Stefan Kuntz’un devrilmesiyle tahta Vincenzo Montella oturdu. Yerli teknik adamlar isyanda. Bir maçlar oynansın da görelim. Aslında kişilerin adlarından çok, onları seçenler sorgulanıyor artık.Biraz nostalji yapalım. Eski yabancı milli takım hocalarımız neler başarmış ya da başaramamış bakalım.
ilk yabancı hocamız taa 1924’ten geliyor. Billy Hunter. İskoç teknik adam, takımın başına geldiğinde tarihimizde sadece Romanya ile bir maç yapmıştık. Aynı zamanda Galatasaray’ın da teknik direktörlüğünü yapan Hunter’ın ilk görevi Paris Olimpiyatı’ydı. Ne var ki Çekoslovakya’ya 5-2 yenilerek ilk turda elendik. 3 galibiyet alınan Kuzey Turu, döneminin en parlak anlarıydı.
1926’da Hunter, milli takım görevinden ayrılıyor. Şunu söyleyelim. O dönemde milli takım hocalığı sadece maç olduğu zaman var olan bir iş. Yani maç olmadığında öyle bir görev yok.Hunter’dan sonra Macar Bela Toth geliyor. Roth’un özelliği bir yenilgi serisiyle gönderilen ilk hoca olması. Onun yerine gelen ve o sırada Galatasaray’ı çalıştıran İngiliz Fred Pagnam da 2 başarısız sonuçla hemen paketleniyor. Yerine gelen İrlandalı James Donnelly de bir iz bırakmadan gitti.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından göreve Macar Ignace Molnar geliyor. Fenerbahçe’yi de çalıştıran Molnar, Londra Olimpiyatı için takımın başına getirildi. Ancak, İngiltere’ye iltica edebilir korkusuyla görevden alındı.İngiliz Peter Molloy da Galatasaray ve Fenerbahçe’yi çalıştırdığı dönemlerde birkaç maçlık iki dönem yaşıyor. Bir nevi mevsimlik işçi gibi hocalık. James MCormick de bu dönemde iki özel maçta görev yapıyor.İtalyan Sandro Puppo ise 2 yıllık başarı bir dönem yaşıyor. 1952 Olimpiyatları çeyrek finali ve ardından 1954 Dünya Kupası. Elemede İspanya’yı 3 maç sonunda para atışıyla geçiyoruz. Puppo yönetiminde 1 galibiyetle ayrılıyoruz turnuvadan.1955’te Yugoslav Mihajloviç hatır için 2 özel maça çıkıyor. Giovanni Varglien, Leandro Remondini ve Ignace Molnar da geçici hocalıklar yapıyorlar takıma.
Ve yeniden Puppo. 1962 Dünya Kupası elemeleri için takımın başına geçiyor. 8 yıl önceki başarı gelir mi düşüncesi var. Ama sonuç aynı olmuyor.Kısa bir Spajiç dönemi görüyoruz ve 1964 sonunda Puppo geri dönüyor. Amaç 1966 Dünya Kupası finalleri. Ama yine olmuyor. Kısa bir Nicolae Petrescu dönemi ve yerli hocalar, bilgi ve görgüleriyle daha istikrarlı bir şekilde öne çıkıyorlar.1986 Dünya Kupası elemeleri pek de iyi başlamıyor. 1985 yazında ünlü Macar teknik adam Kalman Meszöly geliyor. Ancak daha 3 ay geçmeden Fenerbahçe devreye girip hocayı transfer ediyor.1990 yılında Şenes Erzik federasyonu, ünlü Alman teknik direktör Sepp Piontek’i görece getiriyor. Danimarka’yı futbol haritasına sokan Piontek, sonuçlara bakıldığında başarılı olamasa da 3 yıl sonunda yardımcısı Fatih Terim’i sürüyor piyasaya.
Yerli hocalara güven öylesine büyüyor ki, 2010’a kadar hep onlar ve yanında büyük başarılar var. Sonra kamuoyunun kafası iyice karışıyor. Guus Hiddink ve Mircea Lucescu gibi müthiş kariyerli iki teknik adam yeterli bulunmuyor. Eleştiri ile hakaretin arasındaki ince fark ortadan kalkıyor.Son olarak da Stefan Kuntz. Türk teknik adamların büyük başarılar elde ettiği ülkede yabancı hocalar bir şey getiriyor mu? Günümüzde yerli-yabancı ayrımı doğru mu? Farklı çok soru var yanıtları konuşulmayan…