İstanbul’da başladı, Kocaeli’de bitti! Her şeyi çaldı ama işçinin parasına dokunmadı

Derleyen: Zeynep Dilara Akyürek – İngiltere’den Robin Hood, Fransa’dan Arsen Lüpen, Türkiye’den ise Cingöz Recai zenginden çaldıklarını fakirlere vermeleriyle ünlenen centilmen hırsızlardı. Bu hırsızların ortak özellikleri hepsinin kurgusal karakterler olmasıydı. Konya’da yokluk içinde yaşayan bir ailenin çocuklarından Necdet Elmas ise tüm bu karakterlerin adeta vücut bulmuş haliydi. Necdet Elmas, küçük yaşlardan itibaren hep parasızlıkla sınandığı için sık sık zenginlik hayalleri kurardı. Hayallerinin peşinden koşmak için 12 yaşında evden kaçtı ve ayakta kalmak için birçok farklı işte çalıştı. İstanbul’a ayak bastığındaysa o artık bir öğrenciydi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştı. Ancak Necdet, eğitimine devam edemedi ve üniversiteyi ikinci sınıfta bıraktı. Onun için dönüm noktası ise belediyede memurluk yaptığı dönemde 7 yaşındaki çocuğunu kanserden kaybetmesi oldu.

Necdet Elmas’ı diğer hırsızlardan ayıran birçok özelliği vardı. Bütun bunlar ancak zaman içerisinde ortaya çıkacaktı. Çocukken zengin olma hayalleri kuran ve parayla sınandığı için birçok arabaya imrenerek bakan Elmas’ın hayallerini bir Chevrolet marka araba süslüyordu. 7 yaşındaki çocuğunu ağır bir hastalık sürecinden sonra kaybetmesi ise adeta hayata bakışını tepeden tırnağa değiştirdi. Yaşadığı üzüntü ve öfke sebebiyle çalışmayı gereksiz bulmaya başlamıştı. Canından can taşıyan küçük çocuğunu kaybettikten sonra ona rutin koşturmaların hepsi anlamsız geliyordu. O ana kadar zengin olabilmek için çok çalışmak gerektiğini düşünse de çocuğunun kaybından sonra bu fikri artık doğru bulmuyordu. Kolay yoldan para kazanmak için hırsızlık yapmaya karar vermesi ise adını bugün bile hatırlamamıza sebep olacak enteresan bir hikâyenin başlangıcıydı.

DAHA İLK SENESİ DOLMADAN HAPİSHANEDEN KAÇTI

Hayali lüks araba sahibi olmaktı ve hırsızlık yapmaya karar vermişti. İşte tam da bu yüzden otomobil hırsızlığı yapması aslında pek de şaşırtıcı değildi. Çaldığı ilk araba bir Chevrolet’ydi. Ancak Chevrolet’ye olan tutkusu öyle tek seferde kalacak gibi de durmuyordu. Elmas, kısa zamanda Chevrolet sahiplerinin korkulu rüyası haline gelecekti. Necdet Elmas’ın çok iyi araba kullandığı, geri viteste dahi 100 kilometre hızla gidebildiği konuşuluyordu. Sayısız soygunun ardından yakayı ele vermesi pek de uzun sürmedi. 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak hikâyesi, aldığı bu cezaya rağmen doludizgin devam edecekti.

Yakalanana kadar sadece Chevrolet marka arabaları çalması onu gizemli yapmaya yetmişti. Ancak kısa zamanda yakayı ele vererek bütün bu gizem yerini “Acaba şimdi ne yapacak?” sorusuna bırakmıştı. Onca hırsızlıktan sonra hapishaneye düşse de cezaevinden kaçmanın bir yolunu arıyordu. Bu arayışı uzun sürmeyecekti. Çok değil sadece bir sene içinde hapishaneden kaçmayı başaracaktı. O, hırsızlık kariyerine bir de ‘firari hırsız‘ ünvanını ekleyecekti.

Kaçışının ardından polisle bir çatışmaya giren Necdet Elmas, çok geçmeden yeniden yakalanarak günümüzde otel olarak hizmet veren Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. Bizans Sarayı’nın kalıntıları üzerine inşa edilmiş, arka kapısının açıldığı sokak ‘Tevkifhane’, cezası bitenler için özgürlüğe açılan kapısının bulunduğu sokak ise ‘Kutlugün’ olarak adlandırılmıştı.

