Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Kızılırmak ve Fırat nehirlerinden sonra Türkiye’nin en uzun 3. nehri olan Sakarya Nehri’nin akış yönü ve yatağıyla ilgili tartışmalar yıllardır sürüyordu. 824 kilometre uzunluğunda olan ve adını Yunan Mitolojisi’ndeki nehir tanrısı Sangarius’dan alan nehir, aynı zamanda Sakarya iline de ismini veriyor. Şehrin sembolik yapılarından biri olan Sakarya Nehri’ni geçmek için inşa edildiği düşünülen Justinyen Köprüsü ise nehirle ilgili büyük gizemin başrolünde. 1 Nisan 527 yılında taç giyen Bizans İmparatoru I. Justinyen tarafından yaptırılan en önemli yapılardan biri olan köprü, Sakarya Nehri’ni geçmek için inşa edilse de günümüzde altından su akmıyor. Nehrin uzağına yapılan bu dev köprünün akarsuyu karşılayan sivri burunları ise suyun akış yönünün tam tersine inşa edilmiş durumda. Nehirden çok uzağa yapılmış ve ilk bakışta ters olduğu gözlemlenen köprünün gizemini Sakarya Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ertan Bol Milliyet.com.tr için açıkladı.
12 KEMERLİ ‘BEŞKÖPRÜ’ GİZEMİ
Toplamda iki yıl içinde inşası tamamlanan köprü, bilinen Roma eserlerinden farklı bir özelliğiyle akılları karıştırıyordu. Köprünün nehir ayaklarının hepsine, akıntı yönünde sivri, akıntıya karşı yönde ise yuvarlatılmış cephelerle dalgakıran özelliği verilmişti. Tek istisna, batı kıyısında bulunan, 9 metrelik en geniş ayaktaydı. Bu ayağın her iki yöndeki cepheleri sivri inşa edilmişti. Klasik Roma eserlerinde ise her iki yönde sivri dalgakıranlar kullanılmıştı. Ancak köprüyle ilgili en büyük gizem Sakarya Nehri’nin bugün aktığının tersi yönüne doğru inşa edilmiş olmasıydı.
Milattan sonra 558 ve 560 yılları arasında inşa edilen 365 metre uzunluğundaki köprünün 12 kemeri var. Ancak 12 kemerli olmasına rağmen isminin ‘Beşköprü’ olması aslında bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanıyor. Geçmişte özel bir adı olmayan yapı, Latincede ‘köprü’ anlamına gelen ‘pons’ diye anılıyordu. Pons’un Latincede ‘köprü’ demek olduğunu bilmeyen halk, bunu bir özel ad olarak algılayarak köprüyü, ‘Pons Köprüsü’ anlamına gelen ‘Pontogephyra’ diye anmaya başladı. Bu isim zamanla ‘Pentegephyra’ya (Beş Köprü) dönüşse de köprü beş parçalı olmadığı gibi beş kemerli de değil.
NEHİR ESKİDEN ORADAN AKMIYORDU
Doç. Dr. Ertan Bol, geçmişte yapılan Sakarya Nehri’nin eski yatağını anlattı. Doç. Dr. Ertan Bol, “Sakarya Nehri geçmişte iki kola ayrılmış olarak akardı. Nehrin bir kolu Beşköprü’nün (Jüstinyen Köprüsü) altından, diğer kolu da aşağı yukarı bugünkü yatağından akıyordu. Bu iki kol, Söğütlü civarında tekrar birleşiyordu. Adapazarı bu iki kol arasındaki kara parçası (ada) üzerinde kurulmuştur. Eskiden halk da buraya ‘ada’ derdi. Bugün bile halk arasında Adapazarı değil, ‘ada’ şeklinde anılıyor” diye konuştu.
Doç. Dr. Bol’un açıklamalarına bakıldığında, nehrin geçmişte bugün olduğundan farklı bir noktadan akıyor olması aslında köprünün de doğru yerde olduğunu gösteriyor. Geniş Sakarya Nehri’nin eski yatağı yaklaşık 3 kilometre kadar doğuya kaydığı için yapı bugün Sapanca Gölü’nün bir çıkışı olan küçük Çark Deresi üzerinde bulunuyor. Nehrin bulunduğu yerdeki zemin özelliklerini değerlendirerek Sakarya’nın 500’lü yıllarda ve günümüzde nereden aktığını açıklayan Doç. Dr. Bol, nehrin yatağını haritada da gösterdi.
