SERVET YILDIRIM – Güngör Uras’ı kaybedişimizin üzerinden beş yıl geçti. Beş yıl boyunca her ölüm yıldönümünde olduğu gibi bu yıl da onu çeşitli etkinliklerle andık. Hafta sonu TÜSİAD merkezinde düzenlenen bir etkinlikte Güngör Uras’ın dostları olarak anılarımızı paylaştık, hocamızı konuştuk.
Uras çok yönlü bir kişilikti.
Çalışma hayatına Halk Bankası’nda başlamıştı. Devlet Planlama Teşkilatı’nın en etkili olduğu zamanda DPT uzmanıydı. Akademisyendi, profesörlük unvanı vardı. İş dünyasının en etkili örgütlerinden birinin genel sekreterliğini yapmıştı. Özel sektörün dev kuruluşlarında yöneticilik görevi üstlenmişti. 1968 yılında Türkiye İktisat Gazetesi’nde başlayan köşe yazarlığı, sırasıyla Rapor, Tercüman, Güneş, Sabah, Yeni Yüzyıl, Dünya ve Milliyet gazetelerinde sürdü. Hastalığının son aşamasında hastane odasındayken bile yazmaya devam etti.
Yazı ustasıydı. Ustalığı bakış açısından ve soyutlama yeteneğinden gelirdi. Türk halkını Ayşe Teyze ve Ali Rıza Amca ile tanıştırdı. Saf ve bakir bir Anadolu çocuğunu gösterdi.
Sakıp Sabancı’nın ölümünün ardından Güngör Uras, Sabancı hakkında yazdığı yazıda “Başarısının ardındaki en büyük güç, halk ile diyalog kurmadaki başarısı ve halka her zaman yakın olması idi. Halk, Sakıp Sabancı’yı köyden İstanbul’a göçtükten sonra hasbelkader zengin olmuş, köyünü ve çıktığı çevreyi unutmuş biri olarak görmedi. Halk onu, kendinden biri, kendini bırakmayan, kendi diliyle konuşan, her konuyu açıklıkla anlatan biri olarak sevdi” demişti. Onun Sabancı için yazdığı her şey kendisi için de geçerliydi. Halk ile her zaman diyalog kurdu; halka her zaman yakın oldu.
Karamsarlık yerine ümit
“Sakıp Sabancı en ciddi sorunları bile anlatırken somurtmadı, güldü. Karamsar olmadı, ümit dağıttı” derdi. Aynı şekilde o da hiç somurtmadı, mizahi yönü eksik etmedi, karamsarlık yerine ümit verdi.
Güngör Uras ile birlikte Anadolu’da çok sayıda program yaptığımız, onlarca şehri beraber dolaştığımız Mahfi Eğilmez, Güngör Uras ile ilk “tanışmasını” anlatırken şöyle demişti:
“Güngör Uras’ın yazılarını okumaya başladığımda Hazine’de daire başkanıydım… O dönemde ekonomi yazıları bu kadar yaygın olmadığı, daha çok haber niteliği taşıdığı için, Güngör Uras’ın yazıları çölde bir vaha gibiydi. Herhangi bir konuyu anlatıp yorumlamadan önce o konuda geçen kavramların ne olduğunu basite indirgeyerek anlatır, sonra konuya girerdi. Mesela o hafta GSYH büyümesi açıklanmışsa önce GSYH’nin ne olduğunu, sonra büyümenin ne anlama geldiğini kısaca açıklar ve sonra da büyümenin analizini yapardı yazısında. Ben onun bu yaklaşımını çok beğenirdim. Bir sonraki yazısını okumak için sabırsızlanırdım.”
Ben hala bir konu üzerinde çalıştığım zaman “Acaba Güngör abi bu konuda bir şey yazmış mı?” diye dönüp arşivlere bakarım. Ve genellikle çok basit bir dille yazılmış, mizahi bakışın eksik olmadığı doyurucu ve lezzetli bir yazı bulurum. Tüm yazıların ortak özelliği sanayi, üretim ve istihdama olan saygısıydı.
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın anma etkinliğinde dediği gibi, “Yaşamı boyunca herkesi doğrudan etkileyen ekonomik faaliyetlerin, üretimin ve değerin özünü her bir bireyin anlayabilmesi için var gücüyle çalıştı.”
Sanayi ve üretim aşığıydı
Güngör Uras bir sanayi ve üretim aşığıydı. Karmaşık ve biraz da sevimsiz olan ekonomiyi, en sade haliyle herkesin anlayacağı şekilde yazdı.
“Sanayileşecektik, Büyüyecektik, N’oldu Bize?” adlı kitabında Türkiye’nin sanayileşmesinin hikâyesini anlatmıştı. Diyordu ki: “Sanayileşmenin önemini önce anlayamadık, Sonra kaçan treni yakalama arayışına girdik. O çelme taktı, bu engelledi. Her şeye rağmen sanayileşir gibi olmuştuk ki… Bırakınız yenilerini, eskileri bile elden gitti. 1953’te sınırları açtık, üretmemeyi kabullendik.” Ona göre bu kısır döngüden çıkışın yolu “planlı ekonomiye dönmek, yeni bir atılım programı ile sanayileşmeye, kalkınmaya yönelmek”ti.
Çok haklıydı. Çünkü sanayi ekonominin lokomotifidir. Ekonomide yüzde 25 gibi bir payı var ama diğer sektörlerle etkileşimi oldukça yüksektir; tarıma, ticarete, tüm hizmetler sektörüne can verir. Sanayi istihdam demek, ihracat demektir. Sanayiciliğin cazibesi kayboldukça Türkiye hedeflerinin uzağına düşmeye, içine girdiği orta gelir tuzağında kalmaya mahkûm olacaktır. Güngör Uras’ın deyişiyle “Bunları görelim, bilelim ki, kendimize çeki düzen verelim.
Özlemle anıyoruz…
2017 yılının mart ayında Milliyet’teki yazısında diyordu ki; “Ekonomiyi büyütmeye mecburuz. Ekonomi, inşaatla büyümez. Ekonomiyi büyütecek üretken sanayi yatırımlarının artmasıdır. Dünya kalitesi ve fiyatı ile talebi olan üretimi gerçekleştiremediğimiz sürece, ekonomimizde yapısal değişim gerçekleşemeyecek. Büyüme gerçekleşemeyecek.”
Geçen yıl sonu itibariyle Türkiye’nin toplam gayrisafi yurtiçi hasılası 906 milyar dolardı. Bu yıl yeni bir şok olmaz da işler yolunda giderse 950 milyar dolara yaklaşacak. Oysa hedeflerimiz bambaşkaydı. Bundan 12 yıl önce açıkladığımız 2023 hedeflerine göre ekonomimiz 2 trilyon dolar ve kişi başına gelir ise 25,000 olacaktı. Güngör Uras’ın dediği gibi ekonomiyi büyütmeye mecburuz. Ekonomiyi büyütecek olan ise üretken sanayi yatırımlarıdır.
Mustafa Koç’un ardından yazdığı köşe yazısında Güngör Uras “Her ölüm erkendir” demişti. Beş yıl önce 19 Ağustos’ta erken bir şekilde kaybettiğimiz Güngör Uras’ı özlemle, sevgiyle ve saygıyla anıyoruz.