TRT Haber’e konuşan Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle; Sahte bir Milliyetçilik üretmeye çalışıyor 14 Mayıs’tan sonra. Sahte bir muhafazakarlık üretmeye çalışıyor. Ama masada ortaklarıyla birlikte hazırladıkları bir sürü döküman var. Bütün o dökümanların karşısında bir mutabakatı tutuyor Zafer Partisi ile imzalıyor. Uçtan uca savrulan bir çizgi. Eğer bu açıklananlar doğruysa Zafer Partisi’ne vaat ettiği söylenen bakanlık ya da bir takım kurumlar söz konusuysa burada iki tane sonuç çıkıyor.
Bunlar bir deklarasyon yapmışlar. Devleti yönetirken bile 6-7 Cumhurbaşkanı yardımcısı neyse ortak karar verecekti. Onların mutabık olmadığı konuda kendi Cumhurbaşkanı adayları herhangi bir karar veremeyeceklerdi. Böyle bir projeleri vardı. Şimdi bu şekilde bir ittifaka imza atıyor. Buradaki ortaya koyulan söylemler o masadakilerin birçoğunun söylemleriyle tabana zıt şeyler.
İkinci bir durum da şu; Kılıçdaroğlu, Türkiye’de herhangi bir makama gelirse bunun bir milli güvenlik sorunu yaratacağını söylüyordu. Açık bir şekilde ifade ediyorlardı. Şimdi çıktılar onlar da Kılıçdaroğlu ile ittifak yaptılar.
İttifak dediğimiz şey şudur; İttifak bazında, siyasi program bazında, siyaset yapma bazında bir tablodur. Dolayısıyla bugün Kılıçdaroğlu HDP’ye mi yalan söylüyor, Zafer Partisi’ne mi yalan söylüyor? Hangisine yalan söylüyor? Hangisini diğerine tercih ediyor?
Bununla ilgili bir netleşmeye gitmesi gerekiyor. Çünkü 14 Mayıs’tan önce ortaya koyduğu çizgi terör destek veren siyasetçiler şunu söylüyordu;
‘Biz Kılıçdaroğlu kazanırsa Cumhuriyet’i yıkıp yeniden kuracağız’,’Türkiye’de özerklik ilan edeceğiz’ diyorlardı ve ‘Teröristbaşına imtiyaz sağlayacağız’ diyorlardı. Biz de defalarca çağrı yaptık; ‘Bakın size destek veren siyasi parti ve siyasetçiler böyle söylüyor. Buna karşı bir şey söyleyecek misiniz?’ diye 14 Mayıs’a kadar suskun kaldı. Demek ki terörle mücadele konusunda Cumhuriyet’in temel değerlerinin, demokrasinin korunması hususunda kazanımların bile kendince bir oy hesabı yaparak taviz verebilen bir kişilik ortaya koydu.
Şimdi ise, neredeyse Avrupa’daki aşırı sağcılarla aynı düzlemde duran bir çizgiyle ittifak yapma içerisinde. Burada Kılıçdaroğlu bugüne kadar getirdiği 6’lı masadaki +1, 7’li masadaki ortaklarına mı yalan söylüyor yoksa bugün Zafer Partisi’ne mi yalan söylüyor? Bunun net bir şekilde ortaya çıkması lazım.
Doğruyu söylemek gerekirse… Bu derece savrulan bir siyasetçinin, bu derece çıkarcı davranan bir siyasetçinin siyasi tutumunun artık ürkütücü olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Bununla ilgili bir netleşmeye gitmesi gerekiyor. Çünkü 14 Mayıs’tan önce ortaya koyduğu çizgi terör destek veren siyasetçiler şunu söylüyordu;
‘Biz Kılıçdaroğlu kazanırsa Cumhuriyet’i yıkıp yeniden kuracağız’,’Türkiye’de özerklik ilan edeceğiz’ diyorlardı ve ‘Teröristbaşına imtiyaz sağlayacağız’ diyorlardı. Biz de defalarca çağrı yaptık; ‘Bakın size destek veren siyasi parti ve siyasetçiler böyle söylüyor. Buna karşı bir şey söyleyecek misiniz?’ diye 14 Mayıs’a kadar suskun kaldı. Demek ki terörle mücadele konusunda Cumhuriyet’in temel değerlerinin, demokrasinin korunması hususunda kazanımların bile kendince bir oy hesabı yaparak taviz verebilen bir kişilik ortaya koydu.
