Son olarak Fatih Karagümrük’te forma giyen Sercan Yıldırım, verdiği karar ile futbolu bırakmıştı. Tecrübeli isim, Galatasaray’ın eski teknik patronu olan Fatih Terim hakkında Fanatik’e dikkat çeken sözler kullandı.
KÖKLÜ TAKIMLARDA FORMA GİYDİ
Sercan Yıldırım, futbolculuk kariyerine 2005 yılında Bursaspor altyapısında başladı. Daha sonra 2011 yılında Galatasaray’a 3 milyon euroluk bonservis bedeli ile transfer oldu. Tecrübeli isim, Galatasaray’dan sonra Sivasspor, Şanlıurfaspor, Balıkesir, Giresunspor ve son olarak Fatih Karagümrük’te forma giydi.
KARİYERİNDE 260 MAÇA ÇIKTI
33 yaşındaki eski futbolcu, toplam 260 resmi maçta forma giydi. Sercan Yıldırım, söz konusu maçlarda 56 kez rakip fileleri sarsmayı başarmıştı ve bunun yanında takım arkadaşlarına 34 kez gol pası vermişti.
2020 YILINDA FUTBOLU BIRAKTI
Kariyerinde önemli takımlarda forma giyen Sercan Yıldırım, 2020 yılında son olarak Fatih Karagümrük forması giydi. Tecrübeli isim İstanbul temsilcisinden sonra futbolu bırakma kararı almıştı.
İşte Türk futbolunun tanınmış simalarından birisi olan Sercan Yıldırım’ın verdiği röportaj…
Öncelikle nasılsın, neler yapıyorsun?
Her şey gayet güzel gidiyor. İşlerimden dolayı, biraz yoğun geçiyor. Sercan Yıldırım Futbol Akademi’yi kurdum. Bunun dışında Uludağ Spor Kulübü’nü devraldım. Bu konuda alttan oyuncu yetiştirip Uludağ Spor’da parlatıp Türk futboluna oyuncular kazandırmayı hedefliyorum.
‘KENDİ TESİSİMİ YAPACAĞIM’
Peki, bunu başkanlık olarak değerlendirebilir miyiz?
Çok amaçlı sahne vardır ya böyle, her türlü şey yapabiliyorsunuz. Ben, aslında hepsinde olmaya çalışıyorum. Sahanın içinde olmaya da çalışıyorum, sahanın dışında da bir şeyler yapmayı amaçlıyorum. Şimdi yatırım anlamında, tesis inşaatına da başlıyorum. Kendi tesisimi yapacağım. Bu nedenle güzel adımlar attım, hedefler doğrultusunda inandığım bir yolda böyle bir yatırım yapmak hem benim hem de Bursa adına gurur verici… Bursa’nın şu anki durumunu da düşündüğümüzde, böyle bir başlangıcın hem Bursa hem de Türk futbolu adına değerli olduğunu düşünüyorum.
En azından ne yapabilirsen kârdır sonuç olarak…
Kesinlikle öyle. Bu kapsamda, hocalık planlarım da var.
‘HOCALIĞI DÜŞÜNÜYORUM’
Tam da o soruya gelecektim aslında. Futbol akademisine sahipsiniz ve bu kapsamda ne tür planlarınız var. Gelecekte sizi teknik direktör olarak görebilecek miyiz?
Aslında hocalık anlamında, benim için biraz erken olduğunu düşünüyorum, çünkü erken yaşta futbola başlayıp bir sürü olumsuzlukla karşılaştığım için ve sakatlıklarla uğraştığımdan dolayı… Bu yüzden, futbolu erken yaşta bırakmak zorunda kaldım. Ancak ben, her zaman yönetimsel kısımda kendimi bulduğumu söylerim. Bu nedenle, hocalık konusunda çok fazla düşündüm. Bu yönde, hocalık konusunda kurslar ve seminerler olacak.
Gerekli eğitimimi aldıktan sonra hocalığı düşünmeye başlayacağım. Tabii ki bu kapsamda, kendi kulübümü yani kendi akademimi nereye kadar taşıyabilirim konusunu düşüneceğim ve hocalık konusunda emeklemiş olacağım. Daha fazla öğrenmeye çalışacağım ve tam anlamıyla alttan yetişmeye çalışacağım. Sonuç olarak, hocalık konusunda eğitime ne zaman hazır olursam o zaman teknik direktörlük için çalışmalarım başlayacak.
Maalesef malum soruya geleceğim. Bursa, şehir olarak ve camia olarak gerçekten çok büyük ve şampiyonluk yaşayan bir kulüp… Bu kapsamda, Bursaspor’un mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda hem konum hem de yönetimsel anlamda çok büyük sıkıntılar var ve kulübün kayyuma atılma ihtimali söz konusu. Gerçekten de çok üzücü bir durum, çünkü Bursaspor takımı düştüğünde Bursa şehri de düşmüş oluyor. Vizyon anlamında da düşmüş oluyor, amca toparlanır mı? Tabii ki toparlanır neden olmasın. Bu zor değil, ancak zaman alan bir şey. Bursa’da yaşayan iş insanları, daha önce yönetimde yer almış tüm kulüp başkanlarının bir araya gelip kulübün bu duruma el atması gerekiyor. Belediyeler ve devletten de gerekli destek geldiğinde, Bursaspor’u yeniden layık olduğu yere getirebiliriz. Bu düşüş aslında, ‘Biz nerelerde hata yaptık’ sorusunun sorulmasını sağlayabilir ve bu durumdan ders çıkarılabilir. Eğer böyle yaparsak bu durumdan daha hızlı bir şekilde çıkabiliriz.
Sen Bursaspor’un altyapısından yetişmiş, 15-16 yaşından itibaren üst seviyede futbol oynayan ve Bursalı gençlerin o dönemde futbolculuk için idolü olan bir isimsin. Senin altyapıdan çıktığın dönemde, Vakıfköy diye bir gerçek vardı. O döneme bakıp bu zamanla kıyaslarsak, Bursaspor’un kurtuluş reçetesi Vakıfköy’den mi geçiyor sence?
Tabii ki, kesinlikle… Şu anda Bursaspor’un en önemli sorunlarının başında ekonomik sıkıntılar geliyor. Bu kapsamda, altyapıya mı yatırım yapayım yoksa A Takım’a mı şeklinde bazı tercihler ortaya çıkıyor. Borçlar çok fazla arttığı için maalesef altından kalkmak zor olacak. Bu nedenlerden dolayı altyapıya verilen önem daha da azalıyor. Bizim dönemimizde altyapıya verilen önemle şu anda verilen değer arasında maalesef bunu isteseler de her şey zorlaşmış durumda. Bu konuda yönetimsel bazı olaylar devreye giriyor. Değişime sadece yönetimsel olarak bakmamak lazım; kulüp, taraftar ve şehirin hep birlikte bu zihniyette olması gerekiyor.
‘RÜYA GİBİYDİ’
Şimdi bu tatsız konudan çıkarak senin Bursaspor’daki ilk yıllarına gitmek istiyorum. 16 yaşındaki Sercan’ın Bursa’daki mükemmel çıkışı, özellikle turuncu formasıyla Kocaeli deplasmanında attığı gol… O dönemdeki duygunu, şehir seni sahiplenişi ve hissettiğin o tatlı baskıyı bize anlatır mısın?
O dönemler, benim için kesinlikle rüya gibiydi, çünkü altyapısından yetiştiğim bir takımın şampiyon olmasına kadar uzanan bir yolculuk gerçekten rüya gibiydi. Henüz 20 yaşındayken Bursaspor’da şampiyonluk yaşadım. Bu yüzden, Bursa halkına ve Bursa camiasına bu mutluluğu tattırdığım için çok mutluyum. Gerçekten çok büyük bir başarıydı ve şampiyon olmak çok zordur.
Bursa, hem şehir hem de taraftar olarak çok büyük bir camia olmasına rağmen, şu anda o başarıya baktığında bunun mucizevi bir şey olduğunu söyleyebiliyorsun değil mi?
