiltere’de yaşadık. Maç pazar günüydü, vizem cuma çıktı, apar topar İngiltere’ye gittik. Yorucu bir uçak yolculuğu ve sonrasında 3-4 saat kalabalık bir tren yolculuğu yıpratıcıydı. Geç gittiğim için çimde yeterli antrenman yapamadım, ayrıca çim ayakkabım yoktu. Dışarıdan bakınca durum kaos gibi görünüyordu. Ama zamanı geri alamayacağıma göre hemen maça konsantre oldum. Ve çok güzel geçti, ilk 100K turnuvası galibiyetimi aldım, arkasından Wimbledon’da oynadım. Devamında 125K ve 250K turnuvalarında da güzel maçlar oldu ve bu sezon çimde mümkün olduğu kadar çok maç yaparak ciddi anlamda tecrübe kazandım. En başa dönersek mental güç, adaptasyonu besleyen ve kolaylaştıran bir faktör.”

– Önümüzdeki sezonla beraber farklı bir dünyada olacaksın. Grand slam turnuvaları, belki buralarda geçilen turlar olacak, bunlar yenilginin daha çok üzdüğü seviyeler. Mental seviyeni oralarda koruyabilecek misin?

“Onu bilmiyorum ama işte sizin dediğiniz gibi kontrol bu noktada devreye giriyor. Ben önceleri pek böyle değildim, kortta heyecanlanıyordum, ellerim titriyordu. Tenisi hayat ile bağdaştırıp yaptığım zihinsel çalışmalar sonucunda artık duygularımı daha kolay kontrol edebiliyorum. Mental açıdan ilerlediğimi düşünüyorum, aslında bu yılın bana en büyük getirisi bu ilerleme oldu.”

“İLERİ SEVİYE İÇİN SPONSOR DESTEĞİ ÖNEMLİ”

– Global tenisin en büyük tartışmalarından olan genç oyuncuların finansal problemleri ile ilgili düşüncelerin neler. Tenis pahalı bir spor ve olayın finansal tarafı zorlayıcı olabiliyor…

“Bu önemli ve üzerinde durulması gereken bir konu. Tenis sürekli seyahat halinde olduğunuz, pahalı bir spor. Ama mesela junior tenisi de profesyonel tenisle aynı ölçüde finansal güç gerektiriyor ve bir de üzerine junior oynarken maddi olarak hiçbir şey kazanmıyorsunuz. Ben juniorlarda şanslıydım, Şükrü İlkel ve SİSEV Vakfı bana destek oldu. Hem antrenörle çalışıp, hem de ayda 2 defa yurtdışı turnuvalarına gidebiliyordum. İlk profesyonel turnuvamda da final oynadım ve devamında sıralamada ufak ufak yükseldim, bu benim için büyük bir avantaj oldu. Federasyonumuzun ve Bakanlığımızın desteği de büyük ve önemli. Aynı zamanda Bant Boru da bana sponsor oldu ve onların desteğini gördüm. Günün sonunda WTA seviyesinde oynamama rağmen hala kazandığımdan geriye bir şey kalmıyor. Çünkü sürekli seyahat halindeyiz. Örneğin bir hafta 5 bin dolar kazandınız, ancak ondan sonraki iki hafta kazanacağınızın garantisi olmadığı için belirli bir düzen tutturmanız zor. Benim de geçtiğimiz dönemler içerisinde seyahatlerde zorlandığım zamanlar oldu, bunlar hep genel konsantrenizi olumsuz etkileyen faktörler. Bu yüzden teniste ileri seviyelere geçebilmek için sponsor desteği gerçekten önemli.”

“TENİSİ SEÇTİĞİMDE HERKES SAYGI DUYDU”

– Doğru aile, yetenekli oyuncu ve doğru antrenör karması için ne düşünüyorsun, olması gereken bu mudur?

“Öncelikle her sporcu mükemmel bir aileden çıkmıyor, aile her zaman doğru formatta olmayabilir. Örneğin Iga Swiatek’in hayatında anne figürü yok, Serena babası ile yıllarca sorun yaşadı. Aile biraz değişken bir konu. Hatta zorluk yaşayan insanların daha başarılı olduğuna inanıyorum, yaşadığınız sorunlar farklı bir motivasyon yaratmanıza sebep olabiliyor. Bana gelince tabii ki öncelikle annem bana çok destek oluyor. Örneğin ben Acarkent TED’de okudum, orası çok akademik bir okuldu. Tenis mi, normal kariyer mi seçiminde, tenisi tercih ettiğimde o dönemde kimse bana ne yapıyorsun demedi ve tüm aile seçimime saygı duydu ve beni destekledi. Bu benim için önemliydi.”

– Mert Ertunga bu karmanın son parçası olabilir mi?

“Onun bana katkısı çok büyük oldu. Mert Ertunga gibi biriyle çalıştığım için şanslıyım, kendisi beni çok fazla geliştirdi. Bir de artık tenis eskisi gibi değil, 50. sıradaki oyuncu 1.’yi yenebiliyor. Mert, tenis odaklı ve tüm dünyayı takip eden birisi. Bu anlamda hiç tanımadığım bir oyuncuyu o iyi tanıyabiliyor ve oyunu ona göre kurguluyoruz. Dolayısıyla onun bana kattığı şeyler çok fazla. Bununla beraber Mehmet Bayraktar’ın da bana katkısı çok oldu. Özellikle fiziksel ve mental anlamda onun desteğini görüyorum. İlk başta sözünü ettiğim mental tarafın önemli bir kısmında onun payı bulunuyor.”

“SONUCU BİLEMEM AMA HERKESLE OYNARIM”

– Aşağı yukarı herkesle oynayacak durumdasın galiba şu anda.

“Evet, sonucunu bilemem ama herkesle oynayacak durumdayım. Mesela bu yaz Hollanda’da oynarken Azarenka’yı istiyordum, ama Bianca Andreescu’yu çektim. Bianca beğendiğim bir oyuncu, biraz da gönlüme göre oldu.”

– Bianca ile güzel anıların varmış, beraber çok şey paylaşmışsınız…

“Aslında maçtan önce çok heyecanlıydım, çünkü ilk defa bu kadar üst düzey bir isim ile oynuyordum. Kendisi sempatik ve tatlı birisi, maçtan sonra birbirimizi tebrik ettik, beraber fotoğraf çekildik. Ona gün içinde mesaj attım, o da zarif bir şekilde karşılık verdi. Kadın sporcular olarak birbirimizi desteklememiz gerektiğini ve ileride turnuvalarda çok fazla karşı karşıya geleceğimize inandığını söyledi. Benim için harika bir tecrübe olduğunu söyleyebilirim.”

– Çinli Qinwen Zheng ile kariyeriniz benzerlikler gösteriyor. Zheng de oyununu oturttuğunda başarı geldi. O da senin gibi onun için önemli bir noktada Zidansek’i yendi. Kariyer gelişimi olarak kendinle paralel gördüğün biri var mı?

“Qinwen çok iyi bir oyuncu, onun tarzını seviyorum. Bana en uzak oyuncu Raducanu olabilir. Çünkü onun Amerika Açık şampiyonluğu ve yükselişi sıra dışı. Benim küçük yaşlardan beri en beğendiğim oyuncu ise Li Na. Onun oyun tarzı ve akıcılığını beğeniyorum.”

– Quinwen, ‘Li Na grand slam kazanarak hepimize ilham verdi, onun varlığı bizim için çok önemli’ demişti…

“Evet, Li Na çok önemli bir oyuncu. Korttaki duruşu ve oyunu ile onu kendime çok yakın görüyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir