Doçent Hakan Tanyaş, Milliyet’e yaptığı değerlendirmede, depremden sonra yaşanan sel felaketiyle ilgili şunları söyledi:
“Dünya literatüründe pek çok örnekte, yaşadığımız yer sarsıntılarına benzer, yüksek şiddetli depremlerin, sayıları on binleri, yüz binleri bulan heyelanlara neden olduğunu görüyoruz. Deprem sonrası dönemde, yamaçlarda biriken heyelan malzemesi yüksek yağışların etkisiyle taşınabiliyor ve ölümcül moloz akmalarına neden olabiliyor.
Örneğin 15 Mart günü Adıyaman’ın Tut ilçesinde yaşanan ve sel olarak basında yaygın olarak haberleştirilen olay tam da depremin neden olduğu heyelanlardan kaynaklanıyor. Yamaçlarda ve nehir yataklarında deprem sonrası heyelanlar nedeniyle biriken malzeme, yüksek yağışın etkisiyle harekete geçmiştir. İçerisinde hem büyük kaya bloklarının hem de daha ince malzemenin etkisiyle daha yıkıcı bir hal alan bu malzeme sel olarak tanımlansa da aslında moloz akmasıdır, yani içerisinde her boyutta kaya parçacığını barındıran suya doygun bir karışımdır. Moloz akmaları kilometrelerce uzaktaki mesafeleri bile etkileyebilmektedir ki Adıyaman Tut’ta olan da budur. Bu örnek üzerinden özetlemek gerekirse, yerleşim yerlerini ova tabanlarından yamaçlara doğru kaydırmak, her koşulda, heyelan tehlikesinin azalacağı anlamına gelmiyor. Özellikle, yamaçlarda serbest halde birikmiş heyelan malzemelerinin olması durumunda bu alanlardan uzaklaşmak hayati öneme sahip olacaktır.
Heyelan artışı görülecek
Yine benzer dünya örneklerinde, büyük depremlerde, kimi alanlarda heyelanlar tetiklenmese de yamaçlarda kırık ve çatlak sistemleri geliştiği için deprem sonrası dönemde yüksek yağışların ya da kar erimelerinin etkileriyle deprem öncesinde olmadığı kadar çok heyelanın yaşanabildiğini görüyoruz. Önümüzdeki 3-5 yıllık süre içerisinde depremden etkilenen alanlarda heyelan ve moloz akması tehlikesinde artış görülecektir. Moloz akmalarıyla gelen malzemelerin nehir yataklarını doldurmasıyla ayrıca sel tehlikesinde de artış olabilir.
Önümüzdeki dönemde, deprem sonrası heyelan tehlikesine açık alanların ivedilikle tespit edilerek, yeni yerleşim alanlarının buna göre seçilmesi şarttır. Ancak saha gözlemlerimiz, alanda evleri yıkılan vatandaşlarımızın yamaç altlarında, yer kaymasına ve moloz akması tehlikesine maruz olduğunu açık bir şekilde gösteriyor. Bu nedenle gerekli incelemelerin yapılarak, insanlarımız bir an önce güvenli alanlara taşınması gerekiyor.”
Kızıldeniz yağış koridoru
İTÜ’den Tolga Görüm, deprem bölgesini etkileyen sağanak yağışların Kızıldeniz üzerinden gelen yağış koridorundan kaynaklandığını söyledi. Görüm’ün dikkat çektiği meteorolojik haritada; Kızıldeniz üzerinden başlayan koridorun Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman illerinin bulunduğu alandan geçerek Tunceli’ye doğru yöneldiği ve buradan Karadeniz’e geçerek Türkiye üzerinden çıkış yaptığı görülüyor.