Kesinlikle… Çok büyük bir değere biniyor, ancak bu bize çok fazla haz vermiyor. Keşke, her sene başarıya koşan bir Bursaspor yine o şekilde devam edebilseydi. Bu konuda biraz hakkımız yenildi. Tabii ki çok iyi geri dönüşler aldım, ancak kıymet bilme anlamında her şey daha güzel olabilirdi.
‘RÜŞTÜ REÇBER BİZİM ŞAMPİYON OLMAMIZI İSTİYORDU’
Şampiyonluk maçında Beşiktaş’a karşı oynuyordunuz ve Fenerbahçe de kendi sahasında Trabzonspor ile karşılaşıyordu. O maçlar oynanırken şampiyon olacağınıza inanıyor muydunuz, tam olarak neler hissediyordunuz?
Aslında, şampiyon olma şansımızın düşük olduğunu düşünüyorduk, çünkü Fenerbahçe maçını kazandığı takdirde şampiyon oluyordu. Maç içerisinde Fenerbahçe’nin gol attığını öğrendik ve herkesin modu bir anda düştü. Daha sonra gol yediğinde yine haber geldi ve modumuz yükseldi. Çok mucizevi anlardı. O dönemde, şuna da çok eminim ki bir Fenerbahçe efsanesi olan Rüştü Reçber de bizim şampiyon olmamızı istiyordu. Buna çok emindim (Gülerek). O heyecanı onda görüyordum. Çok zordu, ancak biz her şeye rağmen inanıyorduk. Haber gelince de çok büyük duygular yaşadık. İyi ki oldu ve yaşadık.
Tam da bu noktaya gelecektim. Bursa’da, taraftarla aranın çok iyi olduğu zamanlar da oldu ve kötü günlerin de geçti.
Evet, ama aslında abi kardeş ilişkisine benziyor bu durum. Benim de hatalarım oluyordu o dönemlerde ve onlardan özür diliyordum. O zamanlar, aramızda çok farklı bir birliktelik vardı. Daha sonradan bazı yönetimsel hatalar yapıldı, özellikle yanlış başkan seçimleri oldu. Transfer politikası konusunda çok fazla yanlışlıklar yapıldı. Havaya giden paralar oldu ve bu duruma gerçekten acıyorum. Ben takımdan ayrılıp geri döndüğümde, bazı oyuncuları gördüğümde gerçekten içim sızladı.
‘GEREKSİZ BİR TRANSFERDİ’
Bursaspor’a geri döndüğünüzde, ‘Bu takımda nasıl olur?’ diye düşündüğünüz birileri var mıydı?
Balázs Dzsudzsák… Çok yetenekli bir oyuncuydu, ancak çok gereksiz bir transferdi. Brezilyadan 250 bin eurolara çok fazla oyuncu geldi. Yani, 15 milyon eurolar falan havada uçuşunca ve bu oyunculardan verim alınamayınca büyük sıkıntı oluyor. Yönetime bu konuda bir eleştirim var. Aslında bu eleştirim Türk futbolu için de geçerli. Balázs Dzsudzsák, ilk alındığı zaman Bursaspor’un zemini berbat haldeydi. Aslında, o dönemde sadece 1 milyon TL gibi bir parayla zemin harika hale getirilebilirdi. Yıldız transferleri yapacaksanız, onun yeteneğini göstermesi için iyi bir zemin de sunmanız gerekiyor. Aslında, tam olarak da bahsettiğim bu. Stratejik hatalar yapıldı. Küçük şeyler, bazen büyük sonuçlar doğurabiliyor.
Gelelim şampiyonluk sezonuna… Beşiktaş deplasmanında, yağmurlu bir İnönü akşamında, Ozan İpek’in golüyle 1-0 öne geçtiniz. Maçtaki momentum tam olarak size geçti ve sen o dakikalarda, Beşiktaş kalesine yakın bir noktada topu aldın ve şık çalımlarla ceza sahasına girdin. Ancak, topu o kadar iyi getirmene rağmen çok kötü bir vuruş yaptın. Tam da bu noktada, o anın Sercan Yıldırım’ın futbol kariyerinin özeti diyebilir miyiz?
