Hikaye ve hikaye anlatımıyla başlayalım. Final Fantasy 16 gibi Asya tarafından gelen oyunlarda bildiğiniz gibi hikaye anlatımı bizim alışık olduğumuzun biraz dışında oalbiliyor ve çok fazla sevilmiyor. Ancak bu oyunda hikaye anlatımı sinematiklerle birlikte biraz daha Amerikan tarzına yaklaşmış diyebiliriz. Zaten hikayenin ve oluşturulan evrenin de daha farklı olduğunu daha en baştan anlayabiliyoruz. Hikaye kısmında ise Game of Thrones benzetmesini rahatlıkla yapabiliriz. Şaşırtıcı olaylar, ihanetler ve daha fazlası derken oyun hikaye tarafında Game of Thrones’a bir hayli benzemiş. Bu yüzden eğer daha öncesinde tarzından dolayı uzak duruyorsanız bu sefer şans verebilirsiniz.
Ancak hikaye anlatımının artı olduğu kadar eksi diyebilceğimiz bir yanı da var: Sinematik. Baştan şunu söyleyeyim, oyunlarda sinematik izlemeyi sevmiyorsanız, direkt oyundan uzak durun. İzlemeyi seviyorsanız da sizi soğutacak seviyede bir sinematik olduğunu söyleyeyim. Oyunda sürekli ama sürekli sinematik giriyor. Tam oyuna alışıyorsunuz, birden sinematik. Tamam diyorsunuz artık şovunu yaptı, konuşmalar gerçekleşti, oynayabilirim. Ama yine öyle olmuyor ve bir sinematik daha giriyor. Normalde uzun sinematiklere karşı değilimdir ancak her şeyin yeri ve zamanı vardır. Kojima örneğin, önce sizi oynanışla doldurur sonra bir mola verilir ve sinematikle doldurur. Bu oyunda sürekli sinematik çıkıyor ve oyundan ister istemez kopuyorsunuz.
Gelelim ikinci artımıza, yani oynanışa. En başta da söylediğim gibi oynanış Devil May Cry 5’ten tanıdığımız bir isimden geliyor. Bu yüzden de oynanış da tanıdık diyebiliriz. Özel yetenekler, geliştirmelerle birlikte de oynanış daha keyifli bir hale geliyor. Ancak burada da şöyle bir sorun var; oyun kolay. Oyun her şeyi otomatik bir şekilde yapıyor. Yani güçleri kullanma, düşmanlardan kaçma ve bunun gibi birçok combat mekaniğini sadece tek bir tuşa basarak yapabiliyorsunuz oyun sizin için otomatik olarak geçişleri yapıyor. Elbette bunu kapatabiliyorsunuz ancak oyun yine de kolay. Devil May Cry 5’te daha meydan okuyan bir yapı vardı, bu oyunun neden böyle olduğunu açıkçası anlamadım.
Oyunun kolaylığı yine de sizi bıktıracak seviyede değil, en azından oyunun ortasına kadar böyle sonrasında biraz sıkılabilirsiniz. Özellikle inanılmaz güzel tasarlanmış bosslarla karşılaştığınızda sizi zorlamaması biraz üzücü oluyor.Son olarak combat sistemi için değil de genel oynanış tarafında gözüme batan, artık 2023 yılında çıkan yüksek bütçeli oyunda olmaması gereken bir sorun var. Karakterinizin bir tarafa gitmesini oyun istemiyorsa, önünüze bir odun koyuyor ve karakter istese ayağını kaldırarak geçebilecek, ancak oyun istemediği için görünmez bir duvardan zıplamaya çalışıyormuşsunuz gibi oluyor. Bu bence artık harita dizaynı kısmında biraz üşengeçlik.
Gelelim atmosfer ve grafikler. Oyunun atmosferi gerçekten de güzel. Grafiklerle birlikte keyifli bir deneyim sunuyor. Atmosferin sürekli farklı bölgelerle değişmesi de güzel olmuş. Performans kısmı ise başlarda biraz sorunluydu ancak ardından gelen güncellemelerle çözüldü diyebilirim. Daha stabil bir deneyim için belki bir iki güncelleme beklemek mantıklı olabilir ancak bu haliyle de sorunsuz bir şekidle oynayabilirsiniz.
Sonuç olarak Final Fantasy 16, benim oynarken keyif aldığım ama birçok kez keşke dediğim bir yapım oldu. Final Fantasy tarafını detaylı bilmediğim için diğer oyunlarla kıyaslamaya gitmeyeceğim. O yüzden direkt olarak şöyle diyebilirim: Eğer daha önce atmosfer ve tarzından dolayı çekinceleriniz varsa bu oyunda bu çekincelere gerek yok. Eğer oynanışın belli bir seviyede kolay olması da sizi rahatsız etmeyecekse satın alınabilecek başarılı bir yapım olmuş diyebilirim. Ama daha meydan okuyan bir yapı istiyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.