POLİSLERİ BİLE KANDIRMAYI BAŞARDI

Necdet Elmas’ın Sultanahmet Cezaevi’ndeki macerası da fazla uzun sürmedi. Ünlü hırsız, cezaevi doktorunu kalp rahatsızlığı olduğu gerekçesiyle kandırıp kendisini hastaneye sevk etmeyi başarmıştı. Hastanede tedavisi tamamlandıktan sonra polis aracıyla cezaevine dönerken Emirgan’da alkollü bir içecek ısmarlama teklifiyle meyhaneye götürdüğü polisleri kandıran hırsız oradan da kaçtı. Aslında tüm bu hırsızlık macerasının en önemli noktası ise henüz başlamamıştı.

Takvimler 7 Temmuz 1961’i gösterdiğinde bankadaki vezne görevlilerini bile şaşkına çevirecek bir soygun gerçekleşti. Necdet Elmas’ın bu faaliyeti hem tarihte bir ilk olmasıyla hem de şaka sanılmasıyla hafızalara kazındı. Çemberlitaş Buğday Bankası’na (Anadolu Bankası) giren adam, “Kimse kıpırdamasın, bu bir soygundur” diye bağırıyordu. Türkiye’de ilk defa bir banka şubesi silahlı biri tarafından soyuluyordu.

Soyguncu siyah gözlüklü, uzun boylu ve tarzıyla adeta ABD yapımı filmlerden çıkmış gibi bir adamdı. Veznedekilere elindeki torbayı fırlattığında paraları doldurmasını söyleyen adam, aynı zamanda ana kasanın açılması için çevresindekilere emirler yağdırıyordu. Veznedar ana kasayı açtığında banka müdürü kimseye fark ettirmeden kapının önüne çıkıp “Yetişin, hırsız var!” diye yardım istemeye başlamıştı. İşi yarım kalan hırsız elindeki para dolu torbayla havaya ateş ederek bankadan uzaklaştı.

BU KEZ HEDEFİNDE BİR BENZİNLİK VARDI

Banka soygunundan sadece birkaç gün sonra bu kez bir benzinlikte soygun gerçekleşiyordu. Başrolde ise yine Necdet Elmas vardı. İstanbul polisinin artık 1 numaralı gündemi olan Necdet Elmas’ın ‘kötü şöhret’i basın aracılığıyla birçok kişiye de ulaşmaya başlamıştı. Benzinlik soygununu da yakalanmadan tamamlayan hırsızı ilerleyen günlerde kendisi için pek de iyi olmayacak bir karşılaşma bekliyordu.

Bir polis memuru otobüs durağında şüpheli hareketleri olduğunu düşündüğü adamın yanına gitti. Uzun boylu şüpheli adamın uzun süredir aranan Necdet Elmas olduğunu fark edince polis memuru, hırsızın üzerine atlasa da çıkan boğuşmada galip hırsız oldu. Böylece Necdet bir kez daha polislerin elinden kurtuldu. Halk arasında ise artık yavaştan “Koskoca emniyet bir adamla bile başa çıkamıyor” gibi söylentiler yayılıyordu.

YİNE BANKA AMA BU SEFER 2 NECDET

18 Ağustos’ta Kazlıçeşme İş Bankası’nda bir hareketlilik vardı. Kapının önünde duran Chevrolet’ten iki adam indi. Bu sefer Necdet’in yanında adaşı Necdet Sinkil de vardı. Kafalarına kadın çorabı geçiren ikili, bankaya girdiklerinde “Kıpırdayanı vururuz” diye bağırmaya başlamıştı.

Soygun sırasında ünlü hırsız Necdet Elmas oradaki adamlardan birine “Sen ne iş yapıyorsun?” diye sormuş, adamdan “İşçiyim” cevabını alınca ise “Ben işçinin parasını çalmam” diyerek adamın 460 lirasını geri vermişti. Elmas’ın bu davranışı Peyami Safa’nın ilki 1924’te yazılan polisiye romanlarının ünlü hırsızı ‘Cingöz Recai’yi hatırlatmıştı. Cingöz Recai’nin hırsızlık kurallarında ‘Zenginden çal, fakirle paylaş’ ilkesi vardı. Zeki hırsız Recai, hayatını kendisini yakalamaya adamış başkomiser Mehmet Rıza’ya yazdığı mektupları hem soyduğu yere hem de gazetelere gönderip polisle iletişim kuracak kadar da cesurdu. Üstelik Recai onlarca kez polisin elinden kurtulmuş ve herkesin tanıdığı biri olmuştu.