Ne demek istediğini çok iyi anlıyorum (Gülüyor)… Ancak, o yağmurlu havada top sürmek gerçekten çok zordu. Yaklaşık 110 metre top sürdüm o maçta ve o dönemde Beşiktaş’ta Ferrari diye bir oyuncu vardı. O maçta arka adalesi çekmişti, beni kovalarken. Çok genç bir oyuncuydum. 20’li yaşlardaydım o dönemde ve şampiyonluğa oynadığımız için üstümde çok büyük bir baskı vardı ve bu tip goller kaçırmam çok doğaldı. Çok fazla efor sarfediyordum ve kaleciyle karşı karşıya kaldığımda nabzım 200’lere çıkıyordu. Bu nedenle bazen goller kaçırabiliyordum. Ancak, bunu daha fazla geliştirebilirdim ve bunun üzerinde daha fazla çalışabilirdim. Fakat, çok fazla olumsuzluklarla karşılaştım, tabii ki kendi hatalarım da oldu. Bu konu biraz da devirle alakalı aslında. O zamanki teknolojiye baktığımızda, şimdiki jenerasyonun çok şanslı olduğunu söyleyebilirim.
Zihniyet tamamen değişti.
Aynen öyle, şu anda mentor anlamında futbolcular psikolij destek alıyorlar ve şu anda bu tip olaylar çok gelişti.
‘HER ŞEY ÇOK FARKLI OLURDU’
Aslında o zamanki Sercan, bu teknolojik şartlarda oynayabilseydi her şey çok farklı olabilir miydi?
Kesinlikle çok farklı olurdu, çünkü teknoloji sayesinde vücudunun her bölgesine ulaşıp ne sorunun olduğunu görebiliyorsun. Sakatlanma riskine bakabiliyorlar ve ben, iki tane çapraz bağ ameliyatı geçirdim. Bu durum da benim kariyerimi çok etkiledi. Yaşadığım sakatlıklardan sonra 6 ayın ardından futbola geri döndüğümde, mentor anlamında bana destek sağlansaydı her şey çok farklı olurdu.
Bursa Atatürk Stadyumu’nda kapanış golü, Timsah Arena’da açılış golü senden geldi. Sercan Yıldırım olarak adını Bursaspor’un tarihine yazdırmış bir isimsin. Bu konudaki görüşlerini almak isterim.
Bursaspor’un şu anki konumu itibarıyla şunu düşünüyorum, ‘Acaba gerçekten tarih mi olacağız?’ Kulübün kapatılma durumu var ve kapatıldığında kazandığımız şampiyonluk da gidiyor. Aslında böyle baktığımızda, benim tarihe geçtiğim takım silinmiş oluyor. Bu durum beni çok üzüyor ve şu anki konuma baktığımızda, bu durum maalesef gerçekçi geliyor. Bu nedenle ben de kendimi hocalık konusunda geliştirmeye çalışacağım ve o seviyeye geldiğimde, herkes emin olsun Bursaspor için hiçbir şekilde bir beklentim olmadan elimi taşın altına koyacağım.
‘GÖREVE HER ZAMAN HAZIRIM’
Bir gün, seni Bursaspor’un teknik direktörü olarak görebilecek miyiz?
Ben her zaman, hocalık konusunda Bursaspor’u bir yerlere getirmek konusunda hayaller kuruyorum. Ben göreve her zaman hazırım. Şu anda da hazırım ve irtibatta olduğum yöneticiler, başkanlar ve oyuncular var. Ben, şu anda biraz daha arka planda kalmak ve hocalık konusunda daha ‘dolu’ bir Sercan Yıldırım olarak gelmek ve kendimi geliştirmiş olarak Bursaspor’a fayda sağlamayı amaçlıyorum.
Şimdi Galatasaray dönemine geçiş yapalım. Aslında, potansiyelini tam olarak gösterememene rağmen 2 şampiyonluk kazandığın bir dönem oldu. O dönemin başına döndüğümüzde, Galatasaray kulübüne ilk adım attığın ana gelirsen o zamandan neleri değiştirmek istersin?
