Melisa Vardal – Batu Kurnaz ilk solo albümü ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Özgün tarzı ve parçalarındaki country esintisi ile dikkat çeken Kurnaz, “A Worried Mind” ile zihninin derinliklerine bir pencere açıyor. 10 senedir üyesi olduğu müzik grubu Sattas ile sahnelerden inmeye pek fırsat bulamayan Kurnaz; “Bu yoğun tempolu hayatı kendim seçtim, fiziksel olarak tabii ki yoruluyoruz ama neticede mutlu yatıyorum, sabah mutlu uyanıyorum. O yüzden gerisi önemli değil” sözleriyle müziğe olan tutkusunu özetliyor. Kurnaz’la bu tutkunun tüm detaylarını, müzik hayatına attığı ilk adımları, albümünü ve müzik piyasasını konuştuk…
Müzik hayatınıza nasıl girdi, biraz bahsedebilir misiniz?
Çok iyi müzik dinleyen bir aileden geliyorum. CD’lerin, plakların içinde büyümüş bir çocuk olarak çok kaçamadım yani. Özellikle babamın ve amcamın büyük çekmeceleri vardı, açardım içinde bir sürü CD… Rock klasiklerinden eski pop klasiklerine kadar kafama göre seçerdim, sonraki gittiğinde başka bir CD… Bu şekilde büyüdüğüm için hayatımda müzik kaçınılmaz oldu. Bir yerden sonra beni en çok etkileyen enstrümanın gitar olduğunu fark ettim, bunda Santana’nın etkisi oldu tabii, o dönem bayağı popülerdi.
Üniversiteye gittiğinizde ise farklı bir yöne evrildiniz ve gazetecilik okudunuz. Müzik, gazetecilik ardından tekrar müzik döngüsü nasıl gerçekleşti?
Aslında müzik okumak istiyordum, Bilgi Üniversitesi’nde müzik okumaya hak kazandım ama burs almadım. Ben de “Burssuz okumam, o kadar da değil” dedim, ki zaten Bilgi Üniversitesi’nin sonradan artan fiyatlarını öğrenince doğru karar verdiğimi anladım. Müziği de zaten öyle ya da böyle bir şekilde yapıyordum. Sonra Yeditepe Üniversitesi’nde burslu olarak gazetecilik okudum. On seneye yakın muhabirlik yaptım şu an sizin yerinizde olmadığım için mutluyum. Artık oradan alacağımı aldım, diye düşünüyorum. Bir seçim yapmak gerekiyordu çünkü ikisi birden yürümüyordu. Sabah beşte uçağa bin; yedide, sekizde in, ofise dön; akşam konsere gidip tekrar sabahın köründe hotel derken yorucu bir hâl almaya başlamıştı.
Kendinizi gitarist olarak değil şarkı yazarı olarak nitelendiriyorsunuz. Peki, şarkılarınızı yazarken bu ilhamı nereden alıyorsunuz?
Bu biraz komik gelebilir belki ama… Güzel bir gün, güzel anılar ya da acılı bir gün, acılı anılar hepsi ilham oluyor, herkese olduğu gibi ama benim en büyük ilhamım nasıl çalışıyor biliyor musunuz? Mesela araba beni almaya gelecek ve bir konsere gideceğiz. Hazırım, evde eşyalarım hazır, bavulum hazır. Bekliyorum arabanın gelmesini belki 15-20 dakika var, erkenden hazırlanmışım. İşte o on beş, yirmi dakika boş bekleme, hazır süreç gibi hissediyorum ve inanılmaz bir şekilde ilhamın coştuğu an oluyor. Bestelerimi en çok o anlarda yazmışımdır. Son dakikaya bırakmanın büyük gürültüsünün yansıması mı bilmiyorum artık. Bir şeyleri tetikliyor herhalde.
Albümünüz için “Çok popüler ya da modern bir iş değil. Ben sadece dinlemek istediğim tarzda besteler icra ettim” diyorsunuz. Müzik piyasası üretimi belirliyor, süreler, enstrümanlar ona göre şekilleniyor ve tabii dinleyici kitlesi de öyle. Piyasaya rağmen attığınız bu cesur adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dediğiniz çok doğru. Müzisyenlik son beş-on yıl içerisinde bir TikTok videosu ya da bir Instagram Reels’i uzunluğunda müzik yapmaya kadar düştü. Ben düştü, diye algılıyorum ama tabii bunu sanatsal biçimde değerlendiren insanlar da var, onları küçümsüyor gibi olmak istemem. Fakat benim büyüdüğüm, öğrendiğim müzik kültüründen çok ters bir yerde duruyor. Çünkü ben plaklarla büyüdüm ve onlarda plak süresini doldurmak için doğaçlama sololar ve müzikal boşluklar olurdu. Böyle bir müzik kültüründen geldiğim için albümümdeki en kısa şarkı üç buçuk dakika. Dediğim gibi ben dinlemek istediğim müziği yaptım aslında.
Çocuk tiyatrosu bestesi
Albümdeki parçalar arasında sizin için ayrıcalıklı olan var mı, hikâyesini paylaşır mısınız?
Hepsini çocuğum gibi seviyorum. Yıllar içinde benimle beraber gelmişler. Bunları sonunda bir albümde topladım. Albümün son şarkısı “Rain”de Gonca Feride Varol’la beraber çalıştık. Albümde de klavyeleri çaldı fakat “Rain”de onun etkisi çok farklı. “Rain” aslında benim bir tiyatro oyunu için yazdığım bir parçanın İngilizce hâli. Bir çocuk tiyatrosu bestelemiştim Bodrum’da. Onun sözlerini İngilizceye çevirdim, biraz daha farklı aranje ettim. Sonra Gonca’ya “Bunu şöyle yapalım” diye fikirlerle geldim. O fikirleri alıp bambaşka bir yere götürdü. Bu yüzden o sıyrılıyor aralarından.