Müjde Işıl – 2010’da düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde izlediğimiz “Press” filmi, ‘90’ların Güneydoğu’sunda gazetecilik yapmaya çalışanların zor dünyasını perdeye getirirken genç bir yetenek ile tanıştırmıştı bizi. Filmde getir götür işlerine bakarken gazeteciliğe de tutkuyla bağlanan ‘acemi’ rolündeki Aram Dildar, “Press”in yıldızı oluvermişti. Antalya’dan Behlül Dal Jüri Özel Ödülü, ertesi sene de Ankara’dan Umut Veren Erkek Oyuncu Ödülü ile dönen Dildar’ın oyunculuk kariyerinde nasıl ilerleyeceğini merak ediyorduk. Evet, Dildar oyunculuğa aralıklarla devam etti ama kariyerini kısa filmler üzerine kurarak pek çoğumuzu şaşırttı; iyi de yaptı.
“Geç Kalışa Hazırlık” adlı kısa filminde, geçimini sağladığı taksisini yenilemek isteyen bir adamın trajikomik hikâyesini anlattı. Evde bakım desteğinden faydalanarak bir araba alabileceğini düşünse de bu destek için babasının hasta olması gerekmektedir. Lakin babası sağlıklıdır. Basit gibi görünen bu çaresiz hikâyesinden hem ümit ve direniş hem de kara mizah çıkaran, etkileyici finaliyle de nokta koyan Dildar, bunu bir tarz olarak benimsediğini ilerleyen zamanda gösterdi. Yeni ve ödüllü kısası “Adres”te bu tarzının daha profesyonelleşmiş yorumunu izliyoruz.
Kayıp köy
Geçtiğimiz ay İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kısa Film seçilen “Adres”, atandığı köyü bulmaya çalışan bir öğretmenin trajikomik hikâyesini anlatıyor. Atandığı Yeşilköy, Diyarbakır sınırları içindedir ama yaşlısından gencine, kimsenin böyle bir köyden haberi yoktur. Gençler farklı yerleri tarif ederken çevrenin en yaşlısı ise hafıza sorunu yaşadığı için ona yardım edemez. Köy, Milli Eğitim’in kayıtlarında da yoktur, haritada da. Dolayısıyla öğretmenin atandığı köyü arayışı, minimal bir yol hikâyesine dönüşür. Eski püskü arabası, “Geç Kalışa Hazırlık” ile ortak dert imgesi hâlini alır. Öğretmenin konuştuğu her kişi ona yardımcı olmaya çalışır, yani filmin kötü karakteri yoktur görünürde. Sistemin kendisi, öğretmen gibi nicelerini arafta bırakmıştır. Dildar, karakterinin arayışını içeriden ve kanırtarak değil, dışarıdan ve mesafeli bir gözle anlatır. Finaldeki sürpriz, “Geç Kalışa Hazırlık”taki gibi güleriz ağlanacak hâlimize dedirtir.
Aram Dildar “Adres”te sadece hikâyenin ve sadeliğin gücünden beslenmiyor. Görüntü yönetmeni Emre Pekçakır sayesinde geniş planlarla tematik boşluğu ustaca görselleştiriyor. Filmin arabalar sahnesi bu açıdan pek dokunaklı ve aynı oranda mizahi. Jacques Tati’den Aki Kaurismaki’ye, birçok ustayı yâd etmemizi sağlayan, çok sade ama çok etkileyici bir âna imza atıyor.
Festivallerimizin ulusal uzun metraj ve kısa film yarışmalarına baktığımızda, kısa filmlerin uzun metrajlardan daha derin, kuvvetli sinema dili kurabildiğini görüyoruz. Aram Dildar imzalı “Adres” de bu yapımlardan biri.
ARAM DİLDAR: “Hikâyenin perdede somutlaşması büyüleyici”
İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kısa Film seçilen “Adres”in ortaya çıkış sürecini anlatır mısınız?
Bu filmin hikâyesi 2012 yılında Diyarbakır’da başladı. Diyarbakır tanıtım filmi çekimleri sırasında Kenan Özhal Hocamız bize rehberlik ediyordu. Surları dolaşırken bana öğretmen olarak ilk atandığında başından geçen bu hikâyeyi anlattı. Hikâye çok hoşuma gitti ve hep aklımda kaldı. Fakat dönem hikâyesi olduğu için benim de sinema tecrübem bunu yapmaya yetmiyordu. Aradan uzun zaman geçti ve 2019 yılında hikâyeyi yapabileceğime dair bir güven oluştu. O süreçte hikâyeyi yeniden dinlemek için Kenan Hocaya yeniden ulaştım ve uzun uzun ondan tekrar dinledim. Teknik sorunlar yüzünden 2019 yılında film yapma serüveni yarıda kalsa da nihayet 2021 yılında filmi çekmeyi başardık.
13 sene önce “Press” filminin ödüllü ve umut veren oyuncusu olarak tanıdık sizi. Sonrasında oyunculuğa devam etseniz de kısa film ve yönetmenlik daha ağır basmış görünüyor.
Oyunculuk yapmaya devam ediyorum aslında ama bu çok yoğun bir süreç değil. Ben aslında üniversitede sinema okudum. Hayalim ilk baştan beri yönetmen olmaktı ama “Press” filmi ile birlikte oyunculuk kapısı da açıldı. Bir hikâye hayal etmek ve onu sinemaya aktarmak bana çok büyük bir heyecan veriyor. İlk filmimi çekip de perdede izlediğimde çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Hikâye bir hayaldi kafamda dönen ve somut bir şeye dönüşmesi çok büyüleyici bir histi. O şaşırmanın, heyecanımın devam etmesi için yönetmenlik yapmak istiyorum.
Yönetmenlikte hedef uzun metraj çekmektir genelde. Böyle bir planınız var mı?
Evet, benim de şu an uzun metraj hazırlığım var. Kısa film öykülerim de var. İki türü de çok seviyorum ama kısa filmin bir pazar payının olmaması, fonların çok düşük olması sebebiyle uzun süre bunu yapmak çok yorucu. Umarım kısa filme de bir alan açılır. Çünkü teknik kalite olarak çok iyi durumda ama yapılan filmlerin satışı veya gösterimi sınırlı.