Galatasaray konusundaki pişmanlığım, çok erken bir yaşta bu kadar büyük bir kulübe gitmemdir. Biraz daha olgunlaştıktan sonra Galatasaray’a transfer olmak isterdim. Yani, 20 yaşımda değil de 25 yaşlarımda gitmeyi tercih ederdim, çünkü o zamanlar çok toydum. Bursa’da büyümüş ve yetişmiş birisi olarak İstanbul ürkütücüydü. Üzerimde daha fazla baskı olunca ve kendimi yalnız hissedince, bu beni çok etkiledi. Bursaspor’da parmakla sayılacak yıldız oyuncu vardı, ancak Galatasaray’ın tüm futbolcuları yıldızdı. Gittiğimde o konuda da bocaladım. Ancak, tüm bunlara rağmen 2 şampiyonluk yaşadım. Bu tip şeyler olmasa belki 4. 5. şampiyonluğumu da yaşardım.
Senin kupa şansın olduğunu söylemek doğru olur aslında.
Evet, bazı oyuncuların kupa şansı olur ve ben de bunlardan birisiyim. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyorum. Galatasaray’a gittiğim ilk dönemde Kadıköy’de şampiyonluk kazandık ve bu çok ekstra bir başarıydı. Bunlar benim çok büyük bir zevkle bahsedeceğim anılar. Bu nedenle Galatasaray’ı Bursaspor gibi çok ayrı tutuyorum.
‘GEL DEDİLER GELDİM, GİT DEDİLER GİTTİM’
Peki Galatasaray dönemin nasıldı?
Bunu her zaman söyledim. Ben, hiçbir zaman Galatasaray’a sorun çıkaran bir futbolcu olmadım. Hiçbir zaman ne de olsa sözleşmem var, garanti bir para var takımda kalayım demedim. ‘Git’ dediler gittim, ‘gel’ dediler geldim. Bonservisini al dediler aldım. Bu durum benim karakterimde de var aslında. Ben, hiçbir zaman para anlamında sorun çıkaran bir insan olmadım. Maddiyata önem veren birisi değilim, her zaman huzurla yaşamak isteyen birisiyim.
Potansiyelini tam olarak ortaya çıkaramasan da Galatasaray’da 2 şampiyonluk yaşadın ve o kadar da kötü bir dönem diyemeyiz. Çok kritik maçlarda da görev aldın ve bunlardan birisi 7 Ocak 2012’de Samsun deplasmanıydı. 2-0 geriye düştünüz o maçta, ancak 4-2 kazandınız. O maçta sen de bir gol attın. Asıl merak ettiğim şey; o maçın devre arasında Fatih Terim size neler söyledi? Nasıl bir motivasyon verdi?
Fatih Terim’in etkisi çok büyük. Fatih Terim, bireysel olarak futbolcuları motive ediyordu, ancak motivasyonu tüm takım özelinde yaptığında inanılmaz etkisi oluyordu. Resmen tüylerim diken diken oluyordu. Sahaya çıktığımda, o topu yiyesim geliyordu. Bu nedenle, genel olarak onun etkisi çok fazlaydı. Sadece o maç özelinde değil genel olarak her maç için farklı bir motivasyonu vardı.
Senin kariyerinde de çok önemli etkisi var…
Aynen öyle, nenim kariyerim özelinde de çok büyük bir etki yarattı. Beni, Milli takıma ve Galatasaray’a alan hocamdır. Bu yüzden, ben Fatih Hoca’nın hakkını ödeyemem. Şu anda çok fazla irtibatta olmasam da çok değer verdiğim bir isimdir. kalbim her zaman onunladır.
‘FATİH TERİM BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ’
Hocalık konusunda Fatih Terim’den tavsiyeler alacak mısınız?
Hocalık kariyerinde, Fatih Terim’den de tavsiyeler almak istiyorum. Bir gün müsait olduğu bir zaman, Fatih Terim’i ziyaret etmek istiyorum. Projelerimi ve hedeflerimi anlatmak istiyorum ve onun desteğini almak benim için çok önemli.
Fatih Terim’in tarzı nasıl sence. Onunla çalışırken zorluklar yaşadın mı?