Şimdi ise, neredeyse Avrupa’daki aşırı sağcılarla aynı düzlemde duran bir çizgiyle ittifak yapma içerisinde. Burada Kılıçdaroğlu bugüne kadar getirdiği 6’lı masadaki +1, 7’li masadaki ortaklarına mı yalan söylüyor yoksa bugün Zafer Partisi’ne mi yalan söylüyor? Bunun net bir şekilde ortaya çıkması lazım.
Doğruyu söylemek gerekirse… Bu derece savrulan bir siyasetçinin, bu derece çıkarcı davranan bir siyasetçinin siyasi tutumunun artık ürkütücü olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Çünkü herhangi bir şekilde köşeye sıkıştığında kendisine bir çıkış yolu bulabilmek için her şeyi yapabilen bir profil çiziyor. Bir savrulma her zaman vardı. Ama bu kadar savrulmayı kimse beklemiyordu.
Sağa sola burada afiş asmışlar. Bir tanesinde; ‘Hudut namustur’ diyor. Türkiye’nin hudutlarının korunması için TSK’ya yetki veren tezkerede iki parti karşı çıkmıştı. Bir tanesi HDP. Onun niye karşı çıktığını biliyoruz. PKK’ya karşı operasyon yapılmasın istiyor. CHP neye karşı çıkmıştı? O gün zaten hududu korumak üzere, ‘Hudut namustur’ anlayışıyla TSK bu operasyonlar için yetki istiyordu Meclis’ten. O gün karşı çıktınız. Bugün çıkıp 14 Mayıs’tan sonra sağa sola afiş asıyorsunuz. Aklınıza yeni mi geldi bu?
Burada en önemli konulardan bir tanesi şudur; Not verecek olan vatandaşımızdır. Göz göre göre vatandaşlarımıza yalan söyleniyor. Bakın aynı kavşaktan geçiyorsunuz. 14 Mayıs öncesinde o kavşağa yazdıklarıyla Kemal Kılıçdaroğlu adına, 14 Mayıs’tan sonra yazdıkları birbirine yüzde 100 zıt. Bir hafta içerisinde yüzde 100 zıt yalan siyasetine savrulan bir tablo ortaya çıkıyor.
Zafer Partisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını bir milli güvenlik sorunu görüyordu. Bunu genel başkanları sürekli olarak açıklıyordu. ‘Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa’, bir de o tabiri kullanarak, ‘Türkiye’de savaş çıkar, çatışma çıkar’ gibisinden gündemler oluşturmaya çalışıyorlardı. Demek ki herkes koltuk hesabı üzerinden kendi çıkarlarını, Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin önüne geçiriyor.
Ama bu dönem biz de mesela siyasi hayatımızda ilkesizliğin sembolleri olarak anılan bir takım olaylar vardı. Güneş Motel olayından bahsederler. Milletvekillerinin satın alınması, saf değiştirmesi… Fakat bu hepsini geçmiş bir durum. Ve Kemal Kılıçdaroğlu aslında bir koltuk stratejisi olarak, bir savrulan ittifaklar yapıyor. Bu siyaset değil. Dolayısıyla bugün Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin önüne Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacak nitelikte birisi olmadığını deklare etmiş oldu. Yani aday bile olmaması gereken bir kişi. Böyle bir yarışta yer almaması gereken bir kişi. Çünkü hiçbir şekilde bu yarışı sürdürebilecek bir nitelik, bir siyasi çerçeve ortaya koyamıyor.
Bugün yapılan açıklama Kılıçdaroğlu açısından adaylık süreciyle ilgili siyasi iflas açıklamasıdır.