“Bilindiği üzere nehir yataklarının tabanlarında çoğunlukla iri kum ve çakıllar bulunur yani burada nispeten koyu mavi kısımlara denk düşüyor. Nehirler geçmişte yatak değiştirdikçe bu kumlu/çakıllı birikintileri geçmiş olduğu yerlerde bırakır, bir nevi iz bırakır. Biz bunları toprak altında bulduğumuz zaman eski nehir terk edilmiş yatağı buradan geçiyordu diyebiliriz. Günümüzü temsil eden en sığ derinlikli zemin haritası (0.00-2.25 m) neredeyse hiç çakılları göremiyoruz. Bu da üst 2.25 metrede kent merkezinde hiçbir nehir aktivitesinin olmadığını bize söylüyor. Ancak 3.25-5.25 metre haritasına bakınca kentin doğusundan bir nehrin kuzeye doğru girdiğini, Erenler’deki ana cadde boyunca kuzeye doğru gittiğini ve kuzeye doğru çıktığını net bir şekilde görebiliyoruz.” – Doç. Dr. Ertan Bol
‘KUZEY ANADOLU FAY HATTI’YLA ŞEKİLLENDİ’
Büyük depremlerin ardından görülen ve yeryüzü şekillerinde değişikliklere neden olan yarıklar, 6 Şubat depremlerinde görüldüğü gibi Kuzey Anadolu Fayı’yla da Sakarya üzerinde etkisini göstermişti. Doç. Dr. Bol, fay hattının yeryüzü ve nehir üzerindeki etkisini şu sözlerle değerlendirdi:
alıntı
“Sakarya Nehri, Beşköprü Vadisi’nden ve şu anki kent merkezinin daha doğusundan iki kol halinde akmaktaydı, zamanla doğudaki kol batıya kente doğru yaklaşmış ve 500 yıllarında iki kol kentin hemen kuzeyinde birleşerek tek nehir haline gelmiştir. Bu tarihlerde Justinianus Köprüsü kurulmuş olup kentin bir ada görünümüne geldiği dikkate değerdir. Daha sonra bu iki kol tekrar birbirinden ayrılarak sağ kol daha doğuya ve en son şu anki konumuna gelmiş ve nehir, vadideki kolunu tamamen yitirmiştir. Bu arada Geyve’den çıkan Sakarya nehri KAF (Kuzey Anadolu Fayı) ile karşılaştığında fayın sağ yönlü doğrultu atımına uygun olarak nasıl ötelendiği de dikkat çekiyor. Bu durumda KAF’ın ovanın şekillendirilmesinde aktif bir rol oynadığı anlaşılıyor.”
KÖPRÜ NEDEN TERS?
Doç. Dr. Ertan Bol, dönemin yapı ustalarının hatası, başka bir nehrin o konumdan aktığı iddiaları üzerinde günümüzde ters inşa edildiği düşünülen köprüyle ilgili çarpıcı bilgiler paylaştı.
Başka bir nehrin köprü altından aktığı yönündeki iddiaları için, “Yapıldığı zamanda üzerine sekiz kemerli 429 metre uzunluğunda büyük bir köprü yapılacak kadar geniş akarsuyu karşılayan bu yapının altından geçen nehrin bir kısım araştırmacılar tarafından kuzeyden gelen bir nehri karşıladığı savunulmaktadır. Araştırmacıların bu görüşü kabul etmelerindeki en büyük dayanak, köprü ayaklarının sivri uçlarının kuzeye doğru bakması ve dolayısı ile bu ayakların kuzeyden gelen bir akarsuyu karşıladığı şeklinde yorumlanmasıdır” diye konuşan Doç. Dr. Bol, Romalı inşaatçıların sırrını da açıkladı.
“Köprü ayakları incelenecek olursa aerodinamik yapıda olduğu görülür. Aerodinamik yapıların sürüklenme etkisini oldukça azalttığı biliniyor. Bu durum su veya havanın geliş yününün aerodinamik yapının keskin tarafından değil yuvarlak tarafından gelmesi şeklinde sağlanır ve aşağıda türbülans oluşumu da minimuma iner. Bilindiği üzere köprü ayaklarının akış aşağı taraflarında oyulmalara meydan vermemesi açısından minimum türbülans istenir. Sonuçta zamanın yapı ustaları bu mühendislik bilgisine sahip olabilirler. Köprünün güvenliği için akış aşağıda minimum türbülans (çalkantı) oluştur ki köprü ayağının altı oyulup yıkılmasına sebep olmasın.”