Yaş olarak daha olgun bir dönemde gitseydim, gerçekten çok farklı bir bağ kurabilirdik. Ancak hiçbir şey için geç değil ve ben her zaman öğrenmeye açık bir insan olduğum için ondan öğrenecek çok şeyim olduğunu düşünüyorum. Etkleyici bir isim ve ben onun tarzına ve duruşuna hayranım. Kariyeri başarılarla dolu. Çalışılması gerçekten çok keyifli bir hoca, tam futbolcuların çalışmak isteyeceği bir karakter…
Galatasaray’dan Sivasspor, Şanlıurfa, Balıkesirspor ve Bursaspor’a kiralık olarak gittin. Ancak, Balıkesirspor döneminde Galatasaray’ı 2-0 yendiğin maçın ilk golünü attığında büyük bir duygu patlaması yaşayarak çok sevindin. O sevincin kişisel bir sebebi var mıydı? Çünkü taraftarlar sana o maçtan sonra çok kızdılar.
Kızmaları da çok normal… Ancak, o gol sevincinin dediğiniz gibi kişisel bir sebebi vardı. Balıkesirspor’a gittiğim sezon öncesinde, Galatasaray’da oynamak için kampta çok çalıştım ve kendimi hazır hissediyordum. O dönemde, takımın başına Prandelli geçmişti. Bana ‘git’ dediler. Ben de dedim ki, beni kampa götürün ve hoca beni görsün. Eğer benim hakkımda olumsuz bir rapor verirse, hiç sıkıntı çıkarmadan ayrılacağımı söyledim. Bir yandan da sezon öncesi kampına katılmayı çok istiyordum, çünkü kampa katılmadığınızda değeriniz düşüyor ve sizi isteyen takımlar azalıyor.
Ancak, ben tüm bunların dışında Galatasaray’da oynamak için kampa katılmak istedim, fakat hiçbir şekilde geri dönüş alamayınca Balıkesirspor’la anlaştım. Orada kariyer rekorumu kırdım. Kendi açımdan bakarsam çok iyi bir sezondu. O dönemde, Balıkesirspor için her şeyimi verdim ve için çok rahat. Bu tür durumları kim yaşasa, aslında öyle bir duygu patlaması yaşayabilir. Benim tepkim asla Galatasaray camiasına yönelik değildi, beni kampa götürmeyen kişilereydi. O anda yapacağım tek şey kendimi göstermekti ve ben de gol atarak cevap verdim. Taraftarlar bazen bu tür ayrıntıları bilmiyorlar ve tabii ki benim de bazı hatalarım olmuştur. Ben her zaman şunu söylerim; ne oluyorsa iyi ki oluyor. Ne olmuyorsa da iyi ki olmuyor…
‘MELO KENDİSİNE YEDİREMEDİ’
Ve sonraki sene Galatasaray’ın kampına katıldığında, Melo seni Balıkesirspor maçındaki gol sevincinle karşıladı. O anda neler hissettin, aranızda nasıl bir sohbet oldu?
Melo, bu tarz şeyleri çok severdi. Onunla da aramız çok iyiydi. Gazetecilerin olduğunu da biliyordu aslında. Bunun gündem olacağını bile bile yaptı, ama kötü bir niyeti yoktu. ‘Melo, Sercan’a ayar verdi!’ haberlerini falan görünce, olumsuz gibi göründü. Ancak, ben bunlara aldırış etmedim. Sonuçta benim yakın arkadaşım. Demek ki Melo, bunu kendisine yediremedi. O hareket aklında kalmış ki yaptığım o hareketi bana hatırlattı. Bu yüzden, bu durum kesinlikle kendi aramızda olan bir şeydi. Ben, herkesle çok iyi anlaşırdım.
Takıma döndükten sonra neler yaşandı?