Banka soygununun görgü tanıkları, ara sokakta çalışır vaziyette bırakılmış aracın çok ses çıkardığını ve iki adamın içeri girerken ellerinde silah, çıkarken para dolu çuvallar olduğunu anlatıyordu. Necdetler, tam 165 bin Türk lirası çalmıştı. Bu olaya tüm gazeteler adeta çarşaf çarşaf yer vermişti.

SOYGUN YAPMADAN ÖNCE HABER VERİYORDU

Birçok vatandaş durumdan bihaber olsa da Necdet, soygun yapmadan önce gazetelere son derece kibar bir dille yazdığı mektuplarla haber yolluyordu. Onu diğer hırsızlardan ayıran şey kendine has tarzıydı. Kültürlü, bilgi seviyesi yüksek ve bir o kadar da zeki adam karşısında polis, onlarca kez başarısız olmuş ve hırsız herkesçe tanınan biri olmuştu.

SAKLANMANIN EN İYİ YOLU ‘GÖZ ÖNÜNDE OLMAK’TI

Necdet Elmas’ın yakalanamaması, 1961 ila 1966 yılları arasında görev yapan 4. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in de kulağına gitmişti. Necdet’in peşine düşen yalnızca polisler değildi artık. Askerler de tıpkı polisler gibi tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran bu hırsızı arıyordu. Necdet Elmas ise arandığının farkındaydı fakat canının istediğini yapmaya kararlıydı. Sokaklarda çalıntı Chevrolet’lerle gezerken ne korku duyuyor ne de saklanmak için olağanüstü bir çaba sergiliyordu. Ona göre saklanmanın en iyi yolu ‘göz önünde olmak’tı.

Takvimler 24 Ağustos’u gösterdiğinde hırsızın kimliği kesin olarak belirlenmişti. Ünlü hırsız, cezaevi firarisi Necdet Elmas’tı. O sırada hırsız arabasında yatıp kalkıyor olsa da traş olmaktan, kişisel bakımından ve kaliteli giyiminden vazgeçmiyordu. O dönemlerde polis araçları 80/km hız yaparken Necdet’in arabası ise 120/km’ye ulaşabiliyordu. 59 model Chevrolet’siyle oldukça tecrübeli bir şoför olan hırsızı yakalamak polis için neredeyse imkânsızdı. Hatta Necdet yüzünden polis teşkilatının araçları değiştirilmiş, polisler artık 60 model Chevrolet Impala kullanmaya başlamıştı.

TÜM CHEVROLET’LER TEK TEK ARANIYORDU

İstanbul’daki tüm ordu ve emniyet güçleri Necdet Elmas’ı bulmak için adeta seferber olmuştu. Ekipler onu ararken, o ise Beyoğlu’nda rahat bir şekilde alışveriş yapıyordu. Günler, haftaları; haftalar, ayları kovalamış ama Necdet Elmas bir türlü yakalanamamıştı. Tüm bunlar polisin sabrını artık taşırma noktasına ulaştırmıştı. Bir hırsızın uzun bir süre boyunca yakalayamaması vatandaşları da tedirgin etmeye başlayınca birçok kurum da Necdet Elmas’ın yakalanması için vatandaşlık görevi gereği irili ufaklı adımlar atmıştı.

İstanbul Emniyeti’ne yardımcı olmak için bir adım atan Cumhuriyet Gazetesi’nin ABD’den getirttiği özel bir dedektif ekibi, Elmas’ı yakalamaya çok yaklaşmıştı. Ancak kültürlü ve zeki bir adam olan Necdet Elmas, ABD’li ekibin varlığını son anda tespit edip arabasını yakarak koşarak bulunduğu bölgeden uzaklaşmıştı. Güvenlik güçleri artık tüm Chevrolet’leri tek tek durdurup aramaya başlamıştı. Şüpheli hareketler içindeki Chevrolet’lere ise ateş açılıyordu. Hatta bir keresinde bir kadın ve 8 yaşındaki çocuğu, emniyet güçlerinin ateş açması sonucu ağır yaralanmıştı.

‘ZATEN KAFAM BOZUK, ÜZERİME VARMAYIN HA!’

Polisin hummalı araştırmaları devam ederken diğer yandan Necdet Elmas ve arkadaşı Necdet Sinkil, yaşadıkları kaçak hayattan artık yavaştan sıkılmaya başlamışlardı. Çember iyice daralınca tek kurtuluşları yurt dışına kaçmaktı. İki hırsız önce Necdet Sinkil’in Darıca’daki akrabasının evine gidip oradan yurt dışına kaçma planları yaptı. Sinkil’in akrabası evinde kalmalarına izin vermişti ancak adamın planı çok başkaydı. Hükümetin soyguncular için 100 bin lira para ödülü koymuş olması adamın ikiliyi ihbar etmesine sebep olmuştu.