Aslında çok güçlü bir Sercan olarak takıma döndüm. Ancak, Inter ile oynadığımız maçta kendi taraftarımız tarafından yuhalandım. O dönemde Hamza Hamzaoğlu vardı ve bana, ‘İki üç gol atarsın ve her şey unutulur’ dedi. Ben senin kalbini biliyorum dedi, çünkü beni genç takımlardan beri tanıyan bir hocadır. Ben de hocama, istenmediğimi ve bu yüzden ayrılak istediğimi söyledim. Ben, o dönemde kendi isteğimle Galatasaray’dan ayrıldım ve daha sonra Hamza Hamzaoğlu da Bursaspor’a geldi. Birlikte çalışma fırsatı da bulmuş olduk.
Peki, şöyle bir kariyerine baktığımızda, senin için kırılma anı neydi?
Kariyerimde, birçok kırılma anı yaşandı. Bursaspor’daki ilk dönemlerimde Samet Aybaba hocaydı ve takımın 4. forveti olarak başladım. 15 veya 16 yaşlarımdaydım. İlk çıkış yaptığım dönemler. Takımdaki 4. satrfordum, ancak diğer 3 oyuncudan daha iyi olduğu düşünüyordum ve oynayamadığımda adeta çıldırıyordum. Kampta moralim çok bozuktu, çünkü iki 11 çıktığında bile yer bulamıyordum. Avusturya’dan Bursa’ya döndük ve İnegölspor’la hazırlık maçımız vardı. Ligin başlamasına da tam 2 hafta kalmıştı. Yine iki 11 çıktı ve ben yoktum. O dönemde ya birisi sakatlanacaktı ya da hocanın inisiyatifine göre son 5 veya 10 dakika kala oyuna girecektim.
‘İLK 6 MAÇ, 5 GOL’
O zamanlar, takımda Marcelinho diye bir oyuncu vardı ve 65. dakikada sakatlandı. maçın bitmesine yarım saat varken oyuna girdim ve mücadele 0-0 devam ediyordu. Oyuna girdikten sonra maçı 2-0 kazandık ve 2 golü de ben attım. Bir hafta sonra bir hazırlık maçımız daha vardı ve bir baktım ilk 11’deyim. O maçı da 1-0 kazandık ve golü ben attım. Daha sonra lige başladık ve ikinci maçımızda Gençlerbirliği’ne karşı 2 gol attım. O sezon başı, ilk 6 maçta 5 gol attım. İlk sezonumda, Milan Baros’la gol krallığına oynadım ve yaşım daha 17’ydi. Benim için kırılma anı, Marcelinho’nun sakatlanması ve benim kendimi göstermemdi.
Kariyerimdeki olumsuz süreç ise Bursaspor’da Paul Leguen zamanıydı. Tam formayı alacağım zamanda, çapraz bağım koptu ve o günden sonra gördüğüm muamele ve yaşadığım olaylar çok kötüydü. Transfer de olamadım. Para ve maddiyat durumları da işin içine girince psikolojim bayağı bir bozuldu. Futbolu erken bırakma nedenlerimden birisi de o dönemdi. O süreç beni çok etkiledi. O dönemde, Bursaspor’un yönetimsel kısmından hiçbir destek alamadım. O dönemde yeterince sahiplenilmedim. Futboldan bir süre uzaklaşmamın ve Survivor’a gitmemin nedenlerinden birisi de kesinlikle o dönem olmuştur.
Sen, 15-16 yaşlarında çıkış yapmış yetenekli bir genç yıldız adayı olarak o dönemde çok büyük bir etki uyandırmıştın. Peki, şu ana dönersek tıpkı senin gibi iyi bir çıkış yapan Fenerbahçe’nin yıldız adayı Arda Güler hakkında ne düşünüyorsun, ona ne tür tavsiyelerin olur mu?
Yeteneğini hiç tartışmaya bile gerek yok. Sadece, ona söyleyeceğim şey şudur ki kesinlikle destek almalı ve sadece sahaya odaklanmalı. Doğru tercihler yapması için yanındaki insanlar çok önemli. Ailesi dışında hem menajerlik hem de mentorluk anlamında seçimlerini çok iyi yapması gerekiyor. Gezdiği yerler ve dolaştığı kişiler çok büyük bir etken, eğer bu tür olaylara dikkat ederse yurt dışında bizi önemli takımlarda temsil edebilir.
‘ARDA GÜLER, BARCELONA’DA OYNAYABİLİR’
Sence Arda, Avrupa devlerinden hangi takımda oynayabilir?
Enes Ünal’ın ilerlediği yol, çok doğru. Tabii ki Enes Ünal ile Arda Güler çok farklı oyuncular. Enes, çok çalışkan bir oyuncu ve yeteneklerini maksimumda gösterebiliyor. Çapraz bağları koptu onun da çok geçmiş olsun. Bence İspanya Ligi’nde rahatça oynayabilir bence. Transfer süreçleri de zor dönemlerdir aslında, çünkü aidiyet duygusu diye bir şey vardır.
Bu benim için de geçerliydi. Mesela ben Sivas’a transfer olduğumda tam olarak uyum sağlayamadım, ama Balıkesirspor’da çok rahattım. Kültür olarak Bursa’ya daha yakın olduğu için kendimi daha rahat hissediyordum. Bu tip şeyler çok büyük etkenlerdir. Şimdi, Arda Güler Barcelona’ya gitse ve başarılı olamazsa, Arda kötü futbolcu olmayacak. Daha yaşı küçük ve sağlıklı karar veremeyebilir. Bu konulara karşı, bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Özellikle taraftarlarımız farklı açılardan baksalar her şey daha kolay olabilir. Bence, Arda kardeşimiz Barcelona’da kesinlikle oynayabilir.
Büyük bir potansiyelin vardı ve futbolu erken bıraktın. Bu dönemle ilgili bir pişmanlığın var mı?
Belki biraz daha oynayabilirim, ancak yaptığım hibir şeyden pişmanlık duymuyorum. Survivor döneminde, değişime ihtiyacım vardı ve oraya gittim. Pişman değilim ve bana çok iyi geldi. Mental açıdan düşüncelerimi ileriye taşıayacak birçok deneyim yaşadım. Yalnız kaldım ve karakterim daha da oturdu, sağlıklı kararlar verdim. Ne yaşadıysam, iyi ki yaşadım diyorum.
En keyif aldığın futbolcu?
Batalla.
En çok güldüren?
Ali Tandoğan
en iyi anlaştığın futbolcu?
Çocukluk arkadaşım Serdar Aziz.
Yanında kendini en rahat hissettiğin?
Kesinlikle Ömer Erdoğan. Tam bir kaptandı.
Seni en çok zorlayan isim?
Lugano çok pislikti. Bilica da öyleydi, ancak Lugano çok fenaydı.
Takımda, anlatacak şeyi hiç bitmeyen oyuncu?
Tuna Üzümcü.
En çok abartan?
Aklıma gelmedi ya şu an…
En iyi giyinen?
Erdem Özgenç çok önem verirdi. En iyi giyinen demiyim, çünkü tarzımız uymuyordu pek, ancak çok önem verirdi. Serdar Aziz de çok iyi giyinirdi.
Serdar Aziz’le bir anınız var mı peki?
Mesela saat alırdı, bir anda. Hoşuna gitmediğinde, benim yanıma gelip saat nasıl, güzel mi diye sorarak bana satmaya çalışırdı. Ben de alırdım. Bir kez çantasını da aldım.
Takımdaki en tutumlu (Cimri)?
Tabii ki de İvankov. Bu konuda zirve…
En bonkör?
Ali Tandoğan ve Ömer Erdoğan…
En iş bitirici ve çözümleyici… Çözemeyeceği hiçbir iş olmayan?
Acun Ilıcalı (Gülerek).
En yetenekli?
Volkan Şen çok yetenekliydi.
En iyi kaleci?
Muslera.
En iyi hoca?
Fatih Terim.
Saha içerisinde en fazla sorumluluk alan kişi?
Batalla. Büyük bir 10 numaraydı. Alex de Souza da öyle bir futbolcuydu. Karşılıklı oynadığımdan en keyif aldığım futbolcu Alex de Souza’ydı.
En iyi şarkı söyleyen?
Semih Kaya, saz da çalardı.
En çalışkan?
Ömer Erdoğan. Kaptan…