Polis evin etrafını sardığında, Necdet Elmas, “Bana bakın, zaten kafam bozuk, üzerime varmayın ha! Yoksa ya intihar edeceğiz ya da yaylım ateşi açacağız. Kıyamet o zaman kopacak! Evvela şefinizle konuşmak istiyorum” diye yanıt verdi. Şefle konuştuktan sonra teslim olmayı kabul etmişti. Ancak bir şartı vardı.

Necdet Elmas polise teslim olmadan önce tıraş olmak istemişti. Tıraş olduktan sonra temiz ve ütülü giysiler giyerek polislere teslim oldu. Polisleri yine şaşkına çevirmişti, Necdet çok soğukkanlı ve sakin görünüyordu. Hiç de tutuklanmış gibi değildi. Çevrede hayranlıkla olanları izleyenlerin büyük bir kısmı ise hırsızın kahraman olduğuna inanıyordu. Yaptığı soygunların tatbikatı yapılırken bir film yıldızı gibi hareket ediyor, çevresindeki kadınlara göz kırparak 10 sene sonrası için çay içmeye davet ediyordu.

TAVIRLARI HERKESİ ŞAŞIRTTI

Necdet Elmas’ın yakalandıktan sonra sorduğu ilk soru “Kim bilir bu arabaların 70 modelleri nasıl olacak?”tı. Bu cümle tarihe de işte böyle geçti. Hırsız, cezaevine götürüldüğünde artık uzun bir süre orada kalacağının farkındaydı ve ortama uyum sağlamaya çalışıyordu. Necdet’in hapishanede geçirdiği günlerde ise hareketleri ve tavırlarıyla oradakilerin gönlünde taht kurmaması imkânsızdı.

Kavgalarda arabuluculuk yapan Necdet Elmas, kahraman tavırlarıyla da herkesin dikkatini çekti. Çıkan bir yangında gözünü kırpmadan alevlerin içine dalarak oradakileri kurtaran kişi Necdet’in ta kendisiydi. Cezaevinin kütüphanesini tamir etmiş, gazeteciler aracılığıyla cezaevine kitap getirmişti. Avludaki bakımsız alanı temizleyerek tam ortaya bir havuz bile yaptırmıştı. Orada geçirdiği süreç boyunca namaz kılmaya ve Kur’an-ı Kerim okumaya da başlamıştı. Daha önce dinle ilgisi olmamasına rağmen mahkemelerde savunmalarını artık Allah ve peygamber üzerinden yapmaya başladı.

‘ESKİ NECDET OLSAYDIM SURATINA YUMRUĞU İNDİRİRDİM’

Cezaevindeki yıllar yıllar kovalamış, Necdet Elmas ise adeta bambaşka birine dönüşmüştü. Kendisindeki değişimi gören yetkililer, uzun bir zamandır göz hapsinde tuttukları Necdet Elmas’a yedi gün dolaşma izni verdi. Yıllar sonra Necdet’in hapishaneden kısa bir süreliğine de olsa uzaklaştığını gören gazeteciler, ünlü hırsızın peşine düşüp onunla röportaj yapma derdine düşmüşlerdi. Ancak Necdet Elmas’ın hiçbir kimseyle konuşma niyeti yoktu. Zaman zaman Necdet Elmas’ın gazetelerde Taksim Meydanı’nda Beyoğlu’nda dolaşırken, Beşiktaş’ta denizi seyrederken, camide dua ederken fotoğrafları yayımlandı. Dışarıda olduğu o günlerden birinde ünlü bir otele gitti. Kapıdaki görevli onu tanıyıp ve içeriye almadı. Bu olayla ilgili olarak daha sonra “Eski Necdet olsaydım o görevlinin suratına yumruğu indirirdim” diye konuşmuştu. Necdet Elmas’ın hapishaneden çıkışı kaçarak değil, infaz yasasından yararlanarak olmuştu.

Gazetecilerin unuttuğu gibi halk da onu unutmuştu. Hapishane hayatından sonrası neredeyse hiç bilinmiyor. Onun hakkında alınan en son bilgiler, Beşiktaş’ta bir süre büfe işlettiği, daha sonra da doğduğu Konya’nın Ereğli ilçesine taşındığı yönünde. İlerlemiş yaşına rağmen Chevrolet markasına olan tutkusu özgür kaldığında da devam etti. 2017 yılında hayata gözlerini yuman Necdet Elmas, özellikle 60’lı yılların unutulmaz sembollerinden